19 Ocak 2010 Salı

Ebubekir (ra) niye çok büyük mümin?


Çok büyük,çünkü O'nu çok sevdi de,onun için çok büyük.

Sıdkında,sadakatında,asla ihanet etmedi onun için!

Fahr-i Kainat birgün minberde konuşuyorlardı.
Gözleri birini arıyordu,arıyordu ama göremiyordu.
Ebubekir (r.a) hep rahmetin olduğu yerlerde sıkıntının olduğu yerlerde,öndeydi.

Ama biri bir şey mi dağıtacak,gerilerdeydi?Görünmemek,uzakta kalmak...
Kenarda durmak,büyük tasavvuf erbabının hayatları boyunca terennüm ettikleri şey.
Halkın içinde olmak,o an halkla olabilmek.

Sıddık öyleydi.

Allah Resulu onu görememişti ve birden sordu:

''Ebubekir (r.a), Ebubekir (r.a)! Nerdesin?''

''Lebbeyk!'' diyordu.

''Buradayım Ey Allah'ın Resulu!''

Fahr-i Kainat bakıyor ve Ebubekir Sıddık'a diyordu ki:

''Biraz önce Cebrail (a.s) bana geldi, dedi ki:

' Ey Muhammed (s.a.v)!Senin ümmetinde senden sonra en büyük mü'min Ebubekir (r.a) dir.
'Seni görmek istedim de....''

Medine-i Münevvere yerinden sarsılıyordu.
Medine-i Münevvere Sevgilinin sevdiğini seviyordu. Sevgili'yi seveni seviyordu.

Bir başka seferinde Allah Resulü şöyle buyurmuştu:

''Şayet ben özel bir dost edinseydim,halvette bir dost edinseydim,
Ebubekir (r.a)'i dost edinirdim.Lakin din kardeşliği var...''

Nebiler serverinin dostu,o manadaki dostu,halvet dostu ancak Allah(C.C.) olabilirdi...

Medine-i Münevvere sıddık ile tanışıyordu.Dün Mekke tanımıştı onu...

Medine-i Münevvere'nin yeni mü'minleri hicret eden bir Ebubekir (r.a) buluyorlardı.

Fahr-i Kainatın yanıbaşında...

Nihat Hatipoğlu - Dört Halife

18 Ocak 2010 Pazartesi

Ey gönül, “GÖNÜL” ol!…

Gönül” ol

Hz. Mevlana “Mesnevi”sinde şöyle diyor:

“Müminlerin müminliklerinin belirtisi, gönüllerinin kırıklığı ve mağlubiyettir, alt oluştur.

Fakat müminlerin alt oluşlarında bile bir güzellik vardır.

Sen miski ve anberi (güzel kokular) kıracak olursan, dünyayı onların güzel kokuları ile

doldurmuş olursun.”

Mağlubiyetimi zaferlerin en güzeli belledim. Bildim ki, lginin getirdiği acı, kalbimi saran katılıkları


kıracak ve onun içindeki gönül ortaya çıkacaktır.


(Gönül, sevgiyi içinde taşıyan kalp demektir.) Ne güzel, bir gönüle sahip olmanın mutluluğunu


yaşayacağım. Yenilgime bakıp bana acıyanlar, bilmiyorlar ki, asıl acınması gereken kendileridir.

Kokuların en güzeli gönül kokusudur; çünkü o koku, Rabbin kokusudur. O kokuyu mükellef


sofralarda, son model araçlarda, villalarda, yalılarda bulamazsınız. O koku, kırık gönüllerde, mağlup ruhlarda bulunur.


O kokunun izini sürmek için nice canlar düştü yollara. Kimileri çölleri mekan edindi, kimileri de dağları, ovaları.

O koku, kimi zaman bir çöl rüzgarına binerek geldi, kimi de mağaralardan fışkırdı vadilere.

O kokuyu duyanlardan bazıları, misk geyiği gibi, kendini uçurumdan aşağı bıraktı. Yıllar yılı


mağaralarda alnı secdelere çakıldı, kimilerinin de.

Evime geliyorum, belki duyarım o kokuyu diye. Evinin bir köşesinde o kokudan bir kitle


bulunuyorsa, ne mutlu sana. “Mutluluk” diyordun, işte mutluluğun sırrı bu kokudur.

Bu koku diriltici kokudur; bu koku, var edici kokudur.

Kır kibir bardağını, çal yere umutsuzluk testini. Katran yürekli insanlardan uzak dur. Yenilgini


önemse. Göreceksin ki, gönül miskin çevreyi tutacak, nice canlar o kokuyla dirilecek.

Oysa, kokularımız diriltici değil, bilakis öldürücü. “Zafer”imizi kutlamak için bize yanaşanlar, zift


dolu yürekliğimizin iğrenç kokularına maruz kalıyorlar.

Mağlubiyetimize yanaşan yok. Dost, mağlubiyetin doğurduğu çocuktur. Düştüğün zaman kalbine


eğil, orda dostun kokusunu duyacaksın..

Ey varlık hapsinde, etrafını altınlarla, gümüşlerle donatmaya çalışan kalp. Sonra sen nasıl


kırılacak ve “gönül” olacaksın.

Kimi zirveye tırmanınca mutlu olur, kimi de kuyuya düşünce.


Nemrut, “tanrı”yı vurmak için göklere yükselmiş ve “ululuğunu” ilan etmişti. Yusuf ise kuyuda


ermişti sonsuzluğun sırrına. Nemrut, bir topal sineğe rezil olmuştu,


Yusuf ise Mısır’a sultan. Biri, kırılmayan, taş kalbe k düşmüştü; öbürü kırık kalbinin


derinliklerinde manalar devşirmişti. Birinin kokusu “


Nemrut” diye kokuyordu, diğerinin kokusunu sabah rüzgarı, “Yusuf Yusuf” diye bütün aleme


dağıtıyordu.

Ey gönül, sen hiç kuyuya düşmemişsen, sana “Yusuf” nasıl diyeyim?

Ey gönül, sen hiç secdede miraca vasıl olmamışsan, sana Ahmed’in kokusu nasıl ulaşsın?

Ey gönül, sana sıra sıra çarmıhlar dizilmemişse, İsa nefesinin diriltici kokusunu doya doya içine


çekebilir misin?

Ey gönül, başın yere düşmemişse, Hüseyni zaferler seni nasıl selamlasın?

Ey gönül, senden önceki kırık gönüllerin şifresini çözememişsen, cennet kokularını nasıl


duyarsın?

Ey gönül, sana deli desinler, divane, mecnun desinler; sana mağlup desinler, lginin zillet içindeki


çocuğu desinler. Fakat ey gönül, sana, zaferin sarhoşu demesinler. Sana, “kalbini kıramadı”


demesinler.

Ey gönül, haydi lgini mübarek kıl. Kır kalbini ve “gönül” ol. Kokular devşir cennetten; hatta daha


ötelerden.

Ey gönül, “GÖNÜL” ol!…

Dr.Ali Taşcı

17 Ocak 2010 Pazar

Gece Namazı




Yüce Rabbimiz gece namazlarini kilanlari, seherde uyanik olanlari cennet nimetlerine kavusacaklar diye Kuran da medhu sena etmistir. " Seher vaktinde Allah'tan bagis dileyenler."(Al-i Imran suresi) iste Kuran lisaniyla medhedilmek isteyen seherde uyansin ve gece namazlarina devam etsin.


Peygamberimz (s.a.v) söyle buyurmuslardir:
üç ses vardir ki Allah bu sesleri sever:
1- horoz sesi
2- Kuran okuyanin sesi
3- Seher vakti istigfar edenlerin sesi
( Ramuzul ehadis, s: 267)
seherler cok kiymetli ve bereketli vakitlerdir gecenin bütün derinliigi Rahman'in yüce magfireti bu vakitte çogalir ve insanlar Allah'a daha yakin olurlar...
Bilali Habesi seherde insanlari su sekilde uyandirirdi;
Ey gaflet uykusuna dalanlar artik uyanin
Sabahin fecri, gecenin karanligini deldi.
Ey uyuyan! uykudan uyan, kalk
Seni dinlendiren Rabbine dön, gece suratle gitmektedir.
Ey kendisini uyku kaplamis zavalli!
Sen uyuyorsun fakat Rabbin uyumaz.
Rabbin seni kapisina davet ediyor
Kalk! seni af buyurmasi için niyaz eyle!

"Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır." ( isra suresi 79)

"Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler." ( secde suresi 16)

16 Ocak 2010 Cumartesi

Sabır...Men sabera zafera

Sabır...Men sabera zafera

"Sabretmek büyük bir zaferdir."

Sabrın sonunda birşey bekleme.
Sabır, o işi ALLAH'a bırakmaktır.
Sabrınızı kat'iyyen zorlamaymız!
Zedelemeyiniz!
Sabrı sabır ile takviye ediniz!

Sabır hiçbir şeye "hilesi olmayanın hilesidir."
Bu ne demektir?
Bunda:
Her şeyin ALLAH'ın ezelde takdir ettiği maddî ve mânevî kanunlara göre cereyan ettiğini tasdik ve iman ederek o ilâhi kanunlara imkân âleminde uymaktır.
Bu sözlerin kısa ve hulâsa ifadesi şu demektir;
Akşam oldu güneş battı.
Yarın tekrar doğacak.
Bunu hiçbir düşünce ve itiraz yapmadan kabul etmek demektir.
Dünyada her hadise aynıdır.
Kimi görünür, anlaşılır.
Kimi görünmez, anlaşılmaz.
Fakat hepsi bir kanun dahilinde cereyan eder.
Bu değişmez, değiştirilemez.
Her şeyde sabır bu değişmeyen bazen anlaşılan, çok defa anlaşılamayan kanun icabıdır.
"İşte hilesi olmayanın hilesidir" sözü budur.

ALLAH "Es SABÛRdur".
Yani ezelde koyduğu kanunlara sadıktır.
Onu bozmaz.
Bozarsa halk ettiği şeylerde, kanunlarda noksanlık var demektir.
Cenab-ı ALLAH sabrı, belâ ve musibet nisbetinde ihsan eder.
Sabır ile ALLAH'ın takdir ve inâyetine intizar bekleme, ibadetdir.
Bunlar hadîstir.

Sabır bir nevi şahsî kahramanlıktır.
Yoksulluk, acı, keder imkânsızlıklarla doludur.

Dünyada en büyük kuvvet inanmış "insandır".

Cesur bir düşünce ile, tamiri çok çetin ve imkânsız olan ağır şartlar altında sabrın en büyük ilâhi bir kuvvet olduğunu unutmamalıdır.

SABR-I CEMiL diye islâmda bir tâbir vardır.
"ALLAH cemil ve cemâli sever"
Mübârek sözü sabrın ALLAH tarafından sevildiğini ilân eder.
Zira:
"ALLAH sabredenleri sever"
"Ennallahe yuhibbu's- sabirîn".
Çünki ALLAH'ın en büyük esmâlarının hepsi "Es SABÛR" esmâ-i ilâhisinde toplanmıştır.

"Ehlullah" diye güzel bir tâbir vardır.
Bunlar kimlerdir:
Ancak ALLAH'a rabt-ı kalbeden demektir.
Velî. Evliyâ kelimeleri bunları ifade eder.
Bunlar "Es SABÛR" esmâsında erimişlerdir.

İnsanların bazıları vahşi hayvanlardan daha vahşi ve yırtıcıdırlar.

ViCDAN: Ruhun mevcudiyet-i zâtiyesîni bilmeğidir.
Mâneviyatın husule getirdiği hissi derûnu.

EDEB: Usluluk.

HAYÂ: Yaratılıştan ve insanın elinde olmayan mânevî utanma, çekinme.

NAMUS: İnsan hasletlerinin hülâsasını ifade eden mukaddes bir kelime. Târif edilmez.

FAZiLET: insanın yaratılışmdaki iyilik, mânevî dürüstlük.

ŞEREF: Mânevî yükseklik.

Her gemide fare vardır.
Amma bazı gemilerde kaptanla beraber sulara gömülmeyi göze almış mert tayfalar da vardır.

"Sabır, önceleri zehirdir. Huy edinilirse bal olur."
Şeyh Sâdi.
2.9.1982, Pazar

Sabr : Acıya ve zorluğa katlanmak. * Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması. * Muharebede şecaat gösterme. * Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak. * Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek

Rabt-ı kalb : Kalb bağlılığı.

Vicdan : İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his. * Kendinden geçme, dalma. * Bir şeyi bir halde görme, bulma. * Duyma, duygu. * İnanç. * Şuur. * Bâtın ile Hakkı tanımak. * Din.


Dr. Münir Derman

15 Ocak 2010 Cuma

ALLAH(c.c)' a yaklaşmak için...!!!!



Büyük İslam düşünürleri(mütefekkirleri)diyorlar ki…
Şeytandan kurtulup,Gerçek ALLAH(cc) dostu olmak isteyen
Kişi önünden şu üç büyük engeli kaldırmak zorundadır
A) Şeytanı ve onun aşılamak istediği kötü duygu ve düşünceleri
B) Nefsi ve onun çirkin istek ve arzularını
C) Dünya ve insanoğlunu ALLAH(cc) yolundan saptıran dünyalıklar
Şimdi üç madde halinde sıraladığımız bu engelleri tek tek açıklayalım

A)Şeytanın gayesi ve isteği nedir?
Hemen cevap verelimŞeytanın baş arzusu kişi dininden edip,
Kendisine Cehennemde temelli olarak kalacak bir arkadaş
Edinmektir
Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor
“Şeytan insanoğluna,küfür ve inkara SAP demişti”(Haşr,15)

“ALLAH(cc) Rahmet ve mağfireti, Şeytan ise fakirlik ve düşkünlüğü
va’deder “(Bakara,268)

B)Nefs daima çirkin kötülükleri işlemeyi ve ALLAH(cc) ibadet
Ve taati terk etmeyi ister
Çünkü nefs gerçek yaratılışı gereği eksik ve kusurludur
ALLAH(cc) bu önemli noktayı Yusuf Peygamber’ın ağzından
Şu sözlerle dile getiriyor
“Şüphesiz ki nefs (sahibini ) daima kötülük istemeye sürükler”
(Yusuf,53)
Nefsin gelip geçici istek ve arzularına gelince ,bunlar kişiyi şehvetlerini tatmin etmeye ve ALLAH(cc) yolunda verilmesi
Gereken titiz hizmetleri terk etmeye iter
Bu konuda da ilgili Rabbimiz şöyle buyuruyor
“ALLAH(cc)’ın huzuruna çıkarak hesap vermekten korkan ve nefsinin
çirkin istek ve arzularını frenleyen kimsenin Ahirette şığınacağı şüphesiz cennettir”(Naziat ,40)

C)Dünya daima dünyalık işlerin Ahiretle tercih edilmesini ister
O yüzden de insanoğlunu geçici ve aldatıcı güzellikleriyle
Oyalar
Yüce Mevlamız buyuruyor ki
“ALLAH(cc)’’a karşı başkaldırıp azgınlaşan ve dünya hayatını (Ahirete)
tercih eden kimsenin sığınacağı şüphesiz ki Cehennemdir”
(Nazi’at,37)
Evet,önünde duran şu üç engeli kaldırdıktan sonra kişi
ALLAH(cc)’ın rızasına kavuşur
Şeytana uyan,onun arzu ve istekleri istikametinde hareket eden kişi,tıpkı şeytanın uğradığı korkunç azaba uğrar

Nefsin sonu gelmez istek ve arzularına kapılan kimse Ahirette
Çetin bir hesaba çekilir

Dünyanın geçici ve aldatıcı güzelliklerine gönül kaptıran
Kimse ise,ne tam manasıyla bu dünyanın tadına varabilir,
Ne de Ahirete Cennete kavuşabilir
Hiçbir muradına dilediği gibi erişemezve her iki dünyasını da
Kaybeder
Yüce Rabbimiz bu konuda da şöyle buyuruyor
“Esirgeyici olan ALLAH(cc)'a anmaya karşı göz yuman kimseye Biz
Şeytanı musallat ederizArtık Şeytan onun yanından ayrılmaz arkadaşıdır
“Zuhruf,35) (tehret-ürriyaz)

12 Ocak 2010 Salı

Dirilt Beni Rabbim !




Selamün Aleyküm
Bana çok uzun gelen bir süredir sizlerden ayrı kaldım.
Ve bloğumu çok özledim bloğumu yokluğumda yalnız bırakmayan,
tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim sizleri Allah için seviyorum.
sağlığım ve vaktim oldukca hepinizin ziyaretlerinize de geleceğim.
Hepinizin bildiği gibi Kurban Bayramında Annemi kaybettik.

Bundan sonra göğüs ağrılarım başladı ve sıklaştı.
Mecburen Hastahaneye Doktora gitmek zorunda kaldım.
(Kaldım diyorum çünkü 5.5 yıl önce eşimi bir hastahanenin
acil bölümünde gözlerimin önünde kaybetmek bende,

hastahane ve doktordan kaçış başlattı.)
7 ocak Perşembe günü
doktora gittim muayene ve yapılan tetkiklerden sonra
8 ocak Cuma gününe Anjio yapılmasına karar verildi.
Anjio yapıldı çok şükür,ciddi bir şey çıkmadığını
söyledi doktor.
Daha sonuçları almadık bir kaç gün içinde gidecğim doktoruma.
İşte böyle Hayat öyle sürprizlerle doluki
insan başına ne geleceğini bilemiyor
.Hepimize sağlıklı günler Duası ile Allah'a Emanet olun.


Tükeniyorum Rabbim!

Yanlız kaldığımı düsünüp,varlığının her an,


her noktasında


tezahur ettiğini, beni

devamlı koruyup gözettiğini,

gönlümden geçenlere dahi cevap verdiğini unuttuğum an!



"Rabbim"demeyi unuttugumda

tükeniyorum!

Diriliyorum Rabbim!

Sana yaslandığım ,Sana güvendiğim... Seninle başlayıp,


Seninle devam ettiğim,

tüm işlerimi Sana havale ettigim an! "Ne güzel dostsun"



dediğimde diriliyorum.

Tükeniyorum Rabbim!

Tüm sevdiklerimden;anne babamdan,canandan,ten kafesindeki



candan yakın olduğunu

bilerek,ellerimi Sana açmayı,

Senden çözüm ,Senden çare beklemeyi, hüzünlenip,



kederlenip, sızlanarak, sızımı

gidereceğini unuttuğum an!

"Bu dertler neden bana?" dediğimde tükeniyorum.

Diriliyorum Rabbim!

Havayı soluyup Seninle dolduğum, gözümü açtiğımda



Seni bulduğum,

en saglıklı irtibatı

Seninle kurduğum,

tüm dünya bana küsse de Seni umduğumdan!

"Kahrın da hoş, lütfun da hoş"dediğimde diriliyorum.

Tükeniyorum Rabbim!

Dünya meşgalesine dalıp bir cenneti, bir azabı,

bir de ölümü unuttuğum an!

"Beni affet" demeyi unuttuğumda tükeniyorum.

Diriliyorum Rabbim!

Yandığımda Seninle söndüğüm,Seni anıp



ruhumu güldürdüğüm,

O sırlı gücünden kuvvet
aldığım,

Seninle yürüdüğüm,Seninle bulustuğum,



seninle konuştuğum an!

"Yarab, bırakma ellerimi" dediğimde diriliyorum.

Engelle tükenişimi. Dirilt beni Rabbim!

7 Ocak 2010 Perşembe

Güzeli seven RABBim, benim içimi de Nurunla güzelleştir. (Amin)


Güzeli seven RABBim, benim içimi de Nurunla güzelleştir. (Amin)

İçimin güzelliğiyle davranışlarım Nurlansın... (Amin)

Gözlerimin bakışında SEN olmalı, kirpiğimin ucundaki damlada SEN parlamalısın..!

SENİN yolunda çalışırken yorulduğum için dinlenmeliyim. Rahatım da SENİN için olmalı

yani...

Uykumda SENİ sayıklamalıyım...

Yollarim SANA gelmeli hep..

Dönse dolaşsa, yine SENİ bulmalı adreslerim..
.
Hayatımdaki her ciddi adımı SENİN için atmalı, yine SENİN için koşmalıyım SENİN

yolunda.!

Affetmeyi seven RABBim, affedilmenin huzurunu yaşattır bana..(Amin)

Günahkar kulunun tek tesellisi; SENİN huzurunda af dilerken, süzülen gözyaslarıdır.

Bunca günahıma rağmen beni bir nebze rahatlatan; Tövbe etmeyi nasip eden RABBimin,

kullarını affetmeyi sevmesidir...

SENDEN koparma beni,(Amin) SENSİZ bırakma kalbimi.! (Amin)

SENDEN uzak kalinca öyle aciz öyle çaresizimki

SENİNLEyken huzurum dorukta ; sanki herşey, her güzel şey benim, tüm mutluluklar

benimle..

Dünyanin tüm çiçeklerini koklasam, SANA dua ederken ki huzuru yine bulamam...!

En güzel sözleri kullansam SENİN için. hep SENİ söylesem konuştuğumda; SENİ anlamaya

yine doyamam.!


Dostlarını sevsem, kalplerinde SEN yaşıyorsun diye,

Tüm yarattıklarina ibretle baksam, SENİ hatırlatıyor diye,

İçimdeki sevgiye dair, her ne varsa yapsam; SENİ sevmeye yine doyamam..!!

Kulunu affeder misin RABBim? Beni SANA adasam???

Güzeli seven GÜZEL!

SANA feda edeceğim güzellikler ver...!

Amin...

5 Ocak 2010 Salı

Ben Bir Yetimim, Yâ Rabbi!



Ben Bir Yetimim, Yâ Rabbi!


Eğer yetimseniz, kanadınızın kırık olduğunu hissedersiniz. Büyüdükçe babanızın olmayışının acısı, yüreğinizde daha da sancılı bir hâl almaya başlar. Akşam yaklaşınca bu yalnızlık, âdeta çöreklenir minicik kalbinize…


Gelmeyeceğini bildiğiniz hâlde pencerede beklersiniz saatlerce… Sonra adınızın “Yetim” olduğunu öğrenirsiniz. Acınızın ve adınızın en başına buruk bir sesle eklersiniz, “ben yetimim”!..


Büluğ devresine kadar artık Rabbimin nazlı niyazlı kulusunuzdur. Bir ağlasanız, Arş-ı Âlâ titrer. Tebessümünüze vesîle olan her kulun duâları makbul olur. Sizin başınızı okşayan her el, sevap ve ecirle mükâfâtlandırılır.
“Bir kimse, sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır.”buyrulur. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 250)

* * *

Eğer “ben, bir yetimin başını okşayamam, bir garibin yüzünü güldüremem!” diyorsanız, dikkat edin, mutlaka kalbiniz katılaşmıştır. Çünkü Kâinâtın Biricik Efendisi şöyle buyurur:
“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakiri doyur, yetimin başını okşa!”(Ahmed ibn-i Hanbel, II, 263, 387)

* * *

Bir yetim olarak, Âlemlerin Rabbi’nin insanlığa emânetiyim ben… Hani âyet-i kerîmede buyruluyor ya:
“Yetimi sakın ezme, el açıp isteyeni de sakın azarlama!”(ed-Duhâ, 9-10)
İşte ben, o ilâhî emr ü fermanım!..
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in cennette komşusu olmak istiyorsan eğer, sahipsiz yetimleri sahiplen, onlara sıcak bir yuva hazırla ve onları himâye eden bir ebeveyn ol…


Zira “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himâye eden kimseyle ben, cennette şöyle yanyana bulunacağız.” buyurmuş (Müslim, Zühd, 42)ve mübârek işaret ve orta parmaklarını birleştirerek teminat vermişti En Sevgili…
Eğer günahlarının affedilmesini istiyorsan, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in şu hadîs-i şerîfini oku ve hislen!


“Bir kimse Müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Allah onu mutlaka cennete koyar.”(Tirmîzî, Birr, 14/1917)
Hadîs-i şerifte işaret edilen “affedilmeyecek günahlar”, Cenâb-ı Hakk’a şirk koşmak ve kul hakkıdır.

* * *

Aman, sakın ha, benim hakkımı gasp etme! Beni, kendi malımdan mahrum eyleme! Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in nasihatine kulak ver!


“İki zayıf kimsenin, yetimle kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakındırıyorum.”(İbn-i Mâce, Edeb, 6)


Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz’in ihtarlarıyla titresin yüreğin…
“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, hiç şüphesiz karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Zaten onlar, alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”(en-Nisâ, 10)


“Yetimin malına, ancak en güzel ve faydalı şekilde yaklaşın!..”(el-En’âm, 152)


“…Sana yetimi soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (kendi başlarına bırakıp ihmal etmekten) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşıyorsanız, unutmayınız ki, onlar sizin din kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir…” (el-Bakara, 220)

* * *

Ey yetim kardeşim!.. Sana da şunu hatırlatmak isterim:
Eğer yetim olmak seni çok üzüyor, -Allah muhafaza- utandırıyorsa, yetimlerin şânı, öksüzlerin incisi, Allâh’ın Habibi Muhammed Mustafâ’sının da bir yetim olduğunu düşün!.. Eğer yetimlik utanılacak bir şey olsaydı, hiç Efendimiz yetim olur muydu?!
Yetimlik, tevâzû mektebidir.
Rivâyet olunur ki:


“Allah Zü’l-Celâl Hazretleri, peygamberlerine teker teker:
“Sen nesin kimsin?” diye sormuş. Peygamberler de şu cevapları vermişler:


Adem -aleyhisselâm-, “Ben safiyyullâhım, yâ Rabbi!”
Nuh -aleyhisselâm-, “Ben neciyyullâhım, yâ Rabbi!”
İbrahim -aleyhisselâm-, “Ben halîlullâhım, yâ Rabbi!”
İsmail -aleyhisselâm-, “Ben zebîhullâhım, yâ Rabbi!”
Musa -aleyhisselâm-, “Ben kelîmullahım, yâ Rabbi!”


Şüphesiz bunlar, Rabbimizin peygamberlerine ikram ettiği sıfat ve vasıflardır. Bizim Biricik Efendimize gelince, bizim bilebildiğimiz kaç tane isme ve vasfa sahiptir: Rahmeten li’l-Âlemindir. Raûf ve Rahim, Habîbullâh, Hâtemü’l-Enbiyâ, Varlık nûru, Şefâat-i uzmâ sahibidir. Kimbilir daha niceleri…


“Allâhü Zü’l-Celâl Hazretleri, aynı soruyu, Rasûlullâh Efendimiz’e sorduğu zaman, O, bu vasıfların hiçbirini söylememiş, sadece:


“-Ben, bir yetimim ya Rabbi!..” cevabını vermiştir.
O’nun bu tevâzuu (alçak gönüllülüğü), Rabbimizin o kadar hoşuna gitmiştir ki:


«-Ey Habîbim! Madem ki sen bu derece tevâzû gösterdin, Ben de sana cemâlimi nasip ettim!..» buyurmuştur.”


Bu yetimlik mektebinde, azığımız sabır ve şükür olmalı ki, Cenâb-ı Hak, bize de ebedî âlemde devamlı cemâlini seyredenlerden olmayı nasip buyursun, Âmin!..


Halime Demireşik

Günaydınım.. Günümü aydın edenim..

Günaydınım..

Günümü aydın edenim..
Gözlerimi açınca Sen varsın yanı başımda
Seninle uyanmak ne güzel.. karanlıklardan..


Yüzümde şükre vesile bir tebessüm olur,
Seninle başlayan her günün sabahında

Yüreğimi teslim ettiğim.. yüreğimin sahibi..
Kalbimi Senden başkasına bırakmadın bu sabah da..
Kalbim Seninle dolu yine

Adın yüreğimde uyanmak ve adın ile inşirah bulmak
Beni hayata bağlayan Senin Sevdan..
Bana hayatı veren Sensin..
Hayatım Senin..

Her zerre gibi bende Seninim..
Kalbim Seni anar.. andıkça Sevdan ile yanar..


Sen ol demeseydin olmazdım
Varettin varlığına aşikar eyledin
Sebeb-i varlığımı emir buyurduğun nimetlerle güzelleştirdin

Sen ki kulluğa layık gördün beni, emrin başım üstüne..!
Sen ki gel dedin bana.. gelmem mi..
Sen ki lutfeyledin.. bilmem mi..

Ben ki misafirinim bu dünyada, sahiplenmekten çekinmem mi..
Sen ki beni önemseyen, kendine kul eyleyen,
Sen ki yalvarışımı yakarışımı duymak isteyen Rabbul Alemin..

Ben ki lutfunla can bulan bir nefes,
Ben ki aczim ile şükrümle el açan kulunum!
Ellerim hep açık istemekte,
Varlığımı rızanın yollarına kurban eyle..!

Kalbim Seni anar..
Varedişinle var olan bedenimi tarifsiz bir huzur kaplar..

"Rüzgar esmeyince dal sallanmaz, Allah demeyince kalp uyanmazmış"
Kalbim uyanır adını andıkça
Anmayan kalbin hali ne olur zifiri karanlıklarda

Seninle uyanır kalbler, seninle diri kalır bu bedenler..
Seninle kurtulur karanlıkların kuytusundan..
Anmazsam karanlık... Anmazsam Senden uzakta zulümdur dünya bana..

Karanlıkların kuytusunda bırakma Ya Rabbim..
Sensizlik zindanında mahkum etme bizleri..

Adını anmayan kalbi neyleyim..
Bu yürek emanet bu bedene, Senden gayrısını doldurursa içine, emaneti nasıl teslim edeyim..

Kalbimi Senin ile atmaya.. Seninle can bulup, Sana koşmaya aşikar eyle bedenimi..
Varlığımı rızanın yollarına kurban eyle..

Kalbime her daim adını andır.. her daim aşkın ile yandır Ya Rabbim..

Amin..

alıntı

4 Ocak 2010 Pazartesi

Ölüyle Dirinin Farkı Gibi

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:
“…Bilesiniz ki, kalbler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur”
(Raʻd, 28)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Rabbini zikredenle zikretmeyen kimsenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir”
(Buhârî, Deavât, 66)

“Gâfiller arasında Allah’ı zikreden kişi, harpten kaçanların arkasında savaşan kimse gibidir Gâfiller içinde Allah’ı zikreden kimse, kapkaranlık bir evdeki lâmba gibidir Gâfiller arasında

Allah’ı zikreden kişi, kuru ağaçların ortasındaki yeşil ağaç gibidir

Gâfiller içinde Allah’ı zikreden kimseye Allah, daha ölmeden cennetteki makâmını gösterir Allah, gâfiller arasında kendisini

minberler üzerine otururlar ve bütün insanlar onlara gıbta eder Bunlar, ne peygamber ne de

şehîddir!” buyurmuştu Bir bedevî hemen dizleri üzerine çökerek:


“–Yâ Rasûlallah! Ne olur onları bize anlat da bilelim!” diye yalvardı Fahr-i Kâinât -sallâllâhu
aleyhi ve sellem-

Efendimiz şu açıklamayı yaptı:
“–Onlar, çeşitli kabile ve beldelerden olup Allah için birbirlerini seven ve Allah’ı

zikretmek üzere
toplanarak O’nu ananlardır”

3 Ocak 2010 Pazar

Kalplerİnİzİn kapi ve pencerelerİnİ açin

"Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra
onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?
Muhakkak ki biz, günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz."
(Secde, 32/22)

Bu âyet–i kerimeyi duyup da duymamış gibi
davrananların vay hâline.
Bu âyetleri duyup da yan gelip
yatanlar zalimlerin ta kendileridir.
Bu konuda bir başka âyet–i kerimede de
şöyle buyrulmaktadır:
"Kendine Rabbinin âyetleri hatırlatıp da ona
sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını
unutandan daha zalim kim vardır?
Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel
olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.
Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir." (Kehf, 18/57)

Bu âyetleri duyduktan sonra yan gelip
yatanlardan olmayalım, tevbe, istiğfar edip,
Rabbimizin rızasına koşalım.
Şeriat ve tarikat vadilerinde yürüyelim.
Gelecek neslimizi doğru dürüst yetiştirelim,
yarın bir de elimizde yetişenlerden dolayı ebedî hayatımızı mahvetmeyelim.

Kardeşlerim! Evlat yetiştirelim, akrep değil.
bunu okuyanlar diyecek ki:
"Bizim çocuklarımıza akrep diyorsunuz, bu nasıl olur?"
"Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü,
düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir." (Enfal, 8/22)

Bu âyet kerime üzerine de şunu diyenleriniz olacak:
"Tamam, bizim kulaklarımız var, aklımız var.
Sabah evden çıkıyor, çalışıp didindikten sonra
akşama evimize gidiyoruz, başkalarının evine gitmiyoruz.
Gözlerimiz de görüyor, dilimiz de dönüyor.
" Bunu diyenlere derim ki; siz varın öyle düşünün.
Bizim bahsettiğimiz göz, başka gözdür,
kulak başka kulaktır.
Sizin anladığınız göz ve kulaklardan bütün hayvanatta var.

Mü'min kardeşlerim!
Her insanda dört tane göz var,
dört tane de kulak vardır.
Bu göz ve kulakların eşleri kalbimizdedir.
Âyet–i kerimenin anlatmak istediği de zaten budur,
insanın kalbindeki kulağının işitmesi,
kalbindeki gözünün görmesidir.
Âyet–i kerimenin uyarısı, kalp gözü ve
kalp kulağı kapalı olanlaradır.
Bu açıklama ile şöyle bir düşünün bakalım,
bu âyet–i kerime bizi içine aldı mı, almadı mı?
Aldıysa vay hâlimize! Allah bizi kurtarsın,
Allah bizi kalp gözü, kulağı açık olanlardan eylesin.

KALPLERİNİZİN KAPI VE PENCERELERİNİ AÇIN
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için
üzerinize rahmetini gönderen O'dur.
Melekleri de size istiğfar eder. Allah, mü'minlere karşı çok merhametlidir." (Ahzab, 33/43)

İçinizde güneşi bilmeyen var mı? Yok.
Güneş doğduğu zaman,
aydınlatmadığı bir tek nokta kalır mı?
Velev ki bir iğne ucu kadar olsun.
Güneş bütün karanlıkları aydınlığa çıkarır.
Güneş bizim evimizdeki lâmba gibi değildir.
Güneşin aydınlığından istifade etmek isteyen evler ne yapacaklar? Perdelerini açacaklar.
Sen evinin perdelerini sıkı sıkıya kapalı tutacaksın,
hatta ışık girmesin diye kalın perdeler kullanacaksın,
sonra da şikâyet edeceksin ki,
güneş benim evimin içini aydınlatmıyor.
Demezler mi adama ki, kardeşim sen evinin
perdelerini açtın da güneşin ışığı evine girmem mi dedi?
Burada kabahat güneşte mi yoksa ev sahibinde mi?
Elbetteki ev sahibinde.
Aç evinin perdelerini, güneş de içeriyi aydınlatsın.
İşte insanın kalbi de böyledir.
İnsanın kalbi bir ev gibidir. Beytullah'tır, Allah'ın evidir.
Kalp evinin de kapısı, penceresi var.
Mevlâ Teâlâ'nın nuru kalp evinin kapısına,
penceresine gelip dayanıyor, dışarıda nur parlıyor,
ama ne yazık ki ne kapıyı açan var,
ne de pencereyi. Ne oluyor?
Kapıya kadar gelen nimetten istifade edilemiyor.

Burada şu soru sorulur:
Kalbin kapısı ve penceresi nasıl açılır?
Kalbin kapısını açacak olan zikirdir.
Kul zikrettikçe,
kalbin kapısı ve penceresi yavaş yavaş açılmaya başlar.
Açılan kapı ve pencerelerden Mevlâ Teâlâ'nın nuru içeri girer.
Mevlâ Teâlâ'nın nuru kalbe girmeye başladı mı,
kalp aydınlanmaya başlar,
kalpteki zülumat nura dönüşür.
Kalp, Mevlâ Teâlâ'nın nuru ile dolunca,
kalp evi tamamen aydınlanmış oluyor.
Kalp evinin sürekli aydınlık kalması için kapı ve pencerenin hiç kapanmaması gerekiyor.
Eğer kapı ve pencere kapanırsa, sonuç yine karanlık olur.
Bu mânayı dikkate alarak âyet–i kerimenin
bize anlatmak istediği şudur:

"Ey kullarım! Her vakit kalbinizin penceresi açık olsun,
benim nurum her zaman kalplerinize
girip orayı aydınlatsın."
Daha açık bir ifade ile;
"Beni çok anın, beni her an zikredin,
ben nerede zikrediliyorsam benim nurum oradadır." deniyor.

Güneşi düşünelim,
şimdi bizi aydınlatan şu gördüğünüz güneş,
bundan on saat evvel dünyanın öbür ucundakileri aydınlatıyordu. Mevlâ'mız tarafından yaratılmış bir varlık
olan güneş böyle.
Ya Rabbimiz?
O, nasıl olduğunu şöyle haber veriyor:
"Ben her zaman hazırım,
bir an bile gafil olmam mümkün değildir. Ne arkadayım,
ne de öndeyim. Sizler benden habersiz,
gafil bir hâldesiniz.
Benim nurumun parlamadığı zaman yoktur.
Sizler kalplerinizin kapılarını,
pencerelerini kapalı tutuyorsunuz,
sonra da benim nurumdan nasip alamıyorsunuz,
benden habersiz oluyorsunuz."

Mahmud Efendi Hazretleri k.s. hazretleri....

Ya Rab! Bizlere iki cihan saadeti ver.

Ya Rab! Bizlere iki cihan saadeti ver. Her iki cihanda bizi gaye-i hayalimize ulaştır.



Ya Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabz etme zamanına kadar bizi emanette emin kıl.

Ya Rab! Senden rahmetini celbedecek şeyleri, gerçekleşmesi muhakkak olan mağfiretini, her türlü günahtan korunmayı, her türlü iyiliği kazanmayı, cennetle serfiraz olmayı ve cehennemden kurtuluşu diliyoruz.

Ya Rab! Nefsimizin kötülüklerinden Sana sığınıyoruz.

Ya Rab! Bizi salih amellere ve güzel ahlâka ilet. Zira bunların salih olanına ancak Sen ulaştırır, kötülüklerden de ancak Sen alıkoyarsın.

Ya Rab! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, icabet edilmeyen duadan Sana sığınıyoruz.

Ya Rab! Nimetin zevalinden, afiyetin değişmesinden, azabın ansızın gelip çatmasından ve gazabına sebep olacak şeylerden Sana sığınıyoruz.

Ya Rab! Sıkıntıdan, üzüntüden, tasadan, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, borcun altında iki büklüm olup ezilmekten ve insanların galebe ve tasallutundan Sana sığınıyoruz.

Ya Rab! Hatalarımızı kar ve dolu suyu ile yıka, kalbimizi günahlardan, beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi temizle. Ve bizimle günahlarımızın arasını, doğu ile batının arasını ayırdığın gibi ayır.

Ya Rab! Bizlere kendimizi bulmayı ilham et.

Ya Rab! Bizleri sev, gören gözümüz, işiten kulağımız, tutan elimiz, yürüyen ayağımız ve konuşan dilimiz eyle.

Ya Rab! Huyların, amellerin, arzuların ve hastalıkların kötülüklerinden Sana sığınıyoruz.

Ya Rab! Bizlere iki cihan saadeti ver. Her iki cihanda bizi gaye–i hayalimize ulaştır.

Ya Rab! Bizlere hayırlı ölüm nasip et. Kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden Sana sığınıyoruz.

Allahım! Senden, her an yalvaran diller, korkudan ürperen gönüller istiyoruz. Tevbelerimizi kabul et. Bizi günahlardan arındır, dua ve isteklerimize cevaplar lutfeyle! Delil ve burhanlarımızı hedefine yönlendir, kalplerimizin ufkunu aç, dilimizi doğruluğa bağla ve gönül kirlerimizi temizle!

Allahım! Senden her işimizde sebat, Kur’an yolunda kararlılık ve nimetlerine karşı da duyarlılık hissi bekliyoruz. Kapına yönelenleri boş çevirme! İtaatte bulunanlara bol bol karşılık ver, Sana baş kaldıranlara da doğru yolu göster.

Allahım! Muzdariplerin dualarını icabetle taçlandır, sıkıntıda bulunanları lütfunla şâd eyle, hasta ruhlara hususi muamelede bulun, küfür ve ilhad içinde bocalayanlara da nurunu göster; göster de kalmasın hiçbir yanda karanlık bir nokta!..

Allahım! Sevgini, Seni sevenin sevgisini ve Sana yaklaştıran sevgiyi bize nasip et. (Amin)

2 Ocak 2010 Cumartesi

KİM ONLAR?


Onlar;
"Allah'ın Adı Anıldığı zaman Kalpleri ürperir."
(8/Enfal-2)

Onlar;
"Allah'a asla şirk koşmazlar."
(25/Furkan-68)

Onlar;
"(Her türlü) Zinaya asla yaklaşmazlar."
(25/Furkan-68)

Onlar;
"Namazlarını Huşu içinde Ve Dosdoğru kılarlar."
(23/Mü'minun-2)

Onlar;
"Boş şeylerden tümüyle yüz çevirirler."
(23/Mü'minun-3)

Onlar;
"Mallarıyla Ve Canlarıyla Cihad Ederler."
(9/Tevbe-20)

Onlar;
"Cahillerle asla tartışmazlar."
(25/Furkan-63)

Onlar;
"Kınayıcının kınamasından Hiçbir zaman korkmazlar."
(5/Maide-54)

Onlar;
"Emanetlerine ihanet etmezler."
(23/Mu'minun-8)
Onlar;
"Söz verdiklerinde sözünde dururlar."
(2/Bakara-177)

Onlar;
"Yetimin hakkını kesinlikle yemezler."
(4/Nisa-2)

Onlar;
"Yolda kalmışlara yardım ederler."
(2/Bakara-177)

Onlar;
"İnsanların kusurlarını affederler."
(3/Ali imran-134)

Onlar;
"Yalnızca Allah'a dayanıp güvenirler."
(58/Mücadele-10)

Onlar;
"Yeryüzünde Alçak gönüllü olarak yürürler."
(25/Furkan-63)

Onlar;
"Yoksulluk yüzünden evlatlarını öldürmezler."
(6/En'am-151)

Onlar;
"Hakk'ı bile bile gizlemezler."
(2/Bakara-42)

Onlar;
"İnananlara 'Sen Mü'min değilsin' demezler."
(4/Nisa-94)

Onlar;
"Namuslarını (ırzlarını) korurlar."
(23/Mü'minun-5)

Onlar;
"Anne Ve Babalarına öf Bile Demezler."
(17/İsra-23)

Onlar;
"Kötü zandan ve gıybetten kaçınırlar."
(49/Hucurat-12)

Onlar;
"Ahidlerine (Sözlerine) sadıktırlar."
(23/Mü'minun-8)

Onlar;
"Zekatlarını Hakkıyla Verirler."
(2/Bakara-177)

Onlar;
"Mü'minlere karşı alçak gönüllüdürler."
(5/Maide-54)

Onlar;
"Darlıkta ve bollukta da infak ederler."
(3/Ali imran-134)

Onlar;
"Gerçekten felaha kavuşanlardır."
(23/Mu'minun-1)

Onlar;
"Allah'ın ayetlerini az bir menfaatle değiştirmezler."
(3/Ali imran-199)

Onlar;
"Rasullerden hiçbirini birinden ayırt etmezler."
(2/Bakara-136)

Onlar;
"Ahirete kesin olarak inanırlar"
(2/Bakara-4)

Onlar;
"Allah’ın indirdiği kitaplara iman ederler"
(2/Bakara-4)

Onlar;
"Hidayete tabi oldukları için mahzun olmazlar"
(2/Bakara-38)

Onlar;
"Basiret sahibidirler"
(7/A’raf-201)

Onlar;
"Allah korkusundan titrerler"
(23/Mümimun-57)

Onlar;
"İhsan sahibidirler"
(16/Nahl-128)

Onlar;
"Namazlarını korurlar,devamlı kılarlar"
(23/Mümimun-9)

Onlar;
"Rablerinin ayetlerine iman ederler"
(23/Müminun-58)

Onlar;
"Temiz akıl sahibleridir"
(39/Zümer-18)

Onlar;
"Büyük günahlar ve hayasızlıktan sakınırlar,Öfkelendikleri zaman kusurları affederler"
(42/Şura-37)

Onlar;
"Haksızlığa karşı aralarında yardımlaşırlar,güç birliği ederler"
(42/Şura-39)

Onlar;
"Seher vakitlerinde bağışlanma dilerler"
(51/Zariyat-18)

Onlar;
"Rablerinin azabından korkarlar"
(70/Mearic-27)

Onlar;
"Şahidliklerini dosdoğru yaparlar"
(70/Mearic-33)

Onlar;
"Hidayet üzere olanlardır"
(2/Bakara-157)

Onlar;
"Muttakilerdir,Allahın çizdiği sınırları koruyanlardır"
(2/Bakara-177)

Onlar;
"Doğru olanlardır"
(49/Hucurat-15)

Şeytan Namaza Kaldırdı!


Namazın Dinimizdeki yeri ve önemi çok büyüktür.Namaz Dînin Direği, Îmânın Nûru,Mü'minlerin Mi'râcıdır.
Allahü teâlânın hoşnut olduğu bütün amellerin en faziletlisİ Namazdır.Namaz kılmayanın kalbi kararır.Namaz kılmak,bizim hiç bir işimizi aksatmaz. Hatta namaz kıldığımız zaman huzur bulup, işimizi,gücümüzü daha canla başla yapmaya gayret ediyoruz. Namazını kılan,kişi kul hakkından, haramdan korkar, vazifesini ihmal etmez.Rabbim hakkıyla,hakiki kılanlardan eylesin.Bir namaz kaçırdı diye bu kadar perişan olanlardan eylesin Rabbim, cümlemizi inşaAllah.

Şeytan Namaza Kaldırdı!

Bayezid-i Bistami Allah aşkında o kadar ileri ve ibadette o derece yüksekti ki,namaz kılarken Allah korkusundan göğüs kemikleri gıcırdar,yanında bulunanlar bunu duyardı.

Bayezid-i Bistami,bir gece çok uykusuz ve yorgundu.Bu yüzden uykusu çok ağırlaşmış,sabah namazına uyanamamıştı.Namazını kaza edip ağlayıp inledi,sel gibi göz yaşı döktü.O kadar çok tövbe istiğfar etti ki,üzüntü ve acıdan yanan kalbini sevince boğacak şöyle bir ses işitti:

-Ey Bayezid,bu günahını affettim.Pişmanlık ve ağlamanada,yetmiş bin namaz sevabı ihsan ettim.

Aradan birkaç ay geçtikden sonra yine uykusu bastırdı.Şeytan gelip,Bayezid-i Bistami'nin mübarek ayağından tutarak uyandırdı:

Kalk namazın geçmek üzere,dedi.Bayezid-i Bistami karşısında şeytanı görümce şaşırdı:

-Ey mel'un! Sen hiç böyle yapmazdın.Herkesin namazının geçikmesini,kazaya kalmasını isterdin.Şimdi nasıl olduda beni uyandırdın?

Şeytan şu cevabı verdi:

-Birkaç ay önce sabah namazını kaçırdığında,pişmanlığın ve üzüntün sebebiyle çok ağlayıp inlediğin için affedilmiş,ayrıca yetmiş bin namaz sevabı almıştın.Bugün okadar sevaba kavuşmayasın diye seni uyandırdım!

1 Ocak 2010 Cuma

Namaz insanı kılar" Kıl beni ey namaz.


Zaman puslu bir nehir gibi akıyor içinden. Kıyılarını bilmiyorsun. Nerede başladığını bilmiyorsun. Nerede bittiğini bilmiyorsun. Hangi yöne aktığını bilmiyorsun nehrin. Sadece akıyor, sadece akıyor. Çağıltısını duyuyorsun sadece. Yatağına kırgın gibi; bazen taşıyor, bazen duruluyor, bazen çekiliyor. Kimse kenarında kalmıyor bu nehrin; seni de içine çekiyor, sevdiklerini göğsüne alıyor, sevdalarını sürükleyip uzak denizlere döküyor.

İçine kıvrılıyor gibi zaman. Göğsüne sokulup aşklarına dokunuyor, acılarını dokuyor. Aklında hesapları yarım bırakıyor, kalbinde yaralar açıyor, tenini dağlıyor. Hüsran içinde hüsran büyütüyor. Hayâl köprülerinin altından geçiyor. Taştan hatıralarını okşuyor. Kıvrım kıvrım içinden akıyor. Sana dokunuyor zaman. Seninle tükeniyor.

İçinde kıvranıyor zaman. Seninle tükeniyor. Yağmur sularına hasret kumlar gibi kuruyor, eriyor. Bozuk saatlere aldanıyor. Şarkı sözlerine dolanıyor. Hülyâların göğsüne kanıyor. Yalancı şafaklarla oyalanıyor. Akşamları göllerde dinleniyor. Öğle vakitleri koşturuyor. Şehirlerin telaşında eriyor. Anlamsız duvarlara gölge olup sokuluyor. Düşen yaprakla sırdaş olup dertleniyor. İçinde ağlıyor zaman. İçinde kıvranıyor.

İşte sabah. Lâl dudaklı bir sevgili zaman. Alnından öpüyor her şafak. Gözlerini açtığın yerde buluyorsun kendini. İşte bir kez daha varsın. Var edilmişsin. Uykunun çatlaklarından sızıyor gibi nehir. Elinden tutuyor; taze bir güne yolcu ediyor seni Sevgili. Kendini unuttuğun yerde yeniden hatırlanıyorsun. Kendini unutturduğun demde yeniden insan oluyorsun. Uyanıyorsun. Uyanıyorsun. Göz kapaklarını açmaktan fazlasını yapıyorsun.

Anla ki sen kendine ait değilsin. Bir göz kapağının ardında yitebilirsin. Gecenin koynunda sevdiklerinden kopabilirsin. Zaman nehri ayırabilir teni tenden, canı bedenden. Pek zayıfsın. Pek kolay inciniyorsun. Seni yaralayan ne çok şey var. Kanadı kırık kuşlar önce senin kanadını kırıyor. Hüznün için bin bir bahane var. Uçurumlar önce seni yutuyor; hep dağların ardına savruluyorsun. Kerem seni arıyor, aslı sana özeniyor. Leylâ çölde seni arıyor; Mecnûn sana ağlıyor. Zaman seni senden alıyor. Sürekli uçurumlar açıyor göğsüne. Yangınlar sunuyor göğsüne. Dağlar dağlardan uzaklaşıyor. Kalplerden kalplere çöller büyüyor.

Elin bir şeye yetişmiyor; parmaklarının arasından dökülüyor an. Ömrün sevdalarına yetmiyor; batan şeyleri sevmiyorsun, sevemiyorsun. Sabrın kıl kadar; günü akşam edemiyor, akşamı sabaha yetiştirmiyor.

Vakit sabah. Gün seni bekliyor. Yüklerin ağırlaşacak. Belin bükülecek. Dünya seni çağırıyor. Ömrün azalacak. Zaman tenini yoklayacak. Ruhun sıkılacak. Şimdi, şu halde, elini eline veren, güneşi sana gönderen, yağmurları alnına değdiren sonsuz kudret sahibine hâlini arz etmeyecek misin? Şimdi şu halde, en ince dertlerini bilen, belli belirsiz fısıltılarını işiten, içinin de içini bilen sonsuz rahmet sahibinin huzuruna varıp içini dökmeyecek misin?

Bak seni bekliyor sevgilin. Yangınını ona sunsan, bütün yangınlar söner, ayrılıklara yol bulunur. Gözlerini ona aç, bir de onunla yan. Alnına serinliğini dokundur. Yaralarını onun yanında kanat. Onunla ağla. Ağla ki göz yaşlarına tek tanık olsun. Sevdalarını onun başucuna topla. Aşklarını çoğalt alnında. Ağla.

Kanayan kalbinden sızılar vursun yüzüne. Ellerin sevgilinin yüzüne koşsun. Dağ dağa kavuşsun. Çöller çöllerde kurusun. Yüzler yüzlere baksın. Sular sularda boğulsun. Yüzün sevdiğinin yüzünde kalsın. Ağla. Ağla ki zaman sana kalsın. Zaman içinde kıvrım kıvrım yol olsun. Sonsuzluğa uzansın. Ağla..

Sevgiline koş. Gecenin örtüsü dağılsın. Şafağın saçları çözülsün. Gönlünü rüzgâr alsın. Bütün küsmeler küsüşsün, yalnız kalsın. Kavga kavgaya tutuşsun; kalbinden vurulsun. Hüzün hüzne bölünsün; azalsın, sıfırlansın. Ağla. Ağla ki gurbet gurbeti gurbete göndersin. Ağla ki gözünün yaşı ırmağa karışsın.

İşte sabah. Zamanın nehri göğsüne sokuluyor. Anlamını sende arıyor. Yüzünü yüzünün ayinesinde seyrediyor. Alnına Rabbin ışıklar dokunduruyor. İşte seccaden. Alnını öpmeye geliyor. Secdeler seni uçurumlardan uçuruyor, Sevgili’nin diyarına taşıyor.

Lâl dudaklı bir sevgili yolunu gözlüyor. Zaman seni sensiz kılıyor. Namaz seni sen kılıyor. Namaz insanı insan kılıyor. “Namaz insanı kılıyor.”
'kıl beni ey namaz...'

Kıl beni ey namaz

Çöllerden topla hücrelerimi

Rahmetinin serinliğinde yıka kalbimi

Kıl beni ey namaz

Ruhumu secdede yeniden fısılda bana.

Şah damarı yakınlığından emzir yetimliklerimi.

Kıl beni ey namaz

Dağlar küçülsün, denizler taşsın, dağılsın kalabalıklar.

Rükû rükû doğrult eğriliklerimi.

Kıl beni ey namaz

İkiye bölünsün kalbim kıblenin şakağında.

Sevgilinin işaret parmağı değsin göğsüme.

Kıl beni ey namaz

Topla sevdalarımı kırık aynaların çatlaklarından.

Ömrüme ilikle seviçlerimi, firûze düşler düşür alnımın şafağına.

Kıl beni ey namaz

Tenim İbrahim gibi ateşe düşmüşken

Gül kokulu serinlikler değdir yüreğime

Kıl beni ey namaz

Günahın, isyanın, nisyanın kuytusunda büyüttüğüm pişmanlıklarımın yüzünü kaldır yerden.

Al karanlıklarımı, al karalıklarımı gözbebeklerinde yıka.

Kıl beni ey namaz.

İnsan kıl beni.

Doğru kıl.

Duru kıl

Diri kıl beni.

İnsan kıl bu bedeni.

Senâi Demirci

Resimli cuma Duası


Cumamız hepimize Mubarek olsun


Bugün cuma!Bir Cuma ve Bir Müslüman Bayramı daha..
Rabbim Yapacağımız ve Yaptığımız, Tüm Hayırlı Dualarımızı kabul Buyursun İnşAllah…
Cumamız Mübarek Olsun.Rabbim Cuma hürmetine, amellerimize ihlas, gönlümüze huzur,
hastalıklarımıza şifa nasip eylesin.Amin...