13 Eylül 2010 Pazartesi

Ölüm Anı - Ölüm Acısının Şiddeti ve Ölüm Anında Karşılaşılan Durumlar



Ölüm Anı - Ölüm Acısının Şiddeti ve Ölüm Anında Karşılaşılan Durumlar
) Ölüm Anı - Ölüm Acısının Şiddeti ve Ölüm Anında Karşılaşılan Durumlar


Kulun önünde ölüm zahmetinden başka ne azap, ne üzüntü ne de korku bulunmasa bile, sadece ölüm anındaki şiddet onun gecesini gündüzüne katıp düşünmeye ve ölüm için hazırlanmaya yeterli olurdu..Üstelik ölüm de her an onunla karşı karşıyadır..

Hayret edilecek durum şudur ki; bir insan kendisinin birisi tarafından biraz sonra dövüleceğini bilse, yiyeceği dayağın düşüncesi içinde hiçbir şeyden zevk almaz olur…Ölüm meleğinin her an kendisineölüm pençelerini saplamak üzere olduğunu bildiği halde bundan dolayı herhangibir korku ve üzüntüye düşmez..Bu gaflet içindeki şuursuzluğun tek nedeni kuşkusuz cehalet ve aldanmadır..

Ölüm acısını tatmayan kimseler, onu başka acılarla kıyaslayarak yahut başkasının ölüm anında çektiklerini görerek bunu idrak etmeye çalışır..Muhakkak ki, ruhsuz olan bir aza acı duymaz.Acıyı ve sancıyı duyanda, çeken de sadece ruhtur..Can çıkması bedeni değil doğrudan doğruya ruhu ilgilendiren bir acıdır ve bu acı ruhun bütün parçalarına sirayet eder..Ruh, bedenin her tarafını kapsamıştır.Ayağa bir diken batacak olsa, acısı sadece ruhun oradaki parçasına sirayet eder..Fakat yangın gibi tüm bedeni kapsayan acılar böyle değildir…Ruh tüm bedene yayıldığından yangında kalma gibi durumlarda tüm ruh bu acıyı duymuş olur..

Ölüm acısına gelince, bu doğrudan doğruya ruhun kendisine sirayet ettiği için, acısı hiçbirşey e benzemez..Bütün sinirlerden, damarlardan, adale, mafsal ve her kılın ucundan çıkarılan ruhun duyduğu acı; kılıç yarasından,testere ile biçilmekten, makaslarla doğranmaktan daha ağırdır..
Ölüm anında kulun bunca acı karşısında feryad-ı figan etmemesinin sebebi, ölüm acısının onun her tarafını kaplamış olup kendisinde imdat isteyecek derman bırakmamasındandır..
Ölüm anında dehşetten dolayı aklı karışır, dili tutulur, azaları dermandan düşer.Bu yüzden inlemeyi, yardım dilemeyi çok istediği halde, bunu yapması imkansızdır..Eğer biraz dermanı varsa, oda canı çıkarken göğüs ve boğazında hırıltıya benzer sesler çıkarır.Rengi, asıl yaratıldığı torağın rengine dönüşür.Göz kapakları açık olduğu halde tavana dikilir..Dudaklar sarkar ve dil içeri çekilir..Acı içine ve dışına yayılır..Her tarafı mosmor kesilir.Önce ayaklar sonra diz ve baldırlar…Böylece can boğaza gelinceye kadar acılar üstüne acılar eklenir..Her azanın, her parçanın ölüşünde elem üstün elem ve acı üstüne acı vardır..Can boğaza dayandığı zaman, işte o zaman..Kul bütün dünyalıktan gözünü çeker, kimseye bakmaz olur..Artık tövbe kapısıda kapanmıştır..O anda kendisiyle sadece hasret ve pişmanlık kalır…

kaynakça: ölüm ve ötesi ( İmam Gazali )

Azrail Ve ölüm



Azrail Ve ölüm

Azrail (as) melaikelerin büyüklerindendir ve diğer melekler gibi mümin ruhlara karşı çok şefkatli kafirlere karşı ise çok şiddetlidir.

"İyilerin ruhu hamurdan kıl çekmek gibi, kötülerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir."

Birinci olayda ruh yara almaz. İkinci olayda ise, yara alır ve delik deşik olmuş bir hale gelir. Aldığı bu yaralar kabir hayatı boyunca da ona azap çektirirler. Ruhu çekilmekte olan bir adam duyduğu acıyı şöyle terif etmiştir: "Gökler üstüme çökmüştür. Vücudum iğne deliğinden geçiyor gibidir."

Hz. Ka'b şöyle demiştir: "Ruhun çekilmesi olayında sanki her tarafı dikenli bir çubuk hastanın ağzından içine sokulur ve dikenli dallar onun damarlarına yayılırlar. Daha sonra da kuvvetli bir adam bu çubuğu çekip çıkarır."

Ruhun çekilmesi sırasında ölüm meleği de görülür. Bu melek, ölenin itikat ve amellerine göre değişik surette gelir.

Mesela elektrik bir olduğu halde lambada ışık olarak görünür, elektrikli sobada ateş olarak görünür, buzdolabında soğuk olarak tezahür eder. Öylede Hz. Azrail (as) ruhun mahiyetine göre belirir. Tıpkı elektriğin girdiği alette değişik tezahür etmesi gibi. Eğer kişi müslüman olarak yaşamışsa Azrail (as) ona ışık gibi görünür. Yani nurani olarak görünür. Eğer kafir veya günahkar olarak yaşamışsa derecesine göre ateş gibi veya buz gibi o kişinin ruhunu alır. Yani insanın fıtratı nasıl ise Azrail (as) ona o şekilde gözükecektir.

Rivayete göre İbrahim (A.S.), ölüm meleğine; "Bana kötü insanların ruhunu aldığın surette görün." dedi. Melek: "Sen bu sureti görmeye dayanamazsın." dedi ise de İbrahim (A.S.) ısrar ederek: "Dayanırım." dedi. Azrail (A.S.) ; "Yönünü dön." buyurdu. İbrahim (A.S.) döndü ve Azrail (A.S.) 'i görünce, onu kapkara, saçı sakalı karışmış, pis pis kokar, siyah elbiseli, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette gördü. Buna dayanamayarak düşüp bayıldı. Ayılınca Azrail (A.S.) 'i eski suretinde gördü ve ona: "Bir günahkara, senin suratını görmek yeter. Başka bir azap ile karşılaşmasa da senin o suratın azap bakımından onun için yeterlidir." dedi. İbrahim (A.S.) bu sefer: "Bana iyilerin ruhlarını aldığın surette görün." dedi ve meleği güzel bir surette görünce de: "İyiler için mükafat olarak seni bu surette görmeleri yeterlidir." demiştir.

İşte asilerin karşılaşacağı ve itaat edenlerin kurtuldukları zorluklar bunlardır. Allah-u Zülcelal'e itaat edenler Azrail (a.a.) 'i en güzel surette görürler. Amel defterlerinin kapatıldığı son anda, ölenin amelini yazan iki melek de ona görünürler. Ölen iyi kimse ise melekler ona: "Allah-u Zülcelal seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bizi salih ameller yazmakla meşgul ve mutlu ettin." derler. O kötü kimse ise, melekler ona: "Allah-u Zülcelal seni şerle cezalan-dırsın. Sen bizi kötü şeyler ve günahlar yazmakla meşgul ve mutsuz ettin." derler.

Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz ni'met ve azap göreceğini öğrenmedikçe ve cennet ya da cehennemdeki yerini seyretmedikçe ölmez." (İbn Ebi'd-Dünya)
selametle.

5 Eylül 2010 Pazar

Bu Gecenin Kadrini Bilin Ki, Allâh (C.C.)'da Sizin Kadrinizi Bilsin



Bu Gecenin Kadrini Bilin Ki, Allâh (C.C.)'da Sizin Kadrinizi Bilsin

“Kadir Gecesi neden bin aydan hayırlı?”, “Melekler bu gece dünyaya nasıl iner?” ve “Kadir Gecesi nasıl geçirilmeli?” Kadir Gecesi hakkında bilmek istediklerinizi 10 soru ve cevabında bulabilirsiniz.



Bu gece ismini nereden alır?
Kadir Gecesi “kadr” kelimesinden gelir. Yani o gecede bir kadirşinaslık rûh ve manası parıldamaktadır. Öyle ise o gecenin kadrini bilin ki, kadriniz bilinsin. Ayrıca Allâh (cc)’ın fevkalâdeden ihsanının verildiği şeyler de olabilir bu gecede. Tıpkı ulûfe gibi... Bu gece, bin aydan hayırlı olmasına gelince, bu kesretten kinayedir ve herkes için de söz konusu değildir, belki her geceyi kadir bilenler içindir. Sanki o, her geceyi ihyâ etmiş de, bu gecede bardağı taşıran rahmet damlayıvermiş... Derken kul, damla ile deryaya ermiş gibi...



Kadir Gecesi’nin bin aydan hayırlı olması ne demektir?
Kur’ân-ı Kerim’de bu gecenin faziletini belirten müstakil bir sûre vardır. Bu sûrede yüce Rabb’imiz şöyle buyuruyor: “Doğrusu biz Kur’ân’ı Kadir Gecesi’nde indirmişizdir. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rab’lerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. “ (Kadir Sûresi, 97/ 1-5)



Kadir Gecesi’nin hangi günü olduğu belli midir?

Kadir Gecesi’nin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olduğu tercih edilmiştir. Hz. Peygamber (sas) bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiş; ancak “Siz Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız.”
(Buhârî, Leyletü’l-Kadir, 3) buyurmuştur.



Kadir Gecesi’nde dünyaya melekler nasıl iner?

Kadir Gecesi, semavî tâkların kurulduğu, sultanların gelip geçtiği ve meleklerin kutladığı gecedir. Bu gecede melekler grup grup sinerler. Kadir Sûresi’nde bu iniş anlatılırken, zorluk ifade eden bir fiil sigası (kip) kullanılır: “Tenezzelü” yani o kadar çok melek, o kadar ciddi bir arzu ile iner ki, hep birlikte bir turnikeden geçiyorlarmış gibi bir sıkışıklık ve zorluk yaşanır. Ve bu iniş şafak atıncaya kadar devam eder. Ayrıca Kadir; değer, kıymet ve ölçü mânâlarına da gelir. Bu kelimenin kudretle de münasebeti vardır. Allâh, nasıl ahirette hikmetinden daha çok kudretiyle muamele eder; öyle de Kadir Gecesi’nde de hikmetten daha çok kudret hakimdir. O gecenin kadrini bilenlere İlâhî varidat dolu dolu gelir; hem de ahirette müminlere mükâfat verilmesi ölçüsünde gelir. Bunları elde etmek için, Kadr’in kıymetini bilmek, semâvî vericilerden yağan vâridâtı alabilmek için Kadir Gecesi’ni bir alıcı gibi kullanabilmek gereklidir. Bu gecede, insan melekî yanının inkişafıyla, meleklerle şu veya bu şekilde temasa da geçebilir.



Bu gece neden gizli tutulmuştur?

Allâh Teâlâ birtakım hikmetlere dayanarak Kadir Gecesi’ni ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunlar: Cuma günü içerisinde duanın kabul olacağı saat; beş vakit içerisinde salât-ı vusta; İlâhî isimler içerisinde İsm-i Azam; bütün taatler ve ibadetler içerisinde rızay-ı İlâhî; zaman içerisinde kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Bunların gizli tutulmasından maksat müminlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allâh’a ibadet ve taat içerisinde olmalarını sağlamaktır. Müminler bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemeli, ibadet ve taatle değerlendirmelidir. Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
“Kim Kadir Gecesi’ni, faziletine inanarak ve alacağı sevabı Allâh’tan bekleyerek ibadet ve taatle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.”
(Buhârî, Kadir, 1).



Günaha kefaret olacak namazın Kadir Gecesi ile bağlantısı nedir?

Cenab-ı Hakk dilerse her namazda günahları affedebilir. Ancak kul, günahının ızdırabını, yirmi dört saat gönlünde duymalıdır ki, bu, o günahların affına ciddi bir davetiye olsun ve o gün işlenen günahlara mukabil, yine o gün dolu dolu tevbeyle geçsin.. ve kul, bu tevbenin kabulünü o günün bütün namazlarında arasın; arasın ve bulmaya çalışsın. Her gününü böyle geçirenler için, bu şuurla namazın eda edilmesi de ayrı bir lütuf olsa gerek. İşte namazın bizzat isimlendirilerek söylenmemesinde bir de böyle bir nükte var! Nasıl ki, Ramazan içinde Kadir Gecesi, cuma içinde duâların makbul olduğu vakit gizlidir ve bununla da bütün Ramazan ayının ve bütün cuma gününün değerlendirilmesi hikmeti gözetilmiştir. Bunun gibi, günaha kefaret olacak namaz da gizli tutulmuştur ki, insan her namazında bunu arasın ve namazını bu duygularla eda etsin. Neticede de, namazlarından herhangi birinde kefaret meyvesini devşirmiş olsun.



Kadir Gecesi'sini ihya edenin ömrü uzar mı?

Cenab-ı Hak insanın yaptığı şeyleri bereketlendirip nemalandırarak o insanın hayatını uzun bir ömür yaşamışçasına bereketlendirebilir. Şayet ömrün uzaması esprisi, insanın ahiret hesabına yönelik kazancıyla değerlendiriliyorsa, bu durumda insan ahiret adına çok kazanmış demektir. Mesela bunlardan birisi Kadir Gecesi’dir ki, bin aya bedel olduğu ifade ediliyor. Eğer insan o gecede, o İlahî teveccühü yakalarsa, sanki seksen sene yaşamış gibi olur. Bu, o insanın ömrü uzasaydı ve seksen sene de yaşasaydı işte o kadar sevap kazanacaktı demektir. Sadakanın, hasenatın, sıla-i rahimin ömür uzatması da bu şekilde olabilir.



Kadir Gecesi Bedir Savaşı’yla aynı güne mi tevafuk etmiştir?

Bu hususta kesin bir şey söylemek mümkün olmasa da, Bedir Savaşı, Kadir’e tevafuk etmiş olabilir. Kadir Gecesi’nin geceler içinde ayrı bir yeri olduğu gibi; Bedir Savaşı’nın İslam tarihinde, Bedir ashabının sahabe arasında ve Bedir’e iştirak eden meleklerin de bütün melekler arasında husûsî bir yeri vardır.



Hakikati müşahede eden her veli Kur’an’ı bütünüyle görebilir mi?

Levh-i Mahfuz’da Kur’an’ın bir yeri vardır. Çünkü Kur’an Kadir Gecesi’ne kadar Levh-i Mahfuz’daydı. Ona ancak nazarı oraya ulaşanlar muttali olabiliyordu. Esasen Levh-i Mahfuz’u, hakikati müşahede edebilen ve nazarı oraya ulaşan her veli, Kur’an’ı orada bütünüyle görüp mütalaa edebilir.



Kadir Gecesi nasıl geçirilmeli?

Kadir Gecesi’ni, namaz kılarak, Kur’ân-ı Kerim okuyarak, tevbe, istiğfâr ederek ve dua yaparak değerlendirmeli. Üzerinde namaz borcu olanların nafile namazı kılmadan önce hiç değilse beş vakit kaza namazı kılmaları daha faziletlidir. Kazası yoksa nafile kılar. Süfyan-ı Sevrî: “Kadir Gecesi dua ve istiğfar etmek namazdan sevimlidir. Kur’ân okuyup sonra dua etmek daha güzeldir.” (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 313) demiştir. Hz. Aişe validemiz demiştir ki; Rasûlullah (sas)’e: “- Ey Allâh’ın Rasûlü! Kadir gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?” diye sordum. Rasûlullah (sas):

“- Allâhümme inneke afüvvün tühıbbü’l-afve fa’fu annî: Allâh’ım sen çok affedicisin, affı seversin, beni affet.” diye dua et, buyurdu (Tecrîd-i Sarih Tc. VI, 314).
Bu gecenin öyle bir anı vardır ki o anda yapılan ibadet ve dualar mutlaka makbul olur. Bu önemli anı yakalamak için gecenin bütününü tevbe ve istiğfar ile geçirmek gerekir. Gecenin bütününü ibadetle geçiremeyenler en azından teravihten sonra bir miktar oturup dua etmelidirler.



Yatsı namazı cemaatle kılınmalı

Allâh Resulü (sas) bu geceyle ilgili olarak bizlere şunları söyler: “Kim inanarak ve sırf Allâh rızası için Kadir Gecesi’nde kalkarsa geçmiş günahları bağışlanır.” buyurur. Demek ki, bu geceyi değerlendirmenin birinci şartı kalkmak, yani gafletle geçirmemektir. Allâh Resulü (sas) namaz kılmış, Kur’an okumuş, dua ve tefekkürde bulunmuştur. Yine Allâh Resulü (sas): “Kadir Gecesi yatsı namazında cemaatte hazır bulunan ondan nasibini almıştır.” buyurur.



Bir ayet - "O geceyi bilir misiniz?"

Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rabb’lerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.
(Kadir, 1/5)

Bir hadis - "Bir ömre bedel gece"

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e ümmetinin ömrü gösterilmiş. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm), önceki ümmetlerin ömrüne nispetle kısa olduğu için, amelde onların uzun ömürde işlediklerine yetişemezler diye bu ömrü kısa bulmuş. Bunun üzerine Cenab-ı Hak bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni vermiştir.

Kadir geceniz mübarek ve hayırlara vesile olsun İnşAllah...
Dualarda buluşmak ümidiyle...

4 Eylül 2010 Cumartesi

Ramazan-ı şerifin her saniyesi, büyük devlet,büyük nimettir




Ramazan-ı şerifin her saniyesi, büyük devlet, büyük nimettir

Huzur ayı, rahmet ayı, mağfiret ayı olan mübarek ramazan-ı şerif ayı geldi ve geçiyor.
Allahü teala hepimizi, ramazan-ı şerifin şefaatine nâil eylesin, bereketlerine ve faziletlerine kavuştursun, ramazan-ı şerifde afv ve mağfiret edilen ve cehennemden azad olunan kullarından eylesin inşallah.

Büyüklerimiz ramezân-ı şerif ayında dua ederlerken; "Ramezan-ı şerifin şefaatine nâil eyle, ramezan-ı şerifde afv ve mağfiret eddiğin, cehenneminden azad eddiğin kullarından eyle" diyerek dua ederlerdi. Onun için, dua ederken dahi, büyüklerimizi numune almalıyız. Sevgi bunu icabettirir. İnsan sevdiği ile beraber olacaktır. İnşallah cenab-ı Hak bize sevdiklerine kavuşmayı ve sevdikleriyle beraber olmamızı nasib etsin inşallah. İmam-ı Rabbani hazretleri mektubatta buyuruyorlar ki, eğer Allahü teala bir kuluna sevdiği bir kulunu tanıştırdıysa, Allahü teala sevdiği bir kulunu bir kuluna sevdirdiyse, ona her şeyi vermiştir. Hiç bir şeyi noksan bırakmamıştır. Büyükler buyuruyorki; “Ehl-i sünnet itikadı çok kıymetli bir cevherdir. Allahü teala bu kıymetli cevheri çöpe atmaz... Ancak kıymetli kalblere koyar.”

Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce müslüman afvolur, âzâd olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mübârek ayda Onun şânına yakışacak, kulluk yapmağı ve Rabbimizin râzı olduğu, beğendiği yolda bulunmağı, hepimize nasip eylesin! Âmîn. Müslüman akıllı tüccar gibi olmalıdır, ne yaptığını bilerek yapmalıdır.

Büyüklerimiz buyuruyorki, Ramazan-ı şerif 30 gün bayramdır, üç gün değil. Çünki bunun her gün ve gecesinde binlerce onbinlerce müminler afv olur. Öyle bir afv ayıdır bu ay... Ne mutlu, Allahu tealaya hamd olsun ki, Ehl-i sünnet itikadı üzere bu ayı ramazan-ı şerif ayı olarak idrak etmemizi bize nasip eyledi. Ramazan-ı şerif ayının kıymetini hepimiz çok iyi anlayıp ve idrak ederiz inşallah. Allahü teala bu ümmeti afv etmek istemeseydi, ramazan ayını yaratmazdı. Ramazan-ı şerif ayını Allahü teala bu ümmeti afv etmek için yaratmıştır. Bu ay Allahü tealanın bize hususi ihsanıdır. Ramazan ayı, nimetlerin en büyüklerindendir. Afvın, mağfiretin pekçok olduğu bir aydır. Bir günü, bine bedeldir, hele içinde bir de, bin aya bedel olan kadir gecesi vardır. Bir ayın tamamı, yani ramazanın her günü bayramdır; çünki her gün binlerce, yüz binlerce müslüman afva uğruyor, cennete gidiyor. Bu öyle mübarek bir aydır ki, bütün senenin pisliğine kefarettir ve mutlaka temizleyicidir. Orucunu tutan mümin, bayram sonuna kadar tertemiz olur. Bayramdan sonra, kirli havaya bağlı olarak yine kirlenmeye başlıyor. Bu kirli hava, salihlere de bulaşıyor. Çünki hava kirlenirse, bundan herkes rahatsız olur. Şimdi manevi hava çok kirli, temiz kimse bile, sokağa çıktığı zaman, bu kirli havayı teneffüs ettiği için kalbi kararır. Havanın kirliliği, haram ve helallerin karışmasından olmuştur. Eskiden haramlar ve helaller ayrıydı. Şimdi karmakarışık oldu.

Peygamber efendimiz, (Bir hurmayla iftar ettirene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de, bu sevab verilecektir. Bu ay öyle bir aydır ki; ilk günleri rahmet, ortası afv ve mağfiret, sonu da cehennemden azat olmaktır. Bu ayda dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar, bu ayda çok kelime-i şehadet söylemek ve istiğfar etmektir. Diğer ikisini de zaten her zaman yapmamız lazımdır. Bunlar da, Allahü teâlâdan cennetini istemek ve cehenneminden ona sığınmaktır) buyurdu.

Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye kitabında buyuruluyorki, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" efendimiz; Şa'bân ayının son günü hutbede buyurdu ki: (Ey Müslimânlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece [Kadr gecesi], bin aydan dahâ fâidelidir. Allahü teâlâ, bu ayda, hergün oruc tutulmasını emr etdi. Bu ayda, geceleri terâvîh nemâzı kılmak da sünnetdir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, başka ayda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay, sabr ayıdır. Sabr edenin gideceği yer cennetdir. Bu ay, iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda mü'minlerin rızkı artar. Bir kimse, bu ayda, bir orucluya iftâr verirse, günâhları afv olur. Hak teâlâ, onu cehennem ateşinden âzâd eder. O oruclunun sevâbı kadar, ona sevâb verilir).

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Allahü teâlâ Ramazan ayında günah işlemeyi terkeden kimsenin, onbir aylık günahını mağfiret eder.”
“Dikkatli olun! Ramazan ayındaki sevap ve günahlar katlarıyla yazılır. Ramazanda çok namaz kılınız! Çok Kur’ân-ı kerîm okuyunuz! Çünki ramazan ayında okunan kur’ân-ı kerîmin her harfi için, Cenâb-ı Hak, cennet bahçelerinden bir bahçe ihsan eder.”
“Ramazana çok hürmet etmelidir. Onun rahmeti müminleri sevindiricidir. O öyle bir aydır ki; ilk günleri rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulmaktır.”
“Eğer kullar, ramazan-ı şerîf ayındaki fazilet ve ihsanları bilselerdi, bütün senenin ramazan olmasını isterlerdi. Çünkü bunda çok sevap vardır.”
"Ramazan ayının gelmesine sevineni, Allahü teâlâ, kıyâmet gününün korkusundan muhâfaza eder."
"Ramazan ayının gündüz ve gecesinde kur'ân-ı kerîmden bir âyet okuyana, her harfi için bir şehit sevabı verilir."
"Ramazan-ı şerîfe hürmet eden, Allahü teâlâya hürmet etmiş olur."

İki arkadaş varmış, biri şehit düşmüş, diğeride birkaç sene sonra vefat etmiş. O, sonra vefat eden adam önce şehit düşenden daha çok derecelere kavuşmuş, daha büyük makamlar elde etmiş. Bu nasıl olur diye şaşırmışlar... meğer ki, bunun üzerinden altıbin rekat namaz ve iki tane ramazan ayı geçmiş. Yani bu hayatta kaldığı sürede ramazan ayı geçti, o adam ecir ve sevabı yönünden o şehitin kazandığı sevaptan daha çok sevap kazandı. ... Dolayısıyle Ramazan-ı şerifin her saniyesi, her dakikası, her günü büyük devlet, büyük nimettir.

Allahü tealaya emanet olunuz efendim.

Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cuma gününü tebrik ederiz, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.

Ali Zeki Osmanağaoğlu

Gözlerimi kapayıp, derin düşünüyorum,
hayâlimde, rûhumda, bir Işık görüyorum.
Kalbleri pak eden, bakışlar önündeyim,
fakat bu, rü’yâ değil, bilmiyorum nerdeyim.

Sevdamız bu Işığadır, rûhların tek matlûbuna...
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?

Doğrusu bu cihanda, başkaca Işık yoktur,
Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur.
Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur.
Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur.

Bu Işık kavuşturmuş , âşıkları ma’şûka...
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?

Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez,
boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez.
Hakire sükut düşer, karga nağme edemez!
Sizi meth-ü senaya, diller kafi gelemez.

Sevenlerin ne yapsın, zulmet dolu dünyada...
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?

Ardınızdan yetim kaldı ciğerpareleriniz,
yüreği parçalanan aşıklar sizin sevenleriniz.
Kararan gönüllere ilim meşalesiydiniz,
İlim, takva ehlinin şüphesiz reisiydiniz.

Unutulmayan nursunuz, ehl-i sünnet yoluna.
Yürekler dayanır mı Sizden ayrı kalmağa?

(Huzur Pınarı Mail Grubu)