“GÖNÜL” ol… etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
“GÖNÜL” ol… etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ocak 2010 Pazartesi

Ey gönül, “GÖNÜL” ol!…

Gönül” ol

Hz. Mevlana “Mesnevi”sinde şöyle diyor:

“Müminlerin müminliklerinin belirtisi, gönüllerinin kırıklığı ve mağlubiyettir, alt oluştur.

Fakat müminlerin alt oluşlarında bile bir güzellik vardır.

Sen miski ve anberi (güzel kokular) kıracak olursan, dünyayı onların güzel kokuları ile

doldurmuş olursun.”

Mağlubiyetimi zaferlerin en güzeli belledim. Bildim ki, lginin getirdiği acı, kalbimi saran katılıkları


kıracak ve onun içindeki gönül ortaya çıkacaktır.


(Gönül, sevgiyi içinde taşıyan kalp demektir.) Ne güzel, bir gönüle sahip olmanın mutluluğunu


yaşayacağım. Yenilgime bakıp bana acıyanlar, bilmiyorlar ki, asıl acınması gereken kendileridir.

Kokuların en güzeli gönül kokusudur; çünkü o koku, Rabbin kokusudur. O kokuyu mükellef


sofralarda, son model araçlarda, villalarda, yalılarda bulamazsınız. O koku, kırık gönüllerde, mağlup ruhlarda bulunur.


O kokunun izini sürmek için nice canlar düştü yollara. Kimileri çölleri mekan edindi, kimileri de dağları, ovaları.

O koku, kimi zaman bir çöl rüzgarına binerek geldi, kimi de mağaralardan fışkırdı vadilere.

O kokuyu duyanlardan bazıları, misk geyiği gibi, kendini uçurumdan aşağı bıraktı. Yıllar yılı


mağaralarda alnı secdelere çakıldı, kimilerinin de.

Evime geliyorum, belki duyarım o kokuyu diye. Evinin bir köşesinde o kokudan bir kitle


bulunuyorsa, ne mutlu sana. “Mutluluk” diyordun, işte mutluluğun sırrı bu kokudur.

Bu koku diriltici kokudur; bu koku, var edici kokudur.

Kır kibir bardağını, çal yere umutsuzluk testini. Katran yürekli insanlardan uzak dur. Yenilgini


önemse. Göreceksin ki, gönül miskin çevreyi tutacak, nice canlar o kokuyla dirilecek.

Oysa, kokularımız diriltici değil, bilakis öldürücü. “Zafer”imizi kutlamak için bize yanaşanlar, zift


dolu yürekliğimizin iğrenç kokularına maruz kalıyorlar.

Mağlubiyetimize yanaşan yok. Dost, mağlubiyetin doğurduğu çocuktur. Düştüğün zaman kalbine


eğil, orda dostun kokusunu duyacaksın..

Ey varlık hapsinde, etrafını altınlarla, gümüşlerle donatmaya çalışan kalp. Sonra sen nasıl


kırılacak ve “gönül” olacaksın.

Kimi zirveye tırmanınca mutlu olur, kimi de kuyuya düşünce.


Nemrut, “tanrı”yı vurmak için göklere yükselmiş ve “ululuğunu” ilan etmişti. Yusuf ise kuyuda


ermişti sonsuzluğun sırrına. Nemrut, bir topal sineğe rezil olmuştu,


Yusuf ise Mısır’a sultan. Biri, kırılmayan, taş kalbe k düşmüştü; öbürü kırık kalbinin


derinliklerinde manalar devşirmişti. Birinin kokusu “


Nemrut” diye kokuyordu, diğerinin kokusunu sabah rüzgarı, “Yusuf Yusuf” diye bütün aleme


dağıtıyordu.

Ey gönül, sen hiç kuyuya düşmemişsen, sana “Yusuf” nasıl diyeyim?

Ey gönül, sen hiç secdede miraca vasıl olmamışsan, sana Ahmed’in kokusu nasıl ulaşsın?

Ey gönül, sana sıra sıra çarmıhlar dizilmemişse, İsa nefesinin diriltici kokusunu doya doya içine


çekebilir misin?

Ey gönül, başın yere düşmemişse, Hüseyni zaferler seni nasıl selamlasın?

Ey gönül, senden önceki kırık gönüllerin şifresini çözememişsen, cennet kokularını nasıl


duyarsın?

Ey gönül, sana deli desinler, divane, mecnun desinler; sana mağlup desinler, lginin zillet içindeki


çocuğu desinler. Fakat ey gönül, sana, zaferin sarhoşu demesinler. Sana, “kalbini kıramadı”


demesinler.

Ey gönül, haydi lgini mübarek kıl. Kır kalbini ve “gönül” ol. Kokular devşir cennetten; hatta daha


ötelerden.

Ey gönül, “GÖNÜL” ol!…

Dr.Ali Taşcı