31 Ekim 2009 Cumartesi

Ey Merhametlilerin en Merhametlisi!

Ey Merhametlilerin en Merhametlisi! Ey Tövbeleri kabuleden ve Dualara icabet eden Rabbimiz! Sana yöneldik. Efendimizi şefaatçi yapıyor, ellerimizi O'nun mübarek ellerinin altında tutuyor ve istediklerimizi böylece istiyoruz.
Ey Rabbimiz! Ettiklerimize binlerce tevbeler olsun. Günahımız çoktur ama, Senin rahmetinde her şeyi aşkındır, her şeyi kuşatmıştır. Rahmetin gazabını geçmiştir. Bize rahmetinle muamele eyle.

Ey Rabbimiz! Bazı yüzlerin ağarıp, bazı yüzlerin kararacağı günde; bizi yüzleri ak, gönülleri pak olan, sevgili resülünün bayrağı altında toplanan mesut insanlar zümresine kat. O'nun yanında cennete girmeyi, mübarek Cemalini görmeyi, Senin dostlarınla komşu olmayı ve en büyük makam olan rızana ulaşmayı nasib eyle .

Ey Rabbimiz! Mülkün sahibi sensin. Dilediğine mülkü verir, dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Bütün hayırlar, iyilikler senin elindedir. Sen her şeye Kadirsin, Sen Lütfedensin bize dünyada ve ahirette iyilikler ver.

Ey Rabbimiz! Bizim ve çocuklarımızın kalplerimize İslam nurunu, Kuran hidayetini bahşeyle. Bütün soyumuzu İslam’a ve Kur’ana bağlı insanlar eyle. Hepimizi müslüman olarak yaşat. Bizi dünya ve ahiret mutluluğuna nail eyle .

Ey Rabbimiz! Habibin Muhammed Mustafa(sav) yüzü suyu hürmetine; müslümanların kalplerindeki her türlü ayrılık tohumlarını gider. Bizi ashab-ı kiram gibi birbirine dost ve birbiri için yaşayan insanlar eyle .

Ey Rabbimiz! Sen Selamsın, selamette ancak sendedir. Efendimiz Muhammed Mustafa’ya rahmet et. Öyle bir rahmet et ki; o rahmetinle; bizi bütün korku ve belalardan kurtar. Bütün ihtiyaçlarımızı gider, günahlarımızı temizle, bizi katındaki en yüce derecelere çıkar.O rahmetin hürmetine hayatta iken de öldükten sonra da düşünülebilecek bütün hayırların en yücesine ulaştır.

Ey Rabbimiz! Bizi, Üstadımızı, Büyüğümüzü, ana-babamızı, Kuran ve iman hizmetinde çalışan kardeşlerimizi, eşlerimizi, çocuklarımızı, akrabalarımızı, ecdadımızı, mümin dostlarımızı iyi kullarınla birlikte cennetine koy.

Ey Rabbimiz! Nesillerimize inayet eyle, onların imdadına koşmayı bize nasip eyle. Kalbi, gönlü kırıkların, ihtiyaç sahiplerinin imdadına koşmayı bizlere nasip eyle. Bizleri birbirimize sevdir ve insanca yaşamayı nasip eyle. Kalplerimizi, ayaklarımızı kaydırma.

Ey Rabbimiz! Senden ah-u efgan edip sana dua dua yalvaran, Sana karşı saygı ile dopdolu olan ve Senin yoluna yönelen kalpler istiyoruz. Nefislerimize takva bahşeyle ve onları temizle.

Ey Rabbimiz! Hatalarımızı kar ve dolu suyu ile yıka. Kalblerimizi günahlardan beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi temizle ve bizimle günahlarımızın arasını doğu ile batının arasını ayırdığın gibi ayır.

Ey Rabbimiz! Senden dünya ve ahirette afiyet ve bizden şerri uzaklaştırmanı dileriz. Alem-i İslamı ve bütün insanlığı arzi ve semavi afetlerden koru.

Ey Rabbimiz! Gücümüzün zayıflığını, çaremizin azlığını ve insanlarca önemsenmeyişimizi sana şikayet ediyoruz. Bizi kendi gözümüzde küçük, fakat insanların gözünde büyük eyle.

Ey Rabbimiz! Senden rahmetini celbedecek şeyleri, gerçekleşmesi muhakkak olan mağfiretini, her türlü günahtan korunmayı, her türlü iyiliği kazanmayı, cennet ve Cemal'inle şereflenmeği ve cehennemden kurtuluşu dileriz.

Ey Rabbimiz! Bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz günahlarımızı mağfiret et. Senden işimizde rüşde hidayet etmeni istiyor, nefislerimizin kötülüklerinden sana sığınıyoruz.

Ey Rabbimiz! Bizi yücelt, eksiğimizi- gediğimizi gider, bize rızık ihsan et, bizi salih amellere, güzel ahlaka ilet. Zira bunların salih olanına ancak sen ulaştırır, kötülerinden de ancak sen alıkorsun.

Ey Rabbimiz! Ciddiyetimizi şakamızı, zulmümüzü ve haksızlıklarımızı, hatamızı, kastımızı mağfiret buyur. İtiraf ediyoruz ki bu kusurların hepsi bizde vardır, ihsan ettiğin nimetlerin bereketinden bizi mahrum etme, mahrum ettiklerinle de imtihan etme.

Ey Rabbimiz! Her işimizde esas olması itibariyle dinimizi ıslah et. İçinde geçimimiz olan dünyayı ıslah buyur. Döneceğimiz yer olan ahiretimizi ıslah et. Hayatı her türlü hayırları artırmamıza vesile kıl. Ölümü de her türlü şerlerden kurtulup rahat etmemize vesile yap.

Ey Rabbimiz! Bizi, Seni çok zikreden, Senden çok korkan, Sana çok şükreden, Sana çok itaat eden, Sana karşı içi saygı ve huşu ile dopdolu olan, dua dua yalvaran ve durmadan Sana teveccüh eden insanlar eyle.

Ey Rabbimiz! Sana güzelce ibadet etmeyi istiyor, Senden doğru yolda azim ve sadık diller selim kalpler dileniyoruz. Dillerimizdeki düğümleri çöz, onları güçlendir ve istikamet ver. İçimizdeki kinleri, nefretleri ve hasedleri sök al.

Ey Rabbimiz! Senden hayırlı işler yapmayı, kötülükleri terk etmeyi, fakirleri sevmeyi, bizi bağışlamanı, bize merhamet etmeni ve insanların fitnesini murat buyurduğunda fitnelere düşmeden bizi vefat ettirmeni dileriz.

Ey Rabbimiz! Senden; Senin sevmeni, Senin sevdiklerinin sevgisini ve bizi Senin sevgine ulaştıracak amellerin sevgisini dileriz. Senden tertemiz bir hayat, dosdoğru bir ölüm, rezil etmeyen ve ayıpların sayılıp dökülmediği bir dönüş istiyoruz.

Ey Rabbimiz! Senden hidayet, takva, afiyet ve zenginlik istiyoruz. Bize talihsiz ve nankör olmayan, şirkten arınmış, tertemiz kalpler lutfeyle.

Ey Rabbimiz! Bize korkudan öyle bir pay ayır ki; bu sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda bir engel olsun. İtaatinden öyle bir nasip ver ki; o bizi cennetine ulaştırsın. Yakininden öyle bir hisse lutfet ki; dünyevi musibetlere tahammül kolaylaşsın.

Ey Rabbimiz! Sağ olduğumuz müddetçe; kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden, istifade etmemizi nasip et. Aynı şeyi bizden sonra gelecek olan neslimizede nasip et.

Ey Rabbimiz! Bizi; azgın ve mütecavizlere karşı muzaffer kıl. İntikamımızı bize zulmedenlerden al, merhametsizleri bize musallat etme. Bize dini musibet verme. Dünyayı ne asıl gayemiz kıl ne de ilmimizin son hedefi.

Ey Rabbimiz! Düşmanlarımızın ve bizi düşman görenlerin birliğini boz, onların cemaatılarını paramparça eyle, içlerine ayrılık tohumları saç. Birbirlerine karşı kin ve nefret hislerini kamçıla, kurmuş oldukları oyunları ve komploları başlarına geçir. İslam düşmanlarını, bizi düşman ilan edenleri, Senin düşmanlarını ve Kur’an düşmanlarını, kör, sağır ve dilsiz eyle.

Ey Rabbimiz! Bize hile yapanları ve yapmayı düşünenleri, bize komplo kuranları ve kuracak olanları, düşmanlık yapanları ve yapacak olanları, aldatanları ve aldatarak hile yapacak olanları Sana havale ediyoruz.

Ey Rabbimiz! Bizim ve iman ve Kur’an hizmetindeki kardeşlerimizin; istediğimiz ve istemediğimiz, bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün ihtiyaçlarımızı gider ve bütün belaları bizden sav. Dünyanın her yerindeki Senin rızan için hizmet eden kardeşlerimizi bizlerle beraber ihlas-ı etemme muvaffak eyle.

Ey Rabbimiz! Bütün günahlarımızı küçüğünü-büyüğünü, evvelini-ahirini, açığını-gizlisini bağışla. Bize merhamet et, kırığımızı- döküğümüzü sar ve bizi yücelt.

Ey Rabbimiz! Kusularımızı affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabz-etme anına kadar bizi emanetinde emin kıl. Bizleri cennet ve Cemalinle şerefyad ve serfiraz et.

Ey Rabbimiz! Biz Muhammed ümmetinin dağınıklığını gider, bize birlik ve dirlik ver. Kalplerimizi birbirine ısındır bizleri birbirimize sevdir, bizden bütün şerleri ve zararları uzaklaştır.

Ey Rabbimiz! Bizi idare edenleri hidayet eyle, vatanımız ve insanlarımız için yapmak istedikleri iyi şeylerde yardımcı ol.

Ey Rabbimiz! Ömrümüzün en hayırlı anını son anımız, amelimizin en hayırlısını son amelimiz ve günlerimizin en hayırlısını ise sana kavuştuğumuz gün kıl.

Ey Rabbimiz! Bizi Senin rızana ulaştıracak amellere muvaffak kıl. AMİN bi-hurmeti Seyyid-il mürselin ve bi-hurmeti Ta-Ha ve Yasin ve sallalahu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ecmain Velhamdulillahi Rabbil alemin .

Ey Rabbimiz! Tembellikten, fakirlikten, zilletten, miskinlikten, borçtan, ihtiyarlayıp elden-ayaktan düşmekten, günahtan, zenginliğin şerrinden, hayatın ve ölümün fitnesinden, kabir azabından, ateşin fitnesinden, sana sığınırız.

Ey Rabbimiz! Gafletten, küfürden, fısktan, muhalefet edip düşmanlık çıkarmaktan, başkaları duysun ve görsün diye bir şey yapmaktan sana sığınırız.

Ey Rabbimiz! Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzamdan, alaca hastalığından ve her türlü kötü hastalıklardan, nimetinin zevalinden, afiyetinin değişmesinden, azabının ansızın gelip çatmasından sana sığınırız.

Ey Rabbimiz! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten ve icabet edilmeyen duadan sana sığınırız.

Ey Rabbimiz! İşlediğimiz ve işlemediğimiz amellerin şerrinden, bildiğimiz ve bilmediğimiz şeylerin şerrinden sana sığınırız.

Ey Rabbimiz! Enkaz altında kalmaktan, yukarıdan yuvarlanmak ve düşmekten, boğulmaktan, yanmaktan, trafik kazalarından, her türlü kaza ve belalardan, yılan, akrep vb. şeylerle sokulmuş olarak ölmekten, ve ölüm anında şeytanın çarpmasından sana sığınırız.

Ey Rabbimiz! Huyların, amellerin, arzuların kötülerinden, düşmanın galebesinden ve kulların başımıza gelen kötü şeylerden dolayı sevinmesinden sana sığınırız.

Ey Rabbimiz! Üzüntüden, tasadan, cimrilikten, açlıktan, hıyanetten sana sığınırız. Bize kendimizi bulmayı ilham et, bizi nefslerimizin şerlerinden koru.

Ey Rabbimiz! Bizi fitne-i nisadan koru.

Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma.Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma, bizi affet, lütfunla kusurlarımızı bağışla, bize merhamet et. Bizim yardımcımız sensin kafir topluluklara karşı bize yardım et.

Ey Rabbimiz! Bizi dini ve dünyevi fitnelerden ve ahir zaman fitnesinden Mesih-i Deccal’ın ve Süfyan’ın fitnesinin şerrinden, dinsizlerin tecavüzünden, münafıkların şerrinden, fasıkların fitnesinden koru.

Ey Rabbimiz! Bizi dalaletten, bid’atlardan, belalardan, kötülüğe sevk eden nefsin şerrinden koru. Bizi bir an olsun nefsimizle baş başa bırakma.

Ey Rabbimiz! Bizi kabir azabından, kıyamet günü azabından, cehennem azabından ve kahrının azabından koru.

Ey Rabbimiz! Bizi gösterişten, başkaları duysun ve görsün diye ibadet etmekten, ameline güvenmekten ve övünmekten koru.

Ey Rabbimiz! Bizi ana-babamızı iman ve Kur’an hizmetinde çalışan bütün kardeşlerimizi, eşlerimizi, çocuklarımızı, mümin dostlarımızı, akrabalarımızı, ecdadımızı ve ahirete intikal eden bütün mü'min ve müslümanları cehennem azabından koru. Affına sığınıyoruz. Bizi her türlü şer, fitne ve azaptan kurtar! Fazlınla ikram eyle .Bütün günahlarımızı bağışla. Ayıplarımız setreyle.

Ey Rabbimiz! Nefislerimize zulmettik, sana isyan ettik, eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan dünyada da ahirette de kaybedenlerden oluruz. Bizi hüsrana uğrayanlardan eyleme. Şeytanın kalbimize girip saptırmasına fırsat verme.

Ey Rabbimiz! Bizi İslam’dan ve Kur’andan ayırma. Bizi daima sırat-ı müstakimde tut. İslâm nurunu söndürmek isteyenlere fırsat verme. Bizim yüzümüzden insanları helak etme. AMİN ve sallalahu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ecmain Velhamdulillahi Rabbil alemin

Yüregimi koyuyorum senin göklerine...

Bu dünya gurbetinde yalnızken,ruhumda alevler tutuşmuşken başka çarem,başka yörem yok yok...


Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü

Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü

Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün

Bir dönüm noktasında aklıma ?Rahman ?düştü.

(Nurullah Genç)


?Er-Rahman?

Rahman ve Rahim olan Allah?ın adıyla...



Rabbim,

Bu dünya gurbetinde yalnızken, ruhumda alevler tutuşmuşken başka çarem yok. Başka yörem yok yok, başka yönüm yok.Yaradanımsın, sana geliyorum. Sana sığınıyorum bir ikindi vaktinde. Çöllerdeyim. Ruhumda damar damar çatlaklarım var rahmetine muhtaç. Çöllerde seni sayıklayan bir mecnunum, Leylasını arayan. Tüm çölleri , tüm dağları, tüm yokuşları aşmak diler gönül dağım. Bir viraneyim dil hanesinde.

Senden merhamet diliyorum.

Kendimi görüyorum aynada. Bin mezarlık var kalbimin kadranında. Dar-ı dünya kederli, ben kederliyim. Yüreğim karanlık, sensiz seneleri ağırlıyor. Kötülükler firari yeni saatini kuruyor yeni sabahlara. Ben uyanıyorum. Yüreğimi açıyorum, ellerimi açıyorum arz-ı semaya...
Rahman ve rahim olan Rabbim,

Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...

Beni de kat sevdiklerine.

Cennetine, rahmetine, merhametine...


Rabbim,

Yağmur yağmıyor artık. Gönül kıyılarımız kurak kerbela misali. Göller kuruyor, çöller uyanık. Hayat uğulduyor son soluk. Çok incittik dünyanın haritasını. Bu yaşadığımız cümle mahlukatın bedduasıdır. Emanetti bütün kainat. Bütün karanfiller barıştı. Cennetten bir parçaydı bütün çocuklar, anneler. Hamisiz sanarak insanlığı, gaddar ve yüreği kör eller yağmaladı dünya bağını. Dehşet ve hüzün yumağı kıtalar, denizler, yorgun nehirler senden himmet diler... Yanıyoruz rabbim. Rahmeyle cümle mahlukata. Senin sonsuz merhametin kucaklasın bizi. Rahmetinin sınırı yok. Şefkatinin denizi büyük. Bizi de kat denizine. İçimde devinen çağlayanlarla açıyorum ellerimi. Yüreğimi koyuyorum senin göklerine...



Rahman ve rahim olan Rabbim,

Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...

Beni de kat sevdiklerine.

Cennetine, rahmetine, merhametine...



Rabbim,

Dünya kokularını üzerimden silmek ve bir yatsı zamanı gelmek kapına. Sonsuz bir secdeye kapanmak. Ellerimi bağlasam, huzurunda secdeye dursam ve donsam sonsuza kadar. Rüzgarlarına karışmak yaprak misali... Bu sevdanın düşündeyim. Göğsümde düğümlenen sırlarımı çözsem. Dile gelse günahlarım huzurunda. Hüznüm son bulsa. Göğsüme iliştirdiğim ismin dışında hafızam unutsa bildiğim her şeyi. Duymasam, görmesem, ilişmesem yaşadığım hiçbir şeyi/e. Merhametin ilaç kanayan yüreğime. Sen Rahman?sın. Beni koruyan, gözetensin. Beni yalnız ve ıssız bırakmayansın. Hep yanımdasın. Bana benden daha yakınsın. Sonsuz merhametine sığınıyorum...



Rahman ve rahim olan Rabbim,

Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...

Beni de kat sevdiklerine.

Cennetine, rahmetine, merhametine...



Rabbim,

Sen Rahman?sın... Cümle mahlukatı kuşatansın. Şefkatten ,merhametten, rahmetten, iyilikten güzellikten yana ne varsa selsebil üstümüze yağdıransın. Ilık merhametin, ipekten şefkatin, gani gani rahmetin olmasa ben olmam. İnsanlık olmaz. Tufanım olur, tufanımız olur dar-ı dünya. Bir kadim gerçektir sana olan aşkım, aşkımız. Kaderim yanmaksa yıllarca yanarım. Erimek dilerim ateşinde pervane misali. Bu gönül sensiz neylesin nefes almayı. Yaşamayı. Ruhumun adresinde sen varsın. Doksan dokuz adın var. Hayatım kaderin dizginindedir. Sahibimsin, efendim, sultanımsın.Sahip olmadığın hiçbir şeyim yok...



Rahman ve rahim olan Rabbim,

Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...

Beni de kat sevdiklerine.

Cennetine, rahmetine, merhametine...



Rabbim,

Efendim, Büyük Allahım...

Ulu yolculuğuma yok iken hazırlığım, gürültülü bir denizin içinde savruluyorum. Öylesine yalnız, öylesine kederliyim. Kuytularda kalmışım. Mevsimler bir bir geçiyor. Hep geçen baharları özlüyor yüreğim. Bahar akşamlarının erguvani rengi ruhumdaki sonsuzluğu derinleştiriyor. Hüzünden feracemi giyiniyor ve cumalardan bir Cuma bütün yaşadıklarımı topluyor, yola düşüyorum. Bu yol beni sana getirecek. Biliyorum. Sana inanıyor, güveniyorum. Diğer bütün yolları geçtim. Şimdi çöllerden geçiyorum. Rahmetine kavrulmuşum. Dualarım bir yıldız şehrayini senin göklerine yol alan. Onları kabul buyur Rabbim. Beni bağışla sonsuz şefkatinle, merhametinle...



Rahman ve rahim olan Rabbim,

Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...

Beni de kat sevdiklerine.

Cennetine, rahmetine, merhametine...


AMİN...

Peygamberimizin Kızı Hz. Fatımaya Fakirliğe Karşı Öğrettiği Dua

Ey 7 kat göğün ve büyük arşın sahibi olan Allahım! Bizim Rabbimiz! Her şeyin Rabbı olan Yüce Allah! Ey Tevrat'ı, İncil'i ve Kur'an-ı Kerim'i indiren, taneyi ve çekirdeği yarıp çıkaran Yüce Rabbım! Alnından tutup hesaba çekeceğin her şeyin şerrinden sana sığınırım ! Sen öyle Evvelsin ki, senden evvel hiç kimse yoktur. Sen öyle Ahirsin ki, senden sonra hiçbir şey yoktur. Sen öylesine açıkta ve görünürsün ki, senin üzerine hiçbir şey yoktur. Sen öylesine sır ve gizlisin ki, senin önünde hiçbir şey yoktur. Ya Rabbi! Benim borcumu ödememi ve fakirliğimi gidermemi nasip eyle!

Ey zalimleri yakalaması pek şiddetli olan Allahım...

YA Allah, YA KAYYUM, YA HAKEM, YA ADL, YA KUDDÜS

İsm-i azamın hürmetine, güzel isimlerin hürmetine,
Kuran-ı Hakimin ve sürelerinin, ayetlerinin,
sırlarının, nurlarının,
kelimelerinin ve harflerinin hürmetine,
Resul-ü Ekremin (a.s.m.), mucizelerinin, kemalatının,
şeriatının ve sünnetinin
hürmetine, onun Ehl-i Beytinin, sahabilerinin ve yardımcılarının
ve bunların din yolundaki
mücadelelerinin hürmetine

Ey zalimleri yakalaması pek şiddetli olan Allahım...
Zalimleri zulümleriyle beraber sana havale ediyoruz,
Yardımcımız, koruyucumuz, sahibimiz ancak sensin...
Ey imdada koşacak kimsesi olmayanların imdadı,
Halimizi ancak sen biliyorsun imdat et ki kurtulalım...
Ey korunacak yeri olmayanların koruyucusu,
Dergahına sığındık bizi muhafaza eyle...
Ey kendisinden inayet isteyenlere inayet eden,
Bizede inayet et ki yıkıldığımız yerden doğrulalım...
Ey kendisinden yardım isteyenlere yardın eden,
Ne olur ism-i Cebbarinle, bize bir heybet ve celal giydir ve
düşmanlarımızın ellerini bizden çektir...
Ya ilahi ! bizim ümidimiz ve seyyidimiz yalnız sensin.
Bizi tahkir etmek isteyen ordunun düzenini dağıt !
Ab-ı ruyi Habibi Ekrem için, Kerbela'da revan olan dem için, Şeb-i
fırkatte ağlayan göz için, Rah-ı aşkında sürünen yüz için,

mübarek kıldığın mescidi aksayı ve mazlumları koru ya YARABB... yalnız sana ibadet ederiz yalnız senden yardım isteriz
bizlerin dualarımızı kabul eyle, ya RAHMAN
İslam'a zafer ver ya Rabbi!...


Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina muhammedin innurizzatiyyi ves sirris sari fi sairil esmai ves sıfat.

30 Ekim 2009 Cuma

Duanız Olmazsa Ne Ehemmiyetiniz Var

Duayı kabul eden, dilekleri veren, vermeyi murad edince el açtıran, ancak sevdiği kuluna dua ettiren, sevmediklerinin elini ve dilini bağlayan ve kendisine yönelmekten alıkoyan Allahım!..

Bizi affet!..

Biz, Sevgilinin nuruna lâyık olmaktan düştüğümüz için bu hale geldik.

O'na lâyık olabilmek kimsenin haddi değil... Fakat lâyık olunamayacağını bilmenin liyakati herkesin vazifesi...
İşte bu son inceliğe lâyık olamadığımız için bu hale geldik.

O nur öyle bir nur ki, lâyık olmakta, topyekûn zaman ve mekâna, bu dünyaya ve ötekilere malik olmak var... Bu liyakatten düşmekte de, her türlü mahrumluk ve mahkûmluk...

Her türlü mahrum ve mahkûm olduk.

Bizi affet!..
O Nur'un vecd ve aşkı üzerimizdeyken, denizlere, yelkenleri ipekten ve çıpaları altundan kalyonlar indirdik;
karalara da, yolunu viraneye çevirmek yerine mamureye döndüren ordular saldık.
Padişahlara "Ayağa kalk, kanun huzurundasın" diye ihtar eden hâkimler yetiştirdik.
Müspet bilgiler, medenî aletler, keşifler ve buluşlar,
hep o Nur'un kendi fert ve cemiyet aynalarımızda tecellisinden...
O Nur'u körleştirince de Şark'ın son 5 asırlık macerası içinde bir zamanlar yaban domuzu hayatı süren Garplının sürü hayvanı olduk.

Son yüz yıl içinde bizi bu halden kurtarmak isteyen hiçbir davranış şifa getiremedi. Zira o Nur'a yeniden liyakat ve bu liyakati yeni zaman ve mekâna tatbik etmek Şuurlaştırılmadı. Ters yollara sapıldı. Bu ilerinin ilerisi şuurun sahiplerine "mürteci" dediler; ve onları, asıl din gözünde suçlu, O Nur'a liyakati sıfıra indirici, vecd ve aşk mahrumu, din ve hikmet cahili kara yobazdan ayıramadılar.

Onları, bize böyle muamele ettikleri için değil, bizi, bu muamelenin altından kalkamadığımız için affet!..

Bizi, boynumuza geçirdikleri asırlık idam ipini kravat diye taktığımız için affet!..
Tek kelimeyle, "Müslüman" yaftası altında müslüman olamadığımız için affet!..

Ve bize; kendi öz yurdumuzda asırlardır lütfen iskâna tâbi muhacirlere benzeyen gerçek müslümanlara, O Nur'a liyakatin en ileri derecesini bahşet; ve ebediyet bestesinden şarkımızı ateşten ahenk helezonlariyle gönüllere nakşet!..

Duamıza öyle bir tesir ver ki, kezzabın mermeri yediği gibi nefsimizin bütün oyuncak mabutlarını yakıp erittiğini, senin mücerret ve münezzeh birliğin etrafında hiçbir inanış pürüzü bırakmadığını görelim; ve sun'î teneffüsle açılan bir baygın şeklinde bu milletin yavaş yavaş doğrulduğuna şahit olalım!..

Allahım!.. Bizi hem af, hem adam et!..

Dua Gönülden İstenip Gözden Dökülünce Kabul Olunur.

kim giderse nekadar çok giderse gitsin geri çevirmeden dinler alemlerin rabbi ve derdine derman olur ammar dedigi gibi bittim diyene yetdim diyerek karşılık verir zaten dertlere derman gönüllere şifa odur bi söz varya dış içe iç dışa çevrilsek hz. Eyup peygamberden daha hasta oluruz çünkü onun hastalıgı kalbinde degil oysaki bizim hastalıgımız kalbimizde ve kalbimizde olan bu hastalıkların dermanı aranmadıgı için vücüdumuza sırayet ediyor oysaki dua ve zikirle gönlümüzü yıkasak bize her daim gel diyen hatta siz bana bir adım gelin ben size koşarak gelirim diyen ve annemizden daha merhametli ve şafkatli olan alemlerin Rabbine koşalım bu mübarek kurtuluş gününde kurtuluşa erenlerden olalım mevlayı analım mevlayla olalım aşkla dolup aşkla yanalım dünyalık zevklere dalmayı bırakıp mevlayla olalım tek yürek olup insan degil gerçek kul olmakta bulalım tadı varalım divanına kapanalım seccadeye ıslatalım gönül gözümüzden akan yaşlarla seccademizi günahlarımıza af dileyelim kaybettigimiz en büyük servet olan Rabbim senin aşkını Rasulunun aşkını namaza olan aşkı kuran aşkını isteyelim yeniden asrı sadet olalım belki Rasulu zişan efendimiz de teşrif buyurur o zaman sohbetimize evimize odamıza yanımıza hayalimize yada düşümüze onunla yanan bir kalple dolarsak her daim bizi gölgeleyen el olur ama bnların hepsi neyle olur aşkla olur duayla olur zikirle olur canı gönülde yanarak istemekle olur Rabbim kalbimize inşallah kendi aşkını verir ve son olarakta ey kalpleri evirip çeviren Rabbim bizleri senin yolunda sabit kıl dua ve niyazla kalın inşallah rabbim dilinizden duayı kalbinizden zikrii ve şükrü eksik etmesin...

Dua Ayetleri

Fatiha Suresi,1-7;Hamd O Rabbül Alemin,O Rahman Rahim

O Din Gününün Maliki Allah'ın.Sade Sana ederiz İbadeti,Sade Senden dileriz avn-i inayeti Ya Rab.Hidayet eyle bizi doğru yola,o kendilerine in'am ettiğin,nimet verdiğin mesudların yoluna;ne gazab olunanların ne de sapıkların.(Amin)
Yaratıcımız Hz.Adem(a.s)'e bütün esmayı talim ettiğini bildirmesi üzerine meleklerin okuduğu tesbih.
Bakara Suresi,32:Sen yücesin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.Gerçekten Sen her şeyi bilen hüküm ve hikmet sahibisin.
Bakara Suresi,67;Allah'a sığınırım öyle cahillere katılmaktan.
Hz.İbrahim(a.s)'in ve Hz İsmail(a.s)'in Kabe'nin temellerini yükseltirken ettikleri dua:
Bakara Suresi,128;Ey Rabbimiz hem bizi yalnız Senin için boyun eğen müslüman kıl ve zürriyetimizden yalnız Senin içib boyun eğen bir ümmet-i müslime vücuda getir.Ve bizlere ibadetimizin yolunu göster..
Hz.İbrahim(a.s)'in duası:
Bakara,131;Teslim oldum Alemlerin Rabbine.
Bakara,201;Rabbimiz bize dünyada bir güzellik ver;bizi ateş azabından koru.
Talut ve askerlerinin Calut'un ordusuna karşı çıktıklarında ettikleri dua:
Bakara,250;Ey Rabbimiz,üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımıza sebat ver.Bize kâfirler kavmine karşı yardım et.
Bakara,285;İşittik ve itaat ettik,gufranını dileriz ya Rabbena.Sanadır dönüş.
Bakara,286;(Ya Rabbenâ)hem bize,-bizden evvelkilere yüklediğin gibi-ağır yük yükleme.Ya Rabbenâ,hem de tâkatimiz olmayanı yükletme ve bizden günahlarımızı af buyur ve bizlere mağfiretini reva,rahmetini atâ kıl!Sensin Mevla'mız!Bizi mansur buyur artık Seni tanımayan kafirlere karşı.
Âl-i İmran,8,;Ya Rabbena,bizleri hidayetine erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma da ledünnünden bize bir rahmet ihsan eyle...
Cennet ehlinin duası:
Âl-i İmran,16;Ya Rabbenâ,inandık-iman getirdik,artık bizim suçlarımızı bağışla ve o ateş azabından koru bizleri.
Hz.Zekeriyya(a.s)'nın Hz. Yahya(a.s)'nın doğumuyla kabul edilen duası:
Âl-i İmran,38;Ya Rab,bana nezdinden bir temiz zürriyet ihsan eyle.Şüphesiz Sen duayı işitensin.
Hz.İsa'nın havarilerinin duası:
Âl-i İmran,53;Ya Rabbenâ,indirdiğine iman ettik ve resulün ardınca gittik,imdi bizi o şahidlerle beraber yaz.
Âl-i İmran,173;Hasbünallahü ve ni'mel vekil
Allah yeter bize,O ne güzel Vekil!
Âl-i İmran,191;Ya Rabbenâ,bunu Sen boşuna yaratmadın,Sübhansın.O halde bizleri o ateş azabından koru.
Âl-i İmran,193;Ey Rabbimiz,imana çağıran"Rabbinize iman edin!"diyen bir davet sahibini işittik,iman ettik;mağfiretinle artık günahlarımızı bağışla,kabahatlerimizi ört ve bizleri Sana ermiş kullarının yanına al.
Âl-i İmran,194;Ey Rabbimiz,hem peygamberlerini karşı bizlere vadettiklerini ihsan buyur kıyamet günü yüzlerimizi kara çıkarma...
Hz.Adem(a.s)'in duası:
A'raf,23;Ey Rabbimiz,biz nefislerimize zulmettik,eğer Sen bize mağfiret etmez,merhamet buyurmazsan,şüphe yok ki hüsrana düşenlerden oluruz.
Cennet ehlinin duası:
A'raf,43;Hamdolsun o Allah'a ki hidayetiyle bizi buna muvaffak kıldı.O bize hidayet etmeseydi,biz kendiliğimizden bunun yolunu bulmamıza imkân yoktu;hakikat Rabbimizin peygamberleri hak emir ile geldiler.
A'raf,47;Ya Rabbenâ,bizleri o zalimler güruhuyla beraber kılma.
A'raf,126;Ey Rabbimiz,üzerimize sabır yağdır ve canımızı iman selametiyle al.
Tevbe,129;Bana Allah kafidir.O'dan başka ilah yoktur.O ne güzel vekildir ve O Arş-ı Azimin Rabbidir.

Cennet ehlinin duası:
Yunus,10;Sübhansın ya Rab,Sen'i her türlü eksiklikten tenzih ederiz.(...)Hamd alemlerin Rabbinedir.
Hz.Musa(a.s)'nın kavminin duası:
Yunus,85-86;Ey Rabbimiz,bizi o zalim kavmin fitnesine düşürme ve rahmetinle bizi o kâfir kavminden kurtar.
Hz.Nuh(a.s)'un duası:
Hûd,47;Ya Rab,Senden bilmediğim şeyi istemekten Sana sığınırım;Sen bana mağfiretini reva,rahmetini âtâ kılmazsan ben hüsrana düşenlerden olurum.
Hz.Yakub'un duası:
Yusuf,64;Allah en hayırlı koruyucudur ve erhamürrahimindir.
Hz.Yusuf'un duası:
Yusuf,101;Ya Rab,Sen bana mülkten bir nasib verdin ve bana hadislerin tevilinden bir ilim öğrettin.Semavat ve arzı yaratan Rabbim,benim dünya ve ahiretimde Veli'm Sensin.Benim canımı müslim olarak al ve beni salihler zümresine dahil eyle.
Hz.İbrahim(a.s)'in duası:
İbrahim,40-41;Rabbim,beni namaza devam edenlerden eyle,zürriyetimden bazılarını da ...Ey Rabbimiz,hem duamı kabul buyur.Ey Rabbimiz,mağfiret buyur bana ve anama babama ve bütün mü'minlere,hesap başa dikileceği gün.
Müminlerin ana-babaları için duası;İsra,24;Rabbim,anam babam beni küçükken nasıl terbiye ettilerse,şimdi de Sen onlara merhamet et.
İsra,80;Rabbim,beni sıdkla dahil eyle ve sıdkla çıkar ve benim için tarafından bir yardım delili nasip eyle.
Ashab-i Kehf'in duası:Kehf,10;Ey Rabbimiz,bizlere tarafından bir rahmet ihsan eyle ve bizim için işimizden bir muvaffakiyet hazırla.
Kehf,24;İnşaallah,Rabbim beni bundan daha yakın bir vakitte dosdoğru bir muvaffakiyete eriştire.
Tâhâ,25-28;Ya Rab,benim göğsüme genişlik ver ve bana işimi kolaylaştır ve dilimden düğümü çöz;beni iyi anlasınlar.
Tâhâ,114;Rabbim ilimce beni zenginleştir.
Hz.Eyyub(a.s)'un duası:Enbiya,83;(Ya Rab)zarar bana dokundu ve Sen Erhamurrahiminsin;yaralarıma merhamet et,şefkatinle muamele eyle.
Hz.Yunus(a.s)'un duası;Enbiya,87;Senden başka ilah yoktur Allah'ım,Sübhansın Sen;Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim,muhakkak ki ben zalimlerden oldum.
Hz.Zekeriyya(a.s)'nın duası,:Enbiyâ,89;Rabbim,beni yalnız bırakma;Sen Varislerin en hayırlısısın.
Hz.Nuh(a.s)'un duası:Mü'minû,26;Rabbim,beni yalanlamalarına karşı bana yardım eyle.
Mü'minun,97-98;Sana sığınırım Rabbim o şeytanların dürtüşmelerinden ve Sana sığınırım Rabbim huzuruma gelmelerinden.
Has kulların duası:
Furkan,65;Ey Rabbimiz,sav bizlerden cehennem azabını;cidden onun azabı defedilemez.
Furkan,74;Ey Rabbimiz,lütfunla bizlere zevcelerimizden,zürriyetimizden gözler sürûru ihsan buyur ve bizi müttakilere öncü kıl.
Hz.İbrahim(a.s)'in duası:Şuara,77-82;
O Rabbül Alemin ki beni yarattı,sonra da bana O hidayet eder ve beni doyuran da O'dur,bana içiren de O,hastalandığımda bana şifa veren O'dur ve O ki bana ölümü verir,sonra beni yine diriltir ve O ki ceza günü ben O'nun günahımı af buyurmasını niyaz ederim.
Hz.İbrahim(a.s)'in duası:Şuara,83-89;
Ya Rab,bana bir hüküm ihsan et ve beni salihlerin arasına dahil eyle ve bana sonrakiler içinde bir lisan-ı sıdk(doğruluk lisanı)tahsis eyle ve beni nâim cennetinin varislerinden eyle.Babama da mağfiret buyur,çünkü o yanlış gidenlerden idi ve utandırma beni diriltilecekleri gün,o gün ki ne mal fayda verir,ne oğullar,ancak Allah'a selim bir kalp ile varan başka.
Hz.Lût(a.s)'un duası:Şuara,169;Ya Rab,ben, ve ehlimi bunların amellerinin yol açacağı kötülüklerden kurtar.
Hz.Süleyman(a.s)'ın duası:Neml,19;
Ya Rab,beni nefsime hakim eyle ki bana ve anama-babama ihsan buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın salih amel işleyeyim ve beni rahmetinle salih kulların arasına dahil eyle.
Hz.Süleyman(a.s)'ın duası:Neml,40;Bu Rabbimin fazlındandır...

Hz.Musa(a.s)nın duası:Kasas,16;Ya Rab,doğrusu ben nefsime zulmettim,artık mağfiretinle benim suçumu ört.
"Hamele-i Arş"olarak tarif edilen büyük meleklerin yeryüzündekiler için duası:Mü'minun,7-9;Ey Rabbimiz,rahmet ve ilmin herşeye geniş,hemen mağfiret buyur onlara,o tevbe edip yoluna uyanlara ve koru onları o ateş azabından.Ey Rabbimiz,hem koy onları o kendilerine va'd buyurduğun And cennetlerine,atalarından ve zevcelerinden ve zürriyetlerinden salâhı olanları da-şüphesiz Sen O Aziz-Hakimsin-ve onları fenalıklardan koru.Sen her kimi fenalıklardan korusan,o gün muhakkak onu rahmetine yarlığamışsındır.İşte fevz-i azim,büyük kurtuluş odur.
"Vasıta duası"olarak okunan ayetlerin meali:Zuhruf,13-14;Tenzih o Subhana ki,bunu bize musahhar kıldı,emrimize verdi,yoksa biz bunu kendimize yakın eyleyemezdik ve her halde dönüp dolaşıp Rabbimize varacağız.
Semanın açık bir duman ile sarıldığı gün insanların edeceği duauhan,12;Rabbimiz,bizden bu azabı kaldır,çünkü biz mü'minleriz.
İnsana anne ve babası için okumak için öğretilen dua:Ahkaf,15;Ya Rab,beni öyle sevket ki bana ve anama babama ihsan buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın salih bir amel işleyeyim,zürriyetim hakkında da benim için ıslah nasip eyle,çünkü ben tevbe ile cidden sana yüz tuttum ve ben gerçek müslümanlardanım.
Hz. Nuh(a.s)'un duası,Kamer,10;Rabbim,ben mağlubum,nusretini ver.
Mü'minler duası:Haşr,10;Ya Rabbenâ,bizlere ve önden iman ile bizi geçmiş olan kardeşlerimize mağfiret buyur ve gönüllerimizde iman etmiş olanlara karşı kin tutturma.YaRabbenâ,şüphe yok ki Sen Raûfsun,Rahimsin.
Hz.İbrahim(a.s)'in ve beraberlerindekilerin duası:Mümtehine,4-5;Ya Rabbenâ,biz ancak Sana tevekkül ettik ve Sana gönül verdik ve bütün gidişat Sanadır.Ya Rabbenâ,bizleri o küfredenlerin fitnesi kılma ve bizlere mağfiret buyur;çünkü Sensin ancak öyle Aziz,öyle Hakim.
Müminlerin cennete girdikleri gün okudukları dua:Tahrim,8;Ya Rabbenâ,bizlere nurumuzu tamamla ve bizleri mağfiretinle yarlığa,şüphesiz ki Sen herşeye Kadirsin.
Hz.Nuh(a.s)'un duası:Nuh,26-27;Ya Rab,bırakma yeryüzünde kafirlerden bir iktidar sahibi,zira Sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarıyorlar ve nankör facirden başka da doğurmuyorlar.
Hz.Nuh(a.s)'un duası:Nuh,28;Ya Rab,mağfiret buyur bana ve babama,anama,mümin olarak evime girene ve bütün erkek ve kadın müminlere...
Felâk,1-5;Sığınırım Rabbine o felâkın,şerrinden bütün mahlukâtın ve şerrinden karanlığa bastığı vakit bir gecenin ve ukdelere üfleyen üfleyicilerin ve şerrinden haset ettiğinde hasetçinin.
Nas,1-6;Sığınırım Rabbine insanların,Melikine insanların,İlahına insanların,şerrinden o sinsi vesvâsın ki,vesvese verir sinelerinde insanların;gerek cinden,gerekse insan.
...amin

Dilimize düşen;

Dilimize düşen;
Aklımıza gelen;
Kalbimizden geçen;
Bizim bilemediğimiz ama
Bizim için hayırlı olan ne varsa
Dua olup,
Kabul olur inşallah...
"Amin"

Allah'ım Size Sonsuz Hamd-ü Senalar Olsun...

ALLAHım,size sonsuz hamd-ü senalar olsun ki bize sevmeyi-sevilmeyi
öğrettiniz ve yaşattınız..İnsanları,insan oldukları için sevmeyi,tüm
yaratılmışlara karşı kalplerimizde tarifsiz ve tabirsiz bir sevgi yumağı
oluşmasını sağladınız..Size ne kadar şükretsek azdır ALLAHım,Size sonsuz
hamd-ü senalar olsun ki; bizi insan olarak dünyaya göndermekle bize değer
atfında,şeref atfında bulundunuz..Bizi kullukla denemekle de şerefli bir
payeyi-rütbeyi omuzumuza takıverdiniz..Bundan ala mertebe mi olur? Bundan
ala mevki-makam mı olur? Bütün makamlar-mevkiler kul olmanın eşiklerine
ulaşamazlar..ALLAH'a kul olmak kadar tatlı,ulvi ve kutsi bir mertebe yoktur
ki bu mertebeye bizleri hikmetlere mebni olmak üzre çıkarttığınız için de
size sonsuz şükürler olsun ALLAHım..ALLAHım,hayatımıza istikamet
ver..Bizleri her türlü kötülüklerden ve musibetlerden koru..Bizlere nusret
ver..Kalplerimize inşirah ver..Kalplerimizi mutmain kıl..Nefislerimizi ıslah
eyle..Yolunu kaybetmiş,aklını yitirmiş,kimliksizlikten ve özünü kaybetmiş
olmasından dolayı ruhsal bunalımlara gark olmuşlardan eyleme..Yollarımızı
açıver ALLAHım,geleceklerimizi altın çağ haline,gül devrine çeviriver
ALLAHım..Sana müştak ve raiyyetindeki şu kullarını şu ıpıssız çöllerde harap
ve bitap düşürme ALLAHım..Kainatın mayası sevgiyi kalplerimize
doldur,ruhlarımıza duyur,gönüllerimizi aşkınla-sevginle çoştur..amin

Kur'an'la Dost Olmak...

İnsan iyi bir arkadaşa sahip olabilir ama iyi bir dost bulmak o kadar kolay değildir. Onun için bazı ozanlar “Dost dost diye nicesine sarıldım / Ne bir vefa buldum, ne faydalandım” derken, bazıları da “Bir dost bulamadım gün akşam oldu” diye hakikî bir dosta olan hasretliklerini dile getirmişlerdir.

Dost, iyi günde insanın yanında olduğu gibi, kötü günde de onu terk etmez. Onun için “Gerçek dost kara günde belli olur” denilmiştir. İyi gününde insanın dostu çok olur. Ama dara düştüğünde, başına bir iş geldiğinde, bir felâkete maruz kaldığında, çevresindeki insanların dağıldığı, herkesin bir bahane ile oradan uzaklaştığı görülür. İnsan bir de bakar ki, yanında bir kaç kişiden başka kimse kalmamıştır.

Bazen de hiç kimseyi yanında göremez. İşte o zaman gerçek dostluğun ne olduğunu, gerçek dostların kimler olduğunu idrak eder.
Öyleyse insan öyle dostlar edinmeli ki, onu hiçbir zaman terk etmesin. İyi gününde yanında olduğu gibi, kötü gününde de dostunu yanıbaşında bulsun. Her tasasına teselli, her derdine derman olsun.

Dostunun sohbetini dinlerken kederlerinden kurtulsun. Onun yanındayken emniyette olduğunu hissetsin. İnsanın böyle hakîki bir dostu olduktan sonra, hiçbir şeyden endişesi kalmaz. Karamsarlığa ve ye’se düşüp me’yus ve muzdarip olmaz.

Kur’ân-ı Kerim, işte böyle hakîki ve hakikatli bir dosttur. Onu dost edinen, en büyük teselli kaynağını bulmuş, her türlü dert ve tasadan kurtulmuştur. Çünkü her türlü sıkıntının çaresi, her acının ilâcı, her derdin dermanı Kur’ân’da vardır. İnsan böyle bir dosta sahip olduktan sonra, hiçbir şeyden korkmaz, hiçbir endişesi kalmaz.

Kur’ân’ı dost edinen, bu dostluğuna sâdık kaldığı müddetçe, her türlü korkudan emin olabilir. O Kur’ân’ı terk etmedikçe, Kur’ân da onu terk etmeyecek, her musîbetten muhafaza etmeye devam edecektir.
İnsan dünyada dost ararken, “pazara kadar değil, mezara kadar” birlikte olacağı bir dost ister. Çünkü fâni dostlar insana ancak mezara kadar eşlik edebilirler. Ama mezardan sonra da hayat devam edecektir. Asıl o yerin altında, o soğuk ve karanlık çukurda insanın bir dosta ihtiyacı vardır. İşte Kur’ân’ın dostluğu, mezarda ve sonrasında da devam edecektir. Dünyada Kur’ân ile dostluğunu sıkı tutan ve sadakatle ona bağlanan insan, kabrin karanlığında onu yanıbaşında bulacaktır. Kur’ân kabrini aydınlatacak, onu günahlarının hücumundan ve kabir azabından kurtaracaktır. Mahşerde, Mizan’da ve Sırat’ta da hep yanında olacak, dostunu bir an bile yalnız bırakmayacaktır.

İnsan dostu ile bir araya geldiğinde onunla konuşur, sohbet ve muhabbet ederek dostluğunu gösterir. İki dostun hiç konuşmadan dostluklarını devam ettirmesi düşünülemez. Kur’ân ile dost olan insan da, onu okur, ne dediğini anlarsa dostluğun bir anlamı olur. Yoksa, en güzel kılıfların içine yerleştirip, evinin en güzel köşesine asmakla Kur’ân’a dost olunmaz.

Dost, dostun hem halinden, hem dilinden anlar. “Ben Kur’ân’ı çok seviyorum, ama okumasını bilmiyorum” demek, bu sevginin ve dostluğun özde değil, sözde olduğunu gösterir. İnsan dostunun dilinden anlamıyorsa, onunla nasıl muhabbet edecek? Bir ecnebî arkadaşımız olsa, onunla konuşabilmek için onun dilini öğrenmeye çalışırız. Kur’ân gibi bir ebedî dostumuz varken, onun dilini öğrenmemek, cehaletten de öte bir gaflet ve hatta dostluğa ihanettir.
ama elbette bunun zıddı bize hem dünyada, hem ahirette, hem mahşerin dehşetinde, hem ebedü’l-âbâd yolunda kendilerini yalnız bırakmayacak olan hakîkî bir dost kazandırmış olacaktır...

Ne mutlu, Kur’ân’ı dost edinenlere!

Abdil Yıldırım

Gönül Bahçesinde Açan Çiçekler...

Gücünü, kuvvetini yediğin yemekten, yaptığın spordan aldığını düşünüyorsan, bu güç ve kuvveti alamayanlara zulmedersin. Geldiğin yere salt kendi çabanla geldiğini söylüyorsan, ilahlaşır, firavun olursun. Kuvvetini, seni yaratan Rabbinden aldığına inanıyorsan, güzel kul olur ve yaratılmışlara hizmet edersin.

* * *
Güzel söz söylersen taşların, ağaçların içinden gizli kulakların çıktığını göreceksin; onlar senin sözünü dinlemek için yarışacaklar; çünkü güzel söze bütün âlem kulak kesilir. "Beni kimse dinlemiyor." diyorsan, henüz güzel sözün anası olamamışsın. Çirkin söze de her şey kaya kesilir; söylediğin söz kayaya çarparak sana geri döner.
Halk çoğu zaman güzel sözü duymaz, duysa da anlamakta zorlanır. Güzel sözü duymak büyük ustalık ister, güzel sözü duyabilmek sanattır. Söylediğin sözün güzel olmasına dikkat etmen, senin gönlünün aydınlığına işarettir. Yarın herkesi kendi sözleri kuşatacaktır. Yarın, ruhunu, kötü sözlerine esir etmek istemiyorsan, bugünden dilini güzel sözlere alıştır ya da sus!

* * *
Âlemde boğaz taşımayan hiçbir varlık yoktur. Bitki, boğazıyla ( kök ) topraktan yer, büyür ve sonra hayvanın boğazına yem olur. Hayvan, boğazıyla yer ve insana gıda olur. İnsan, boğazıyla beslenir ve toprağın boğazına yem olur. Sen ruhun boğazıyla yer içersen, toprağa yem olmaz, âleme sultan olursun. Dünya, yemler diyarıdır; kim dünyaya değer vermişse, kendini ona yem etmiştir. Kim de ruhunu katık yapmışsa, o, ebediyyen yücelmiştir.

* * *
Dünya hayatı bir hayalden ibarettir. Senin zihin dünyan bu hayali aşarsa, o zaman hakikat yurduna varırsın. Her varlık bir şeyle beslenir; sen ilim ve irfanla beslenirsen, sonra dağılıp hayal olacak olan bedeninin ifrazatına mahkûm olmazsın.

* * *
Mide, hayaller ülkesidir, gönül ise hakikatler. Mide ile beslenirsen, kandan mürekkep rüyalar görürsün; gıdanı gönülden alırsan, ruhun sonsuz âlemlerin saygın konuğu olur. İlahi ilham gönlüne misafir olmuyorsa, gönlünü dünya saldırısından koru. İlham kan ve irin yurduna gelmez; o, asude bahar ülkesinin misafiridir.
Yeryüzü gıdasıyla beslenirsen zalim olursun, gökyüzü gıdasıdır insanı meleklerden üstün yapan. Savaşların gıdası topraktır; barış ancak, gökyüzünde sofra kuranların egemenliğinde boy atar. Yeryüzünden beslenirsen, bir gün sen de toprağa lokma olursun; gökyüzünden gıda alırsan Lokman olursun.

* * *
Kinin ve hasedin senin gözünü ve gönlünü kaplamış, güzellikleri görmüyor ve duymuyorsun. Kalbini onlardan aşkla temizlersen gözüne ve gönlüne ışık gelecek ve güzelliklere garkolacaksın. Göz bakar, gören o değil, gönüldür. Gönlünü çamurla dolduranlar, âlemi bataklık olarak görürler. Onların dünyalarında bataklık bitkilerinden başka bitki, su aygırı ve domuzdan başka da hayvan yoktur. Gönüllerini nurla dolduranlar ise, alemi, gönüllerine düşmüş bir kitap gibi görürler. Âlemleri kitap gibi gören gözlerin sözleri cennet nağmelerinden farksızdır.

* * *
Şüphesi olan insana bakın, onda dünya öne çıkmıştır; çünkü dünya şüphe batağıdır; oraya düşüp de kurtulan pek olmamıştır. İnsan "acaba"ları pek sever, sanki onda bir sır vardır; oysa, gönül yurdunda "acaba vatandaşı" barınamaz.

* * *
Her huy bir koku verir. Kötü huyun kokusu da kötü kokar. Kötü huyun kokusunu burun alamaz, onu gönül duyar. Nice gönülleri zaman zaman kötü huylarımızın kokusuyla rahatsız etmişiz. Kötü huylu insanın iyi iş yapması şuna benzer: Çok pis kokan tabağa süt koyarsınız; fakat o süt, o kötü kokudan dolayı içilmez olur.
Yapılan her iş koku yayar. Kötü ameller de kötü koku yayarlar. Allah dostları bu kokuları alırlar ve o mekândan uzaklaşırlar. Sen bu gidişi zamansız bulursun; çünkü gönlün kokulara kapalı duruyor.

* * *
Besmele, her varlığa onu incitmeden yaklaşmanın sırrıdır. Besmelesiz atılan her adım, atom bombasından daha öldürücüdür. Atom cesetleri öldürür, Besmelesizlik gönülleri. Besmele, sonsuz yurdun pasaportudur, o yoksa nereye gidiyorsun?
Besmelesiz yemekler midemizi bozdu. Besmelesiz nesiller yurtları talan eyledi. Besmelesiz diller, gönülleri viran eyledi. Besmelesiz beyinler, mutluluğu uzak eyledi.

* * *
Beden dükkânında eskicilik yapacağına, gönül yurdunda devlet kursana!

* * *
"Allah" diyorsun ve sana "buyur" denmediğini sanıyorsun; senin "Allah" diyebilmen, "buyur"u da içinde barındırmaktadır. Seni yaratan seni sevmeseydi, sana adını andırır mıydı hiç?

* * *
Kendi yüreğinin dilini çözersen, âlemdeki bütün dilleri anadilin gibi konuşur ve anlarsın. Kavga, anlayamamanın ve anlaşılmamanın çocuğu. Kendi yürek dillerini çözemeyenler, hatta böyle bir dilin varlığından bile habersiz olanlar, dünya barışından söz ediyorlar: Hıhh!..

* * *
Yeryüzünde "bu benimdir" diyebileceğin, can dâhil, bir şeyin varsa, sen gücünün zirvesine erememiş ve özgürlüğün tadını henüz alamamışsın.

* * *
Ey güzel insan! Ey aşkın doruklarında yaratılış gerçeğine dokunup gönül nağmeleriyle mest olan! Mirac'ı gerçekleştirenin nurunda kendi özünü seyreden!
Yeryüzü, sen yaşayasın diye yaratıldı. Ay ve Güneş, senin nurundan ışık aldı ve sana aydınlık oldu. Denizler, senin gemilerin yüzsün diye coştu. Irmaklar ve dereler, tarla ve bahçelerin sulansın diye akmaya izin aldı. Gökkuşağı sana gülümsesin diye yedi renge büründü. Rüzgâr, sana nefes olsun diye esiyor. Yıldızlar ve gezegenler, etrafında pervane gibi dönüyor ve seni tavaf ediyor.
Ey insan! Bilseydin kendi kıymetini, kıymet bilmezlerin önünde eğilmez ve gerçek özgürlüğün tadını tadardın. Biliyor musun, cennet, dünyada ruhunu özgür kılabilmişlere verilecek olan armağandır. Cennet, özgür kalabilenlerin yurdudur. Cennet, yalnız Allah'a kul olanların ebedi vatanıdır..Alıntı.

Ay Dost!..

Yüreğini Samed'e bağla...
O yola baş koyanın, eli boş dönmez...
Ey Rabbim!..
Ellerimiz boş, lakin yüreğimiz umutlu..
Geldik kapına, bizi bağışla..

Ey Gönül!

Önceden çeşit çeşit hissi gıda alırdın,



daha doğrusu aldığını gıdan sanırdın..



Ne vakit Hakikî Sevgili’nin (Celle Celelehu)
“aşk” denen gıdasının zerresini tattın;


işte o gün onun tek sahibi gibi gıdada da vahdete kapıldın,
başka gıdaya kendini kapattın…



Garip olansa eskiden yiyince doyardın,
şimdi ise yedikçe acıktın…


alıntı

Sarmaşık Gülleri

Ne zaman güllere baksam, ötelere kanatlanmak geçer içimden. Her gül sanki bir durak gibidir öteler yolculuğunda. Bir bir o güllere basan ruhumun ayakları, gül yaprağından daha narin, kelebek kanadından daha zayıf olarak tırmanır mânâ merdiveninden.

Evet her gül, ayrı bir ismin tecellisi gibi gelir bana. Bir gül Cemil ismini tebessüm ettirir, bir başka gül Hannan ismini. Bir gül Mennan ismini akis akis yayar çevreye. Bir başkası, Deyyan isminden yansıyan şûle gibi tebessüm eder dalların arasından.

Dikenler Celâl, Kahhâr ismini yansıtır.

Sarmaşık güllerine bakınca, ben bir uzun yolculuğu hayal ederim. Basamak basamak çıkılan ve sonsuzluğa uzayan ebedî yolculuğu… Bir çubuğa bağlanmış bu güller, içimizdeki duyguları ne güzel yansıtır. Onların ebet iklimine kanatlanma arzusunu nasıl da dışa vurur.

Sarmaşık, karışık ömür yolcuğunu ve onun girift hallerini ve bazen çözülmez zannedilen bilmeceye benzer zorluklarını hatırlatır bizlere. Onda açan güller ise, “Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır.” âyetini fısıldıyormuşçasına, bizlere yer yer tebesessüm ederek çözümleri söyler, kolaylıkları takdim eder, acıların sonunun ferahlama zirveleri olduğunu hatırlatır.

Yıldızları, samanyollarını düşünürüm ben bu gülleri görünce… Öbek öbek yeşil yapraklar arasında, firuze dallar içinde tebessüm eden yıldızlar gibi gül tomurcuklarını seyrederken..

Sarmaşık gülleri, içimizdeki duyguları da dışa vurdurur bir anda. Karmakarışık duygularımızın, çözülmez zannedilen en girift hislerimizin bir anda şifreleri bulunur ve ruh fidanımız tomurcuk vermeye başlar. Hüzün, çanak yaprak gibi sarmıştır tomurcuğun tac yaprağını; ama o, yarılır ve taç yapraklar önce birbirine sımsıkı bir şekilde sarınmış olarak çıkar ortaya… Sonra tebessüm ederler gün gibi, güneş gibi çevreye…

Bir de Peygamberler Peygamberi’ni hatırlatır sarmaşık gülleri bana.

Mekke dönemini, Medine dönemini, Taif’i hatırlatır. Izdırabı yudum yudum içmiş bu mânâ yolcusunun, insana dikenli tarlalar arasından güllerini nasıl taktim ettiğini tedai ettirir. Izdırab ve acı yüklü bir ömrün tomurcuklarını, hak ve hakikatın tohumlarını gönüllere ekişini, dal dal budak budak cennet soluklamasını çağrıştırır.

Sarmaşık gülleri, ötelere yolculuğu ve Hakk’a ulaşmayı da hatırlatır insana. İnsanlığın, mânâ yolcularının, öbek öbek yollara düşüşünü ve göklere doğru ilerleyişini tablolaştırır.

Sevgi ve muhabbet çiçekleridir sarmaşık gülleri. Dört mevsimin dördünde de açar. Onların çiçekleri asla dallardan eksilmez. Yeşil yapraklar üstünde, kırmızı tebessümler asla yok olmaz.Ben asıl, tevazu yüklü gönüllere benzettiğim için severim sarmaşık güllerini. Eğilirler eğilirler aşağılara kadar. Gül verdiği halde, boynu dik olması gerektiği halde bile eğilmesini bilen, hoşgörü ve sevgi insanlarına benzetirim onları. Zafer anında devesinin üzerinde iki büklüm olmuş, ‘Bütün zafer ve fetihler Hak ve hakikatındır.’ der gibi duran ümit yolcusu, iyilik ve af âbidesi Nebi’nin halini sezerim onların duruşunda.İşte en çok sarmaşık güllerini sevişimin sebebi, Gül-ü Muhammedi’yi akislerinde sezişimden ve görür gibi oluşumdandır. O’nun terinin kokusunu onların yapraklarında burcu burcu koklayışımdandır. Onların tebessüm edişinde o Gül’ün silüetini temaşa edişimdendir. Çileli ömür yolculuğu sonunda, başı göğe eren ve Mirâç tâcıyla mükâfatlandırılan bu ulu yolcunun gölgesinin gölgesini, bu güllerde gördüğümden veya temaşâ ettiğimdendir…Sarmaşık gülleri, Gül-ü Muhammedi’ye bir basamaktır, bir uzanıştır, O’na ermek ve ulaşmak için remizdir. Ben bu gülleri onun için severim ve her zaman hayranlıkla ve ibretle onları seyrederim.




Mehmet Erdoğan

Arz-ı Hal

Adınla başlanır...
Adınla başlarım...
Bismillah

Ey azametiyle bütün varlığı kuşatan...!

Ey yerleri ve gökleri yaratan...!

Ey gecenin ve gündüzün sahibi...!

Ey hiç bir tanıma sığmayan...!

_Güç sendendir...Kutret sendendir...İkram sendendir...!

Övgülere layık olan yanlız sen'sin.

Korkarız senden affına geldik.

Razıyız senden,ikramına geldik.

Dergahından gayrı varacağımız yok.

Kapından gayrı yalvaracağımız yok.

Bütün ışıkların kaynağı sensin.Varlığın kendi şahadetinle teksin.

Hissettiren sen'sin ve istettiren yine sen...

Ey mezkur!Zikrettiren sensin.

Ve ey meşkur!Şükrettiren yine sen...

Çöz dilimizi,sana dua dua yakaralım.

Aç gönlümüzü,zevkine dalga dalga ulaşalım


Ey azametiyle bütün varlığı kuşatan...!

Ey yerleri ve gökleri yaratan...!

Ey gecenin ve gündüzün sahibi...!

Ey hiç bir tanıma sığmayan...

Övgülere layık olan yanlız sen'sin.

Korkarız senden affına geldik.

Razıyız senden,ikramına geldik.

Dergahından gayrı varacağımız yok.

Kapından gayrı yalvaracağımız yok.

Hissettiren sen'sin ve istettiren yine sen.

Bunca işaretlere bakıp seni görmemek acı bir körlük.Senin arzında yürüyüp de Seni anmamak çok büyük bir nankörlük.

Alıntı

Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr`den Seçme Dualar

Ey ortağı, benzeri bulunmayan, pâk, kutsal Rabbimiz! Bize yardım et ve günahlarımızı bağışla. Bize ince, derin mânâlı, tesirli güzel sözler ilham et de, onlarla duâ ederek senin merhametini kazanalım. Ya Rabbi! Duâyı ettiren, bizi sana yalvartan da sensin, duâyı kabul eden de sen. Ümit de, emînlik de, korku da, mehâbet de senden gelmektedir. Ey söz sultanı! Biz yanlış söyledi isek, sen düzelt. Her şeyin düzelticisi sensin. Allah’ım sen de öyle bir kudret, öyle bir güç var ki, onunla dilediğini, dilediğin şeye çevirirsin (1).



Ey güçlükleri kolaylaştıran Allah’ım! Sen bize dünyada da, ahirette de iyilik ver, güzellik ver! Allah`ım bizim yolumuzu güll bahçesi gibi güzelleştir, varacağımız yerde sen bulun, konak yerimiz sen ol, yürüdüğümüz yol bizi sana götürsün, sadece cennete değil (2).



Allah’ım bizi hareket ettiren güç de, bizim var oluşumuz da, senin lûtfun, ihsanınındır. Varlığımızın hepsi de sendendir. Senin eserindir, senin icâdındır. Yok olan bizlere, varlık lezzetini sen tattırdın, sonra tuttun, var gibi görünen bizleri kendine âşık ettin. Bizlere verdiğin mânevî varlık lezzetini, lûtfettiğin nimeti geri alma. Allah’ım, sen bize bakma. Bizim yaptıklarımızı görme, sen, kendi lûtfuna, kendi cömertliğine bak... (3)



Ey benim hâlıkım, yaratıcım, sen beni belânın şerrinden muhâfaza et, fakat onun yüzünden gelecek lûtufdan, ihsandan da beni mahrum etme. Rabbim gördüğüm, uğradığım belâlara karşı, lûtfet de şükredeyim. Geçip gidince de neden şükretmedim diye hasret çekmeyeyim (4).



Ey Allah’ım, bu gam ancak işlediğim günahın karşılığıdır. Allah’ım sen noksan sıfatlardan münezzehsin! Zulümden, sitemden berîsin, temizsin; hiç suçsuz bir kişiye dert verir misin? Gam verir misin? Ben ne suç işledim, katî olarak bilmiyorum ama, başıma gelen derdin sebebinin bir günah olduğunu biliyorum. Allah’ım, sebebi nasıl örttü isen, lûtfet, o suçu da ört, gizle... (5)



Rabbimiz sana kavuşacağımız, seninle buluşacağımız gün bizi nurlandırdıkça nurlandır. Rabbimiz günahlarımızı affet, bize mağfiret elbisesi giydir! Rabbimiz bizim insanlarla aramızda olan dargınlıklar, kırgınlıklar, ancak bedenimizin yüzündendir. Rabbimiz şu beden duvarının ötesindeki dostluk bahçesi, aşk bahçesi ne de güzel bir bahçedir, ne de hoş bir bahçedir. Rabbimiz şu duvarı kaldır da aradaki engel, aradaki düşmanlıklar yok olsun! Rabbimiz gerçekten de günahlarımız yüzünden senden utanıyoruz, özür dilemedeyiz (6).



Allah’ım, bana acımayana, bana kötülük yapana sen acı, sıfatların hakkı için, merhametlilerin en merhametlisi olduğun için, beni nasıl öldüreceklerini çok iyi bilenlere, sen merhamet et! Allah’ım, beni kendimden al, kendimden geçir! Çünkü o hâlde, benim için âzadlık var kurtuluş var (7).



Allah’ım! sen, canları, Yâsîn soyunun gittiği yoldan canlara ulaştır. Nasıl ki, duâ etmek bizden, kabul etmek senden ise, dualarımızı Yâsîn soyundan gelenlerin dualarına kat! Allah’ım! nasıl ki, bizim işimiz az bir ihsanda bulunmak, Senin şanında azı çok görüp beğenmekse, lûtfet de, bize o çeşit yardımda bulun! Yani, azımızı çok olarak kabul buyur! Allah’ım, bizi nefsanî arzulardan, bedenimize ait isteklerden, şehvet ve hiddetten kurtar, akıl ve vicdan âlemine ulaştır! Bizi asıl vatanımız olmayan şu dünyadan al, ötelere, yücelere götür! (8).



Allah’ım bu bahçeyi sonsuz baharının lutfu ile dâima yeşert, yemyeşil, ter-ü taze sakla! Allah’ım, bu duâya, sen de âmin de! Zâten duâ da senin duân, âmin de senin âminin (9).



Ey sırları bilen Allah’ım! Bu varlıkların birbirlerini çekmelerinden, cezbetmelerinden lûtfun ile bize aman ver; bizi bunlarin cazibesine kapılmaktan kurtar da, kendine doğru çek! Sen, birbirlerini cezbeden, çekip duran varlıklardan çok üstünsün! Bu âciz ve günâhkar kullarını Sen çek al; bu sana yaraşır! Onları bu dünya cazibesinden halâs et! (10)



Ey benim Rabbim; biz kimiz ki? İmdâdıma yetiş, benim talihimi sen iyiliğe çevir, kutsuzluğu Sen kutlu yap! Allah’ım Rûhumu hayâllerden, vehimlerden, zandan kurtar! Böylece de, şu zavallı dertli gönül senin güzel huyunun, merhametinin sayesinde kanatlansın, uçsun; şu balçıktan kurtulsun! (11).



Ey yaptıklarına hayran olduğum, şaşırıp kaldığım Allah’ım! Sen mâdemki duâ etmemizi emrettin, ne olur, şu emrettiğin duâyı da kabul buyur (12).



Hiç bir şeyim yok, Allah’ım! Sen bana lûtuflarda bulun! Çok acı çektim, beni rahatlandır, rahatımı artır! Gözyaşlarım kurursa, gözlerime Peygamberimizin yaşlar döken gözleri gibi, gözyaşı ihsan et! (13).



Ey akıllar veren Allah’ım! İmdâda yetiş, her şeyi ancak sen dilersin, sen yaparsın, hiç kimse bir şey dileyemez ve yapamaz. Evvel de sensin, âhirde sensin. Allah’ım bize emirler verdin, tekliflerde bulundun. Kullukta bulunmamızı diledin. Lûtfet de secdeye rağbetimizi artır. Bize ibâdet zevki ver! (14).



Ey kıyâmet gününün, adâlet gününün Rabbi olan Allah’ım! Beni sağıma da dönersem sen döndür, soluma da dönersem sen döndür (15).



Ben öyle bir aşk susuzuyum ki, deniz, benim için bir yudum sudur; dağ ise küçük bir lokma! Allah’ım! Ben, ne biçim aç bir timsahım; ben ne ile doyacağım? bana bir çare bul, yol göster!... (16).



Allah’ım adam olmayanların canları bile lûtfunla adam oldu; canlara ulaşan ve onları can yapan ancak Sen’in lûtuf ve kerem elindir! Ben aşağılık, günahkâr bir kulunum; benim başarabileceğim temizlik ancak bu kadardır! Ey kerem sahibi Allah; elimin ulaşamadığı yerlerin, içimin, gönlümün temizliğini de sen lûtf et! Allah’ım ben dış yüzümü pislikten arıttım, temizledim; iç pisliklerden de bu nâçiz dostunu sen yıka, sen arıt! (17).



Rabbim, şu taş kesilmiş kalbi sen mum gibi yumuşat, iniltisini tesirli ve acınır bir hâle getir ki, feryâdına yetişenler bulunsun (18).



Lûtufları ve ihsanları ile bizleri murada erdiren Allah’ım! Sen dururken, başkasını yâd etmek, ondan yardım istemek doğru olmaz. İlâhi, ezelde bize bağışladığın bir damlacık bilgiyi, kendi deryalarına ulaştır. Sen, bu bilgiyi, nefsânî isteklerden,topraktan yaratılmış olan şu tenin süflî arzularından kurtar. Allah’ım, bu topraklar, o bilgi damlasını örtmeden, şu rüzgârlar kurutmadan onu koru (19).



Ey gâibleri bilen Allah’ım! Bizi nefsin hileleri, kötü düşünceleri, kayaları altında ezme. Ey arslanlar yaratan Allah’ım! Eğer, biz bir köpeklik etti isek, nefs-i emmâre arslanını pusudan çıkarıp, üstümüze saldırtma. Aslında bize mânevî kuvvet veren, hoş, tatlı su gibi olan ibâdetlerimizi, iyiliklerimizi, yapılması zor, ateş gibi yakıcı gösterme. Hakikatte ateş olan ve bizi felâkete sürükleyen günahlarımızı, dünya sevgisini de, bize hoş, latîf su gibi sevdirme(20).



Ey tacı tahtı olmayan pâdişah! Bizim gibi biçârelere takılmış olan bu pek güçlü nefis bağını, senden başka kim çözebilir? Ey yarattıklarını çok seven, sevgi bağışlayan Allah! Bu çeşit sağlam kilidi senin lûtfundan, başka ne açabilir? İçinde kaldığımız bu gaflet karanlığını aydınlatmak için, bize nûr gönder Allah’ım! (21).



Allah’ım! Cennet karşılığında, müminlerin canlarını, mallarını satın aldığın gibi, kereminle, bizim su küpümüzü, testimizi de kabul buyur. Şu beş duygudan meydana gelen, şu beş musluklu beden testisini; içindeki suyu, her çeşit kirlilikten, pislikten sen koru, sen temiz tut... (22).



Allah’ım, verdikerine razı olmayan, sızlanıp duran, feryad eden nefsimin elinden feryad ediyorum, başkasından şikâyette bulunmuyorum. Senden, maddî çıkarım için yardım isteyen kendimden sana şikâyette bulunuyor, adâlet istiyorum (23).



Biz Hakk yoluna düşmüş sûfileriz. Biz padişahlar padişahının nimetlerini yiyenlerdeniz. Ya Rabbi! Bu kâseyi, bu sofrayı ebedî kıl, kıyamete kadar yaşat! (24).



Ey sıfatları açıkta olan, görünen, zâtı can gibi gizli olan Allah’ım! Senin zâtına yemin ederim ki, benim bütün dileğim, arzum, bütün isteğim, ancak sensin, ben seni seviyorum, seni istiyorum, başkasını değil! Allah’ım bana acımaktan vazgeçme... (25).



Bismillâhirrahmânirrahîm



Allah’ım benim kalbime nur ver, benim kabrime nur ver.

Benim önümü aydınlat, benim ardıma nur ver, benim sağıma nur ver,

benim soluma nur ver, benim üstüme nur ver, benim altıma nur ver,

benim kulağıma nur ver, benim gözüme nur ver.

Benim vücûdumdaki kıllarıma nur ver, benim vücûdumdaki derime nur ver,

benim etime nur ver, benim kanıma nur ver, benim kemiklerime nur ver.

Allah’ım benim nurumu büyült, beni baştan ayağa nur yap.

Allah’ım benim kalbime nur ver, benim dilime nur ver, benim gözüme nur ver,

benim kulağıma nur ver, benim sağıma nur ver, benim soluma nur ver,

benim üstüme nur ver, benim altıma nur ver.

Benim önüme nur ver, benim ardıma nur ver, benim nefsime nur ver,

benim nurumu büyült, artır (26).

Aşkım sen ol...

Sensin her zaman yanımda olan,dar zamanlarımda yüreğimin yankılarini duyan...
Sensin karanlıklar ortasında dolunaylar gibi kalbime doğan..
Sen benden cansın,SEN hayatıma anlamsın..
geceleri buram -buram tüten hıçkırıklarımdan,bütün arayışlarımda,dalgalı bir
denizin ortasında çırpınan ruhumda ,Sensin gökkubbemin rengarenk gökkuşağı...
özüm Sensin,Tebessum ettiğimde Sen benim gülümsemensin..
Sen benim yüreğimsin,beni hakiki seven Sensin..
ellerimin,gözlerimin,yüreğimin mimarı!
her bir zerrenmin nakışlarında,sanatından bir emareyim..
gözlerime Nurundan ışıklar vermeseydin,şu kainat tablosunu göremeyecekti
gözlerim.
sevgiyi kalbime ilham etmeseydin,Seni sevmenin güzelliğini,sonsuz acizliğimle
bilemeyecekti yüreğim..
gözlerime ağlamak nimetini vermeseydin,gözyaşının kalbimle olan dostluğundan
bi-haber kalacaktı gözlerim..
her gün güneş olup aydınlattın semaları,karanlıkta bırakmadın umutlarım..
Ey cömertlerin En cömerti!
Rezzak isminle donattın afakımı,Settar isminle örttün ayıplarımı,
Tevvab isminle her defasında kabul ettin tevbelerimi...
"Yine Gel"!dedin..tekrar geldim ,sana geldim Allah'ım!
Vedud olan Sensin seven sensin,senden başka kimim var ki,kapısına gideyim?
aşkınla kuşat,aşkından mahrum kalmış naçar yüreğimi..
baharım Sen ol sevgili.!Hazanda bırakma,yapraklarım dökülüyor..
Gülüstanım sen ol Ey Sevgili!
Ey ellerimden tutanım.!Sana kavuşmak çıktığım bu sevdalı yolculukta sarp
yokuşları çıkarma karşıma..
ey fukara yüreğimin Rahmeti sonsuz Sevgilisi!beni sana sürünerek değil,koşarak
getir..
uzattım ellerimi,bırakma beni.toprağımda Nurun ol,cennetimde gülüm ol!
Elim sen ol Allah'ım!Kolum kanadım,dilim damağım,tek güvenim dayanağım,sahibim Sen ol...
Ayım güneşim,Gözyaşım tebessümüm,Sen ol..
Geldım işte kapına,Aşkının fukarasıyım. Aşkım sen Ol Allah'ım,Aşkım Sen ol!.

Rabbim.

Ya Evvel, dilimi kalbimin önüne koy ki, kalbimden geçmeyenleri dilime değdirmeyeyim.
Ya Ahir, kalbimi dilimin ardında tut ki, dilime gelenleri kalbimden kaçırmayayım.
Ya Zahir, göründüğüm hali öyle eyle ki olduğumdan fazla görünmeyeyim.
Ya Batın, olduğum hali öyle eyle ki göründüğümden az olmayayım.

AŞK SECDESİ...

Secde için alnını yere koy da yeryüzünde gerçek saltanat neymi ş bir gör.
Aşk ile secdede yükselen cana selam,vakt-i şerif, cuma ahir ve akibet hayrola efendim..
Feryâdı duyulmayan cana,
Göğsü göz göz ayrılık delsin de bir
Sen o gün benden işit "özlem" nedir
Dostun özlemi ile yanana selam, vakti şerif,cuma ahir ve akibet hayrola efendim....
İlahi nefha Önce neyin feryadı duyulur ve kendinin
ağlamamak için tutamayan bir ses yükselir;
Tufan günü düşen yağmur gibi düştün gönlüme...
Hani Rabbin yeryüzünü günahkarlardan temizlemek için gönderdiği suyun kabaran inişi vardı ya
İşte öyle günahlarıma karşı bir temizlik başlatır içimde adını anmak
Her sâlat ü selâm ile biraz daha arınır biraz daha
senin tevhid geminde bulurum kendimi
Ey Sultan-ı Rûsul, Ey ashabının bağlılığını
- Anam babam sana fedâ olsun diyerek ifade ettiği Server-i Enbiya
Davan uğruna ölen şehitler adedince selam olsun sana
Her yağmurda semadan inen melekler adedince selam olsun sana
Aşkın ile yanan aşıklar adedince selam olsun sana...

Mevlam ateş-i aşkınızı ziyade eylesin
Kaplerimize gerçek aşkın şerabına kandırsın..

29 Ekim 2009 Perşembe

O'nu (Celle Celelehu) tesbih et..

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla


(Zekeriya) “Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver.” dedi. “Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O’nu tesbih et.” dedi. (AL-İ İMRAN SURESİ / 41)


Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, O’na ibadet etmekten büyüklenmezler; O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler. (A’RAF SURESİ / 206)


Gök gürültüsü O’nu hamd ile, melekler de O’na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır. (RA’D SURESİ / 13)


Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et. (HİCR SURESİ / 98)


Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder; O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İSRA SURESİ / 44)


Böylelikle (Zekeriya) mescidten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işaret etti: “Sabah akşam tesbih edin.” (MERYEM SURESİ / 11)


“Böylece seni çok tesbih edelim.” (TAHA SURESİ / 33)


Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin. (TAHA SURESİ / 130)


Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler. (ENBİYA SURESİ / 20)


Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik. (ENBİYA SURESİ / 79)


(Bu nur,) Allah’ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O’nu tesbih ederler. (NUR SURESİ / 36)


Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah’ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (NUR SURESİ / 41)


Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter. (FURKAN SURESİ / 58)


Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah’ı tesbih edip (yüceltin). (RUM SURESİ / 17)


Bizim ayetlerimize, ancak kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman eder. (SECDE SURESİ / 15)


Ve O’nu sabah ve akşam tesbih edin. (AHZAB SURESİ / 42)


Andolsun, biz Davud’a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. “Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin” (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık. (SEBE’ SURESİ / 10)


Eğer (Allah’ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı, (SAFFAT SURESİ / 143)


“Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz.” (SAFFAT SURESİ / 166)


Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah’ı) tesbih ederlerdi. (SAD SURESİ / 18)


Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah’ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi. (SAD SURESİ / 19)


Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: “Alemlerin Rabbine hamdolsun” denilmiştir. (ZÜMER SURESİ / 75)


Arş’ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: “Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.” (MÜ’MİN SURESİ / 7)


Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah’ın va’di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et. (MÜ’MİN SURESİ / 55)


Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin katında bulunanlar, O’nu gece ve gündüz tesbih ederler ve (bundan) bıkkınlık duymazlar. (FUSSİLET SURESİ / 38)


Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O’dur. (ŞURA SURESİ / 5)


Ki Allah’a ve Resûlü’ne iman etmeniz, O’nu savunup-desteklemeniz, O’nu en içten bir saygıyla-yüceltmeniz ve sabah akşam O’nu (Allah’ı) tesbih etmeniz için. (FETİH SURESİ / 9)


Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. (KAF SURESİ / 39)


Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O’nu tesbih et. (KAF SURESİ / 40)


Artık, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, Bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. (TUR SURESİ / 48)


Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışının ardında da O’nu tesbih et. (TUR SURESİ / 49)


Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et. (VAKIA SURESİ / 74)


Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et. (VAKIA SURESİ / 96)


Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (HADİD SURESİ / 1)


Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (HAŞR SURESİ / 1)


O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (HAŞR SURESİ / 24)


Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (SAFF SURESİ / 1)


Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz; Hakim olan Allah’ı tesbih eder. (CUM’A SURESİ / 1)


Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nundur, hamd (övgü) de O’nundur. O, her şeye güç yetirendir. (TEĞABÜN SURESİ / 1)


(İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: “Ben size dememiş miydim? (Allah’ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?” (KALEM SURESİ / 28)


ki: “Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz.” (KALEM SURESİ / 29)


Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et. (HAKKA SURESİ / 52)


Gecenin bir bölümünde O’na secde et ve geceleyin uzun uzadıya O’nu tesbih et. (İNSAN SURESİ / 26)


Rabbinin yüce ismini tesbih et, (A’LA SURESİ / 1)


Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (NASR SURESİ / 3 )

Niyâzımın Arzı...

Ey, en güzel isimlerin ve sıfatların yegâne sahibi,

Ey, âlemlerin, yerlerin, göklerin yegâne hâkimi,

Ey, yaradan ve yoktan var eden,

Ey, gizliyi de, açıkta olanı da bilen,

Ey cümle yaratılmışa nîmet ve rızık veren…

Ey ezel ve ebed olan,

Ey evvel ve âhir olan…

Ey Rahman ve Rahîm olan…

Ey Allahım!

Verdiklerine ve hayrıma uygun olmadığı için vermediklerine, hakkımdaki her türlü takdîrine, bildiğim ya da bilmediğim, gördüğüm ya da göremediğim, aklımın aldığı ya da almadığı, farkında olduğum ya da olmadığım her türlü nîmetlerine, ikramlarına, lütfuna, rahmetine, sonsuz hamdü senâlar ve sonsuz şükürler olsun Yâ Rabbi!
Râsûl-ü Ekrem (sav) Efendimize, Ehl-i Beyt’ine ve Ashâb’ına salâtu selâmlar olsun.

Ey yüceler yücesi ve bağışlaması bol Rabbim!
Bizden önce gelmiş ve geçmiş olan ve şu anda kabirlerinde bulunan tüm mümin ve mümineleri rahmetinle bağışla ve kabirlerini cennet bahçelerine dönüştür, azap içinde olanları selamete kavuştur Yâ Rabbi!
Bizden sonra gelip geçecek olan tüm inananları da bağışla ve onlara hayırlı ve râzı olduğun ömürlerden nasip et Yâ Rabbi!

Şu anda yeryüzünde bulunan tüm Müslümanları da, umûmi bir af ve mağfiret ile bağışla Yâ Rabbi! İnanmayanları da iman ve inanç güzellikleri ile buluştur ve onlara da hidâyet ve güzel ahlak nasip eyle Yâ Rabbi!
Şu ana kadar bilerek ya da bilmeyerek, farkında olarak ya da olmayarak işlediğimiz, büyük ya da küçük sayısız günahlarımız var Ya Rabbi!

Ömrümüzün hiçbir ânını tam anlamı ile senin rızâna uygun yaşayamadık. Yanlış mekânlarda yanlış insanlarla ve yanlış işler için bir araya geldik. Her bir âzâmız günah bataklığına saplandı. Kalplerimiz; kin, hırs, öfke, kendini beğenmişlik, makam sevdâsı, para, sermaye, şöhret gibi her türlü şehevî, şeytanî ve nefsâni arzuların mekânı hâline geldi. Bu nedenle kalplerimiz karardı ve kaskatı kesildi Yâ Rabbi!
Sağlık, huzur, para, evlat, mal mülk, makam ve sayısını bilmediğimiz, farkında bile olmadığımız nice nîmetler verdin bize. Biz ise şükründen gâfil kaldık Yâ Rabbi!

Dâima her şeyi bildiğimiz ve kusursuz olduğumuz inancı ile yaşadık. Bu bizi kör yaptı. Doğruyu güzeli görmekten âciz kaldık. Kendimizin değil her zaman başkalarının hatâsını araştırdık bulduk ve yeri geldi acımasızca eleştirip gönüller yıktık. Muhâsebeyi hep başkaları için yaptık. Kendimizi dokunulmaz ilân ettik. Helalleri haram, haramları da helal bildiğimiz cehâlet anları ile doldu ömrümüz Yâ Rabbi!


Sonuç itibari ile katından gelecek her türlü hayra, affa, rahmete, mağfirete muhtâcız Yâ Rabbi!
Affımıza vesile olacak şekilde, râzı olduğun şekilde sana tövbe edebilmeyi, her bir günah ve senden gâfil geçen her bir an için; samimiyetle ihlâsla ve sonsuz pişmanlıkla bir ömür boyu gözyaşı dökebilmeyi, günahlarımızdan gâfil kalmadan her hâlimizle her ânını rızâna uygun yaşayan kullar hâline gelebilmeyi cümlemize nasîp et Yâ Rabbi!
Biliriz ki sen affetmeyi seversin, affedersin. Rahmeti merhameti sonsuz olansın. Biliriz ki gök ve yer arası günahkâr dolsa, hatta binlerce misli de olsa, sen hepsini affetmeye kâdirsin ve affettiğinde rahmetinden bir damla dahi eksilmeyecek olan Rabbimizsin. Bizleri de merhametinle, rahmetinle affettiğin ve doğduğu günkü gibi tertemiz kıldığın kulların zümresine dâhil eyle Yâ Rabbi!


Sen inananların da inanmayanların da yaratanı ve Rabbisin. Sen iman etseler de etmeseler de tüm âlemlerin Rabbisin. Günahkârların da, salihlerin ve âbidlerin de Rabbisin. Biz günahkârlar için senden başka sığınak yok. Bizi affedecek başka bir makam yok. Bizi düzeltip arındıracak ve doğru yola iletecek başka bir Allah yok Ya Rabbi. Sen teksin, eşin ortağın yok. Senin varlığına ve birliğine şahadet ederim. Resul-ü Ekrem Efendimizin senin kulun ve peygamberin olduğuna şahadet ederim. Sen bizi affetmezsen biz ne işleriz, nereye gideriz? Biz helâka uğrayanlardan ve nefsine zulmedenlerden oluruz. Aman Yâ Rabbi! Ne olur Yâ Rabbi! Bizleri huzurundan, kovulmuşlar ve aşağılanmışlar olarak değil, tüm günahlarından arınmış ve müjdelenmişler olarak gönder Yâ Rabbi!
Yâ Rabbi!


Bizleri; Peygamber Efendimiz, canımız ve cânânımız Muhammed Mustafa (sav) efendimizin hürmetine, gelmiş ve geçmiş tüm Rasüllerin ve Nebîlerin hürmetine, dostların âşıkların âriflerin hürmetine, şu anda yer yüzünde bulunan ve duâsını reddetmediğin kulların hürmetine, sabîler ve günahsızlar hürmetine affeyle ve tüm günahlarımızı bağışla. Affedilmedik tek günahımızı dahi bırakma.

Bağışla Ya Rabbi!
Bağışla Ya Rabbi

Amin… Amin… Amin…

Özden Söze Yansiyanlar

Aklını nefsine tabi kılan, aklını ifsat eder; vahyi aklına tabi kılan, dinini ifsat eder. Nefsini aklına, aklını vahye tâbi kılan, aklını da, dinini de korumuş olur.

• Müslüman, akıllı insandır; akılcı değildir, çünkü akılcılık sapık bir felsefî akımdır.

• Milletin dinine, tarihine saygısı olmayan, saygıya layık olmadığı gibi milleti idare etmeye de lâyık değildir.

• Dinî hassasiyetini kaybeden, dünyevîleşir, kabalaşır, zorbalaşır, behimîleşir.

• Esaretlerin en kötüsü nefse, şeytana ve dünyaya esir olmaktır.

• Allah’tan korkmayan, herşeyden korkar.

• Ölümden korkmayan bir kere ölür, korkan ise her gün ölür.

• Allah yolunda çile çekmeyen, sabır ve şükür ehli olmayan kemâle eremez.

• Dünyası için ahiretini satan, dininden yırtıp dünyasına yamayan, insanların en ahmağıdır.

• Kâmil mümin, hizmette önde ve öncü; nimetin paylaşımında ise sondadır.

• Düşüncesini İslamlaştırmayan, yaşantısını İslamlaştıramaz.

• Allah için sevmeyen, Allah için sevilmeyen kimsede hayır yoktur.

• Muhabbet muvafakat ile ölçülür.

• Nereden kazandığını mı bilmek istiyorsun? Nereye harcadığına bak.

• Hizmet etmeyene himmet olunmaz.

• Hizmetin güvesi, korkaklık, cimrilik ve tembelliktir.

• Hizmet etmek mi istiyorsun? Öyleyse:

Önemseyecek,

Benimseyecek,

Planlayacak,

Bütün imkanlarını seferber ederek fedâkarca çalışacaksın.

• Hizmet, devamlılık ister. Kendine güveni olmayan kararlılık gösteremez. İstikrarsız kimse hizmet ehli olamaz.

• Dinini, tarihini, çağını iyi bilmeyen, mesleğinde ehil olmayan kimse faydalı, sağlıklı hizmet yapamaz.

• Hizmet ehli:

Doğru öğrenecek,

Doğru yaşayacak,

Doğru öğretecek,

Dünyevî bir hesabı olmayacak,

Gâyesi Allah olacaktır.

• Kibirlenen, kendini beğenen kimseyi Allah sevmez. Allah'ın sevmediği kimse, Allah’ın seçip beğendiği İslam’a nasıl hizmet edebilir?

• İtaat etmeyen, sır saklamayan, uyumlu olmayan kimselerle büyük dâvalar yürütülemez.

• Müslümanın vazifesi, hayatın bütün sahalarını ve safhalarını İslamlaştırmaktır.

• En aşağılık ideolojiler, dine karşı dinleştirilen ideolojilerdir.

• Korkaklar taviz verirler, cesur insanlar hoşgörülü olurlar.

• Açık sözlü, açık yürekli insandan korkma, korkulacak kişi içten hesaplı, sinsi tabiatlı kimsedir.

• Atalarımız: “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.” demişlerdir. Kusursuz insan olmaz. Ancak kusurunu görmeyen, öğüt dinlemeyen kimseden hazer edilmelidir.

• Matlup olan çok okumak, çok yazmak değil, faydalı olanı okumak, faydalı olanı yazmaktır.

• Öğrendikleri ile amel etmeyen, ilmin katili; öğrendiklerini başkalarına öğretmeyen de ilmin katilidir.

• Çok imkanla çok iş yapmayı her kişi başarır, az imkanla çok iş yapmayı ise er kişi başarır.

• Allah için sevmeyene güvenme, bugün sever, yarın söver.

• En değerli hazine zamandır. Zamanı israf eden, hayatını israf etmiş olur.

• Sev ve teslim ol ki, mahrem olasın. Mahrem olmayana sır kapısı açılmaz.

• Rabbine yönel. O zaman göreceksin ki önünde:

Nefis,

Şeytan,

Dünya,

İnsan engelleri var. Onları aşmadan Rabb’inin katına ulaşamayacağını idrak et. Ona göre davran.

• Hizmette sakın yorgunluk, bıkkınlık gösterme, sabret, şükret, devam et, bir gün menzil-i maksuda ulaşacaksın.

• En kötü, en zor şartlarda bile sakın ümidini yitirme. Ümit, müminin ışığıdır. Bilmez misin en büyük müjdeler en zor günlerde gelmiştir.

• Sevdalı ve sancılı olacaksın. Sevdalı ve sancılı olmayanlar hizmet edemez, başarılı olamazlar.

• Müminin öncelikli işi İslam’dır, kulluktur. Münafığın öncelikli meselesi ise dünyası ve çıkarlarıdır.

• İzzet; ne mal mülk, ne makam mevkidedir. İzzet; kâmil iman, salih amel, güzel ahlâk ve hizmettedir.

• Salihlerin sohbetine devam etmeyen, manevî aşı almayan, aşısız ağaca benzer, meyvesi olsa da kekremsi olur, boğaza durur, safra yapar.

• Yapmış olduğun ibadet ve hizmetin semeresini mi görmek istiyorsun? Ahlâkına bak, ahlâkın ne kadar Kur’anî ve nebevî ise, ibadet ve hizmetinin semeresi de o kadardır.

• Yaşamak ne güzel! Allah’ın razı olduğu ameller, hizmetler yapılırsa... Ölmek ne güzel! Allah yolunda cihad ederken, hizmet ederken imanla ölünürse...

• Yirmi birinci asır müslümanının en büyük hastalığı, iman zaafiyeti ve dünyevîleşmektir.

• Gerçek ilim, vahiyle çatışmaz. İlim diye ortaya atılan, temelsiz hezeyan ve saçmalıklar ise İslam nazarında murdardır.

• Adalet özerk olmalıdır. Ancak, ehliyetsiz, liyakatsiz, inanç özgürlüğüne, temel hak ve hürriyetlere, savunma hakkına saygısız ve müdâhil olan hakim ve savcılara özerklik vermek adalete ve millete zulümdür.

• Allah’a, Rasûlüne, İslam’a savaş açanlar, Ebu Cehilleşen zavallı ahmaklardır. Sonuç kesin mağlubiyet, ebedî hüsran ve azabtır.

• Allah ve ahiret inancı olmayan kimsenin yapmayacağı kötülük yoktur.

• Vefasızla dost olmak, yılanla yoldaş olmaktır.

• Yalancıyla düşüp kalkmak, serap peşinde koşmaktır.

• Vitrinlere takılıp kalma, gözünden akıllı olma, yapmayacağın, yapamayacağın şeyi va’detme, az konuş, öz konuş, konuşunca hakkı konuş, söylediğin hak sözün arkasında dur, kalbinin mutmain olmadığı iş tutma. Unutma! İnsan ölür, ağaç kurur, herkes yaptığının karşılığını bulur.

• Yöneticiler:

Dinini, tarihini, çağını ve yönetim ilmini çok iyi bilmeli,

İnançlı, âdil, dürüst ve cesur olmalıdır.

Bu özellikleri taşımayan yöneticiler, hem kendilerine, hem millete zulmetmiş olurlar.

• Müslüman partili olabilir, uygun bir partiyi destekleyebilir. Fakat asla partizan olamaz.

• Şeriat İslam’dır, İslamî hükümlerdir. Şeriata düşmanlık, Allah’a ve Rasûl’üne düşmanlıktır.

• Millet için en büyük tehlike, milli kalkınmanın, temel hak ve hürriyetlerin önündeki en büyük engel adaletin ve ordunun siyasallaşmasıdır.

• Kulluğun zirvesi hiçliktir. Hiç olmadan, hiçlik şuuruna ermeden hakiki kul olunamaz. Kulluk kapısından gir, hiçlik ummanına dal, Rahman’ın yüce katında dur, fenâfillaha er, huzur bul.

• Her gün, en az iki kere, sabah ve akşam nefsini sanık sandalyesine oturtup hesaba çekeceksin. Yaptıkları yaramazlıklardan dolayı azarlayacak, gerekirse cezalandıracaksın.

• İlmi arttıkça, makamı yükseldikçe, malı çoğaldıkça tevazuyu artan insan asil insandır, kâmil insandır. İlmi arttıkça, makamı yükseldikçe, malı çoğaldıkça kibri ve ucbu artan kimse sıfır insandır.

• Makam ve mevkiine, mal ve mülküne hizmet eden küçülür.

Mal ve mülkünü, makam ve mevkiini İslam’ın ve insanlığın hizmetinde kullanan yükselir.

• Hayatı boyunca, ilim talebesi olduğu idraki içinde olmayan, kendini ilim öğrenmekten müstağnî gören, cahil kalmaya mahkûmdur.

• Tefekkür etmeyen, teemmül etmeyen, ibret almayan, hikmet ummanına dalmayan, firaset ve basiret sahibi olmayan kimsede hayır yoktur.

• İslam; yemek, içmek, uyumak gibi yaşantımızdan bir parça değildir. O, bir hayat dinidir. Yaşantımızın tamamına hakim olmalıdır.

KAİNATTA ZİKRULLAH VE SEHER

"Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbîhini anlamazsınız..." (el-İsrâ, 44)

Rabbimiz, "el-Hay" ism-i şerîfinin tecellîsi ile, yarattığı bütün varlıklara hayat nasîb etmiştir. Kâinatta esâsen "cansız" denilebilecek hiçbir varlık yoktur. Bitki, hayvan, insan gibi canlıları dikkate alarak, canlılık, yalnız onlara mahsus görülürse de, bir atomun içindeki maddelerin cümbüşünü ilâhî muhabbet gözlüğüyle temâşâ edersek, cansız zannedilen bir maddenin aslında sâhip bulunduğu müthiş canlılığın hayranlığı ve dehşeti içinde kalırız. Bu dehşet, mikro varlıklardan makro varlıklara doğru mütemâdiyen artarak tezâhür eder.

Cenâb-ı Hak yarattığı canlı-cansız bütün mahlukâtına kendini tanıtmış ve onları dâimî bir sûrette zikir ile vazifelendirmiştir. Bu sebeple bütün varlıklar, yaradılışları muktezâsınca kendi hâllerine mahsus bir sûretle Rablerini tanırlar ve O'nu zikrederler.

Cemâdât, nebâtât ve hayvânât, aynı zamanda Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i ve diğer peygamberleri de tanırlar. Bu hâl nebevî mûcizelerde mütemâdiyen görülür. Onlar yeri geldiğinde taşa, asâya ve benzeri cansız varlıklara Allâh'ın lutfuyla âdetâ ruh verirler. Bu sebepledir ki Ebû Cehl'in elindeki taşlar, Peygamberimizin mûcizesi olarak lisâna gelmiş, O'nun doğruluğunu tasdîk etmiş ve Hakk'ı zikretmiştir. Hazret-i Mûsâ'nın elindeki asâ ise yine Allâh'ın lutfuyla ejderhâya dönüşmüş, Firavun'u korkutmuştur. Yine bir zamanlar Kızıldeniz, ilâhî emre boyun eğerek Hazret-i Mûsâ ve ashâbına yol olmuş, buna mukâbil sıra Firavun ve askerlerine geldiğinde ise, onları tanıyıp helâk etmiştir. Mescid-i Nebevîdeki hurma kütüğü, Rasûlullâh'a firak ve hasretinden inleyerek ağlamıştır. Ayrıca bir çok hayvan da, kendilerine zulmeden sahiplerini, yine o Varlık Nûru'na şikâyet etmişlerdir.

Hazret-i Mevlânâ şu veciz beyitleriyle cemâdâtın ilâhî emre itaat etmelerini ne güzel ifâde eder:

"Görmez misin? Bulutlar, güneş, ay ve yıldızların hepsi de bir nizam üzere hareket ederler. Bu sayısız yıldızların her biri, vaktinde doğar, doğuş zamanları ne geri kalır, ne de önce olur.

Bu hârikaları nasıl oldu da, peygamberlerin mûcizelerinden bilmedik, anlayamadık? Onlar taşı ve asâyı akıllı hâle getirdiler. Bunları gör de öbür cansızları asâ ile, taş parçası ile kıyas et.

Taş parçalarının azîz Peygamber Efendimize ve asânın da Hazret-i Mûsâ'ya itaat etmeleri, diğer cansız sandığımız bütün varlıkların Hakk'ın emrine nasıl boyun eğdiklerini haber verirler.

Onlar derler ki: "Biz Allâh'ı biliyoruz ve O'na itaat ediyoruz. Biz rastgele yaratılmış boş şeyler değiliz. Biz hepimiz Kızıldeniz'e benzeriz. O, deniz olduğu halde batırıp boğacağı Firavun ile İsrâiloğullarını tanıyıp ayırd etti.

Nerede bir ağaç ve taş varsa, Hazret-i Mustafâ'yı görünce apaçık selâm vermişti ya. İşte cansız bildiğin her şeyin de canlı olduklarını böylece bil!.."

Yâni sadece insanlar ve cinler değil, hayvânat ve hattâ cemâdâta kadar bütün varlıklar, yüzü suyu hürmetine yaratıldıkları Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i ilâhî bir sır ile tanırlar. O'na sonsuz bir muhabbetle kayıtsız şartsız itaat ederler. Fakat dünyâ hayatındaki imtihan sırrına binâen insanoğlunun gözlerine çekilen gayb perdesi, bunun farkedilmesine çoğu zaman mânî olur. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in bizleri gafletten uyandırıcı şu hadîs-i şerîfleri, ne kadar ibretlidir:

"Cinlerin ve insanların isyankâr olanları dışında, yerde ve göklerde bulunan bütün varlıklar, benim, Allâh'ın Rasûlü olduğumu bilirler." (Ahmed bin Hanbel, Müsned)

Bu da gösteriyor ki Allâh ve Rasûlünü tanıyıp itaat etme keyfiyeti sâdece insana münhasır değildir. Bilakis bu hususta diğer mahlûkâtın, gayr-i irâdî olarak daha ileri seviyede bulunduğu bile söylenebilir.

Âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak bu gerçeğin bir başka varlıktaki tezâhürünü de şöyle bildirir:

"... Kuşları ve tesbih eden dağları da Dâvud'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız." (el-Enbiyâ, 79)

Rabbimiz âyetlerinde gâfilleri uyandırmakta, yarattığı her şeyin kendisini tanıdığını ve bizim idrâkimiz dışında bir hâl lisânı ile Halık'ını zikrettiğini bildirmektedir. Mahlûkâtın zikrini işitebilmekse, ancak ibâdet, zikir, tesbîh ve samîmî bir kulluk hayatı netîcesinde gönlün saf hâle gelmesi ve böylece gaflet perdelerinin kalkıp hakîkat âlemine vâkıf olmasıyla mümkündür. Yûnus Emre Hazretleri'nin sarı çiçekle sohbeti de bu kabildendir. Büyük Hak dostu Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri'nin şu kıssası, bitkiler âleminin de zikrullâh ile meşgûl bulunduklarını ne güzel ifâde eder:

Birgün Üftâde Hazretleri, müridleriyle berâber bir kır sohbetine çıkmıştı. Emri üzerine bütün dervişler kırın en güzel yerlerini dolaşarak hocalarına birer demet çiçek getirdiler. Ancak Kadı Mahmud Efendi'nin elinde sapı kırılmış, solgun bir çiçek vardı sâdece... Diğerlerinin neşeyle elindekileri hocalarına takdîminden sonra Kadı Mahmûd, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği Üftâde Hazretleri'ne takdîm etti. Üftâde Hazretleri diğer mürîdânın meraklı bakışları arasında sordu:

"-Evlâdım Mahmûd! Herkes demet demet çiçek getirdikleri hâlde sen niçin sapı kırık, solgun bir çiçek getirdin?"

Kadı Mahmûd edeple başını önüne indirerek cevap verdi:

"-Efendim! Size ne takdîm etsem azdır. Ancak hangi çiçeği koparmak için elimi uzattıysam, onu "Allâh, Allâh" diyerek Rabbini tesbîh eder bir hâlde buldum. Gönlüm onların bu zikirlerine mânî olmaya râzı olmadı. Çâresiz ben de elimdeki, tesbîhine devâm edemeyen şu çiçeği getirmek zorunda kaldım."

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

"Kuşların sultanı leylektir. Onun "lek, lek"leri nedir bilir misin? O:

Hamd ü lek, şükrü lek, mülkü lek, yâ Müsteân! (Yâni hamd sana, şükür sana, mülk senin ey kendisinden yardım beklenen Rabbim!) demektir."

Muhyiddîn-i Arabî -kuddise sirruh- da bu hususta şöyle buyurur:

"Bütün varlıklar kendilerine mahsûs bir sûrette Allâh'ı zikrederler. Fakat bu hususta varlıklar farklı seviyelerdedir.

Mahlûkât içinde gafletten en uzak olanı cemâdâttır. Çünkü onlar, yemek içmek, hava teneffüs etmek gibi ihtiyaçlardan müstağnîdirler.

Cemâdattan sonra nebâtat gelir ki, ihtiyaç başlar. Zîrâ, toprak, su ve güneşten aldıkları gıdâları ilâhî tâyinle terkîb edip rengârenk çiçekler, yapraklar ve meyveler vücûda getirirler.

Daha sonra hayvânât gelir. Bunların hayatî fonksiyonları nebâtâttan daha mütekâmildir. Bundan dolayı ihtiyaçları çoğalmıştır. Nefsâniyet artmıştır.

İnsanın ihtiyâçları ise bitmek tükenmek bilmez. Benlik, hayâlât ve dünyevî ihtiraslar onu devamlı gaflete sevk eder."

Âyet-i kerîmede buyurulur:

"Ey insan! Seni yaratıp seni düzgün ve dengeli kılan, seni istediği gibi şekillendiren, kerem sâhibi (ihsânı bol) Rabbine karşı seni aldatan nedir?" (el-İnfitar, 6-8)

Kâinât sayfalarındaki esrar ve hikmeti gerçek anlamıyla telakkî edebilmek, ancak gönül âleminde derinleşmeye bağlı bir keyfiyettir. Gönül gözüyle yeryüzüne ve semâya nazar eden bir mü'min, kalbinin bambaşka bir hissiyat ile dolduğunu farkeder. Kur'ân-ı Kerim, göklerde ve yerde zerreden kürreye herşeyin Hâlık'ını zikr u tesbihte bulunduğunu îlân etmektedir. Göklerin, yerin, dağların, ağaçların, çimenlerin, güneşin, ayın, yıldız ve yıldırımların, hayvanların, yuvarlanan taşların, hattâ yere düşen sağlı sollu gölgelerin sabah-akşam secde ettiğini şöyle bildirir:

"Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allâh'a secde ederler." (er-Rad, 15)

"Allâh'ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allâh'a secde ederek sağa sola döner." (en-Nahl, 48)

Âyet-i kerîmeler, önümüze son derece ihtişamlı bir manzara seriyor. Bu manzarada secdeler, gölgelerin de iştirâkiyle çift hâldedir. Yâni biri varlığın; diğeri de o varlığın gölgesinin olmak üzere aynı anda çift secde... Kâinâtın her zerresi, inanarak veya inanmayarak hep birlikte Rabb'e ibâdet için secdeye varmış ve kendisini Hâlık'ının huzûrunda vazifesini îfâ etmeye vermiş... Bütün kâinât secdedeyken, hattâ münkir ve gâfillerin varlıkları bile gayr-i irâdî Hak Teâlâ'nın irâdesine râm olmuşken, heyhât ki o gâfillerin kalbleri inkâr ve mâsiyetin gaflet ve şaşkınlığı içindedir!..

Allâh'tan başka ilâhlar edinen gâfiller de bilmezler ki, putlaştırdıkları eşyanın gölgesine varıncaya kadar bütün varlık, aslında o inkâr ettikleri Allâh'a yönelmiş hâlde ve Rabb'in bütün kâinâta koyduğu nizâma tâbî durumdadır! Bu ne büyük aldanış ve ziyandır!

Yine âyetlerde gölgelerden, eşyâdan, canlılardan ve meleklerden müteşekkil bir sahne tasvîr ediliyor. Hepsi bir ibâdet vecdiyle ve huşû içinde vazîfesini îfâ ediyor. Allâh'a ibâdet etmekten kaçınıp, emrine muhâlefet etmek bedbahtlığı ise yalnızca insanoğlunun şaşkın gâfillerine âid bir keyfiyet olarak kalıyor. Âyet-i kerîmeler, bütün mahlûkâtın ve hattâ gölgelerinin bile Rablerine boyun büküşünü, bu gâfillerle âdetâ istihzâ edercesine yüzlerine çarpıyor.

Gerçekten etrafımızı bir ibret nazarıyla seyredersek, ufukların derinliklerine doğru uzanan göklerin yerlere kapanışı, dağların uzanışları ne değişik bir secde hâlidir. Ağaçların, çiçek ve çimenlerin, hayvanların ve insanların, sağdan soldan topraklara düşen gölgeleri, o heyecanlı secde hâlini ne güzel sergiler. Sanki toprak her varlığın gölgesinin bir seccâdesidir. Yağmur hâdisesi de, sanki bir semâvî ağlayış, çakan şimşeklerin arkasından gelen gök gürültüleri, semânın sînesinden fışkıran âşikâre feryatlardır.

Yerdeki ve göklerdeki mahlukâtın hâlleri duyarlı bir yürek için ne müthiş bir irşaddır. En küçük bir böceğin iğne ucu kadar kalbindeki niyazlarından taa cesim ve haşmetli hayvanların kükreyişlerine kadar hepsi ilâhî kudret akışlarının ayrı ayrı tezâhürleridir.

Bülbüllerin bir damlacık yüreklerinden dökülen feryat nağmeleri, kumrulardan yayılan "hû, hû"lar, leyleklerin "lek, lek"leri, alıcı gönüller için ne duygulu tesbihlerdir. Hak Teâlâ âyette şöyle buyurur:

"Görmez misin ki; göklerde ve yerde olanlar güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allâh'a secde ediyor: Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur..." (el-Hacc, 18)

Görüldüğü gibi varlıklar ve hattâ cemâdât, hep tesbihât hâlindedir. Ne yazık ki insanların bir kısmı Allâh'ın zikrinden gâfil kalmaları sebebi ile azâba dûçâr olacaklardır. Gerçekten cihandaki zerrelerden kürrelere kadar her şey Halık'ını tanımakta, kuşlar bile ibâdet ve niyazlarını bilmekte, dağlar, dereler zikr ü tesbîhe devam etmektedir. Hâl böyleyken kâinâtın bu ihtişamlı zikir, tesbih ve ibâdet programı karşısında bile insanın intibâha gelmemesi ve bu ibretli manzaradan hisse alamayıp alık ve abus bir hâlde Hakk'ın zikrinden mahrum kalması, insanlık haysiyetiyle bağdaşmayan ne acı bir kayıptır.

Şüphesiz ki, ilâhî ünsiyetin yolu, kulun Rabbini unutmamasıdır. Basîret sahibi mü'minler hangi yöne baksalar O'nun zikir nûrunu; neye kulak verseler O'nun tesbih nâğmelerini dinlerler. Bizler de bu dünya hayatında Rabbimizi ne kadar anarsak yarın ukbâda ilâhî vuslata o seviyede vâsıl oluruz.

Temiz bir vicdanla yaşamanın, îmânla ölüp ebedî huzur ve safâya kavuşmanın yolu Rabbi unutmamaktır. Zîra Rabbini unutanın ömrü, bir gaflet girdabındaziyan olur gider. O gafletten ancak ölümle uyanılır. Lâkin o vakit her şey bitmiş ve büyük bir hüsranın içine düşülmüş olur.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

"Allâh'ı unutan ve bu yüzden Allâh'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir." (el-Haşr, 19)

Sahâbeden biri:

"Yâ Rasûlallâh! İslâmî hükümler çoğaldı. Bana Allâh'ın rızâsını ve âhiret saâdetini kolayca kazanacağım bir şey öğret ki yapayım." deyince, -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ona:

"Dilin zikrullâh tesbihiyle dâimâ ıslak olsun." buyurmuşlardır.

Allâh'ı zikretmek, Allâh lafzını sâdece kelime olarak tekrarlamaktan ibâret değildir. Zikir, ancak tahassüs istîdâdının merkezi olan kalbde mekân bulduğu zaman niyet ve amellerin seviye bulmasına âmil olur. İşte bu keyfiyette bir zikir, kulun bezm-i elestte, "Evet! Sen bizim Rabbimizsin!" şeklinde Cenâb-ı Hakk ile yapmış olduğu ahdine vefâ göstermesi ve o sadâkatle Rabbini aslâ unutmamasıdır.

Zikrullâh'tan gâfil kalmanın büyük tehlikesinden dolayıdır ki Cenâb-ı Hak biz kullarına bu hususta pek çok îkâzlarda bulunmuştur. Hattâ Hazret-i Mûsâ ve Hârûn -aleyhimesselâm- birer peygamber oldukları hâlde Cenâb-ı Hak onları Firavun'a gönderirken:

"Sen ve kardeşin, birlikte âyetlerimi götürün. Beni anmayı ihmâl etmeyin." (Tâhâ, 42) buyurarak, onları dahî bu îkazdan hâriç tutmamış, bu sûretle muhtemel ki bizlere bir örnek ve ibret teşkil etmesini murâd eylemiştir.

Mü'min gönüllerin gaflet katılığından kurtulup ilâhî rızâya nâil olabilecek hassâsiyete ulaşmasının yolu, zikr-i dâimîden geçmektedir. Bu da bir müddet veya bir mevsim değil; bir ömür boyu, her nefes alıp verişte zikrullâh şuurunu taşımakla mümkündür ki ancak bu sâyede mânevî uyanıklık hâsıl olur.

Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'de:

"Îmân edenlerin Allâh'ı zikretme ve O'ndan inen Kur'ân sebebiyle kalblerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi?" (el-Hadîd, 16) buyurur. Bu âyet, Mekke'de çile ve sıkıntı içinde yaşadıkları hâlde, hicretten sonra bol rızık ve nîmetlere kavuştukları için gevşeyen bir kısım sahâbîyi uyarmak için nâzil olmuştur. Bu itibarla bizler de Rabb'e sonsuz bir muhabbet iklîmine girerek, dünyevî ihtirasların ve fânî menfaatlerin sarsamayacağı bir mânevî zindeliğe erişme gayreti içinde bulunmalıyız.

Zîrâ sevenler sevdiklerini dâimâ gönüllerinde taşırlar ve aslâ hatırlarından çıkarmazlar. Sevgisiz bir kalb ise ham toprak gibidir. Mârifet sevmektedir. Zîrâ varlığın sebebi muhabbettir. Cenâb-ı Hak zâtına duyduğu muhabbet sâikıyla bilinmeyi murâd etmiş ve bu âlemi yaratmıştır. Sevginin büyüklüğü, sevilen uğrunda yapılan fedâkârlık ölçüsündedir. İşte seherlerde uyanıp Hak Teâlâ'ya ilticâ etmek de bu hâlin en bâriz misâllerinden biridir.

Mü'minlerin dâimî bir zikrullâh şuuruna sâhip bulunması gerekmekle birlikte, diğer taraftan zikrin en bereketli vakti, "seher"lerdir. Cenâb-ı Hak gecenin bu vaktinde îfâ edilen zikre, sâir zamanlardakinden daha fazla kıymet vermektedir. Zîrâ seherlerde zikir ve ibâdetle meşgûl olabilmek, diğer zamanlardan daha zordur. Bu sebepledir ki seherleri ihyâ, kulun Rabbine karşı duyduğu hâlisâne muhabbet ve ta�zîmin bir ifâdesidir. Gönüldeki aşk ve muhabbet-i ilâhiyyenin şiddeti ne kadarsa muhakkak ki gece namazına ve tesbihâta rağbet de o derecede tezâhür eder. Bu bakımdan da, gece namazı ve tesbîhâtı, âdetâ yüce yâr ile buluşup sohbet etme mâhiyeti taşır.

Âyet-i kerîmelerde buyurulur:

"Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et. Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmâl ediyorlar." (el-İnsan, 26-27)

"(O muttakî kimseler geceleri namaz kılmak ve istiğfar etmek için) yanlarını (tatlı) yataklarından kaldırırlar. Rablerinin azâbından korkarak ve rahmetini umarak duâ ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına infak ederler." (Secde, 16)

Hakîkaten, kemâle erişmiş mü'minler için geceler, derûnundaki sükûnet ve feyz dolayısı ile müstesna bir ganîmettir. Bu ganimetin kadrini lâyıkı ile bilenler bilhassa gece yarısından sonra yani cihanı derin bir sükûnetin kapladığı hengamda duâ, ibadet ve Hakk'a yanık yalvarışların kabûlü için Rablerine teveccüh etmenin feyizli zeminini bulurlar. Nasıl ki gündüzler, beden gıdâsını temin maksadıyla çalışma vaktiyse, onların nazarında geceler de rûha gıda verip kalbi feyz-i ilâhî ile aydınlatmanın fırsat demleridir.

Bir Hak dostuna, talebeleri, hikmetini anlayamadıkları bir mes'ele sorarlar:

"-Efendim, etrafımıza baktığımızda görüyoruz ki, köpekler diğer bazı hayvanlar gibi eti için kesilmeyip eceli ile ölürler. Üstelik sâir hayvanlara nazaran, bir batında çokça yavruladıkları hâlde bir türlü çoğalmazlar.

Lâkin, insanlar ibâdet kastıyla ekseriyetle koyunları kurban etmekte ve eti ile de gıdâlanmaktadırlar. Koyunlar bu kadar sarfiyâtın zıddına umumiyetle tek kuzu yavrularlar. Ama yine de sayıları bir türlü eksilmez hattâ aksine artar. Koyunlardaki bu bereketin hikmeti acabâ nedir?"

O zât, soruyu tebessümle dinledikten sonra şu hikmetli cevabı verdi.

"-Ne ibrettir ki hayvanlarda müşâhede ettiğiniz bu hâl, seher vaktinin bereketine bâriz bir işârettir. Çünkü seherler, rahmet ve feyzin sağanak hâlinde boşandığı bir bereket vaktidir. Köpekler, gece boyunca havlayıp dururlar. Ancak seher vakti uykuya dalarlar. Koyunlar ise seher vaktinde uyanıktırlar. Bu yüzden seher vaktinin bereketinden paylarına düşeni alırlar."

Görüldüğü üzere seherlerini uykuya mahkûm edenler, çöle, denize ve yalçın kayalıklara yağan bereketli nisan yağmurlarının hebâ olması gibi, bu bereket ve feyizden mahrum kalırlar.

Yâ Rabbî! Biz kullarını bir nefes bile Sen'den gâfil eyleme! Günlerimizi ve gecelerimizi zikrullâhın bereketiyle tenvîr eyle! Seherlerin feyz yağmurlarıyla gönlümüzü ihyâ eyle! Zikrullâhın ihtişamlı hakîkatinden hisse alabilmeyi cümlemize nasîb eyle! Senin azamet-i ilâhiyyeni idrakten mahrum kalanlara da hidâyet eyle!

Seherlerde Sen'i zikredenler hürmetine vatanımızı ve milletimizi şerirlerin şerlerinden muhâfaza eyle! İçinde bulunduğumuz maddi, manevî, ictimaî ve iktisadî şu zor günleri, saadet günlerine tahvil eyle!


Âmîn!..


alıntı-osmannuritopbas.com

Zikir

Nakşiler zikire.kalbi zikirle başlarlar. Kalpden letaife, Letaiflerden de tüm vücuda dağılır. İşte o zaman vücut kimya olur,toprak dahi o bedeni çürütmez. Peygamberler ve Allah dostlarının cesetleri çürümez. Çünkü her bir hücreleri Allaha mutidir.Tıpkı altın,platin gibidirler.

Hz.Musa Efendimiz Allahu Teala’ya şöyle niyaz etti:
-Ya Rabbi senin sevdiğin ve gazap ettiğin kulun alameti nedir?Bana bildir ki, ben sevdiğine koşayım gazap ettiğinden kaçayım korunayım.
Allahu Teala şöyle buyurdu.-Ben bir kulu sevdiğim zaman onun alameti,o kişinin bütün himmet ve gayretinin benim zikrim olmasıdır.Yani, o yirmi dört saat Beni zikretmekten, Benimle birlikte olmaktan gafil olmaz. Ben bir kula zikrimi unutturdum mu ona masiyet işlettiririm ona azabımı veririm.
Hz.Musa :Ya Rabbi alameti işareti nedir?
C.Hak: Ya Musa, dili ağır sözlü (kırıcı)olur, hikmet olmaz, sabırlı olmaz, gözü şehvete bakar, bakışları tahrik edici olur, ibret yerine iftira ve sui zan eder.
T.Sohbetler 1.M.ILDIRAR.S 50.

Hak Teala, kullarından birini dost edinmek istediğinde, ona zikir kapısını açar, zikirden zevk aldıklarında, bu sefer onlara fütüvvet (ve yakınlık) kapısını açar, (sonra üns meclisine yükseltir, sonra tevhid kürsüsüne oturtur, sonra aradaki perdeleri kaldırır.Ebu Said Harraz KS. TE 481
Gerçek manada Hak Tealayı sevmek, O’nun zikriyle daimi surette ünsiyet etmektir.M.b.Ali Tirmizi.KS TE 547
Ahmed b.HarbKS.,o kadar çok zikir yapırdı ki, Allahu tealanın zikri onu istila etmişti. Zikir esnasında dudaklarını kımıldatırken, (sakal, bıyık birbirine karışmıştı. , meşhur sufi) el müzeyyin, “dudağındakikılları düzeltmeme yetecek kadar bir süre durmazmısın?” diye teklif ednce,
-sen kendi işine bak,diye cevap verdi.Hatta derler ki, bu kıllar,onun dudağını birkaç yerinden kesmişti.
Bir zamanlar bir dostu kendisine bir mektup yazmış,uzun müddet cevap vermek istediği halde buna fırsat bulamamıştı..Nihayet bir gün kamet esnasında müridine dedi ki:
-O dostumuzun mektubuna cevap ver ve cevap verecek kadar boş vaktimiz bulunmadığından bir daha bize mektup yazmamasını hatırlatıp “Allah’la meşgul ol, vesselam, diye yaz” demişti.
Tasavvufi Hakikatler’de Abdulkadir İsa der ki: “Çatı duvar üzerine, duvar da temel üzerine oturduğu gibi, her makamın da bir temeli vardır. O temel de zikirdir. (Tercüme: Ahmed Serdaroğlu; s. 63)
Muhammed Bakır Hazretleri, “Yıldırımlar, müslim ve gayri müslim herkese isabet eder. Bunun tek istisnası Allah’ı zikreden kimselerdir.”
Zikir ve türevleri ikiyüz kırk yedi ayette geçmektedir. Bu ayetlerin yirmidört tanesinde zikir kelimesi iki kere; iki tanesinde de üç kere geçmektedir. Buna göre zikir kelimesi ve türevleri Kur’an-ı Kerim’de ikiyüz seksen bir (281) kere geçtiği çıkmaktadır.
İbn-i Abbas şöyle buyurmuştur: “Her müminin kalbinde bir şeytan bulunur. Mümin zikr-i ilahî ile meşgul olduğunda şeytan küçülür, zikir ile uğraşmayı unutunca şeytan vesveseye devam eder.”
İmam-ı Gazalî, İhya-u Ulumi’d-din de “Tevhid içiçe iki perdesi olan kıymetli bir cevherdir. İnsanlar özü tamamen unuttular da, dışındaki kabuğa ve bu kabuğu korumaya tevhid adını verdiler. Birincisi yani dış kabuk veya perde: Dil ile Lailahe İllallah demektir ki, buna hıristiyanların tasrih ettikleri teslisi bozan tevhid adı verilir. Fakat bu tevhid içi dışına uymayan münafıktan da duyulabilir. İkinci perde: Dilin söylediği bu tevhidi kalbin inkar etmemesi, belki buna inanıp tasdik etmesidir. Bu ise avam tabakasının tevhididir. İşte kelamcılar tevhid cevherinin bu iç kabuğunu bidatçıların karıştırmasından koruyabilirler. Üçüncüsü ki özdür, vasıta ve sebeplere iltifattan insanı alıkoyacak şekilde herşeyi Allahu Teala’dan bilmek ve ibadetini yalnız O’na tahsis edip, başkasına kulluk etmemektir. Heva ve hevesinin ardından sürüklenenler nefislerini ma’bûd tanıdıklarından bu tevhid dışında kalırlar. Nitekim Allahü Teala bu gibiler hakkında, ‘Nefislerini ilah tanıyanları görür müsün?’ buyurmuştur. Peygamber Efendimiz bu gibiler hakkında, ‘Yeryüzünde tapılan tanrılardan, Allahu Teala’nın en çok buğz ettiği heva-i nefs’tir.’ buyurmuştur. Gerçek şu ki, iyi düşünen kimse, puta tapan kişinin de heva-i nefsine tapmış olduğunu anlar." Halbuki ‘Yüzümü, yerleri ve gökleri yaratan Allahu Teala’ya yönelttim.’ cümlesi tevhidin gerçekliğinden haber veren bir cümledir. Tevhid eden ancak Bir’i görür ve ancak Bir’e yönelir ki, bu da Allahü Teala’nın ‘Allah da, onları bırak kendi batıl sözlerinde eğlensinler.’ ferman-ı ilahîsine uymak demektir. Dil, kalbe tercümandır. Bazen doğru, bazen de yalancı olur. Allahu Teala’nın nazargahı, dilin tercümanı olduğu kalptir. Tevhidin kökü ve kaynağı da bu kalptir.”
“Allah’ı zikir her şeyden büyüktür.” âyet-i kerimesinin hükmü için İbn-i Abbas, “Bu âyetin tefsirinde iki tercih var. Birisi; Allah’ın sizi zikretmesi, sizin O’nu zikretmenizden daha büyüktür. İkincisi; Allah’ı zikir, zikirsiz olan her ibadetten üstündür.” demiştir.
Ruhu’l-Beyan tefsiri “Allahu Teala’nın zikrine devam ediniz, murakabesini muhafaza ediniz ve her halde dua ve münacaatta bulununuz. Hatta kılınç çalarken ve düşmanla çarpışırken de. Nitekim diğer âyet-i kerime’de Cenab-ı Hak buyuruyor ki: Düşmanla karşılaştığınızda onu durdurunuz, yakalayınız ve Allah’ı çok zikrediniz ki felah bulasınız.”
“Sabit-i Benani, ‘Rabbimin beni ne zaman zikrettiğini ben bilirim.’ dedi. Halk başına toplandı ve ‘Bunu nasıl bilebilirsin?’ dediler. O, ‘Kolay bir şeydir. Ne zaman ben Rabbimi zikredersem, Rabbim de beni zikreder.’ Dedi”
Kurtubi, bu âyetin tefsirinde, “Zikir unutmanın zıddıdır. Cenab-ı Hak Beni İsrail’e âyet-i kerimesiyle, ‘Size verdiğim nimetleri yadedin.’ buyurduğu halde, Ümmet-i Muhammed ise nimeti veren Zat-ı Bâkî’yi zikre davet etmekle şereflendirmiştir.” demektedir.
“Sen ve kardeşin âyetlerimle git ve Benim zikrimde gevşeklik etmeyin.” Ruhu’l-Beyan tefsirinde bu âyetle ilgili olarak, “Her halde lisan ile ve kalp ile zikre devamda fütur etmeyin. Çünkü zikir bütün maksatların tahsilinde alettir.” denmektedir.
Alıntı.