13 Temmuz 2021 Salı

Zilhicce ayının ilk 10 gününde yapılacak faziletli zikir ve dualar

 *ALLAHU TEALANIN İSA (AS) ZÜLHİCCENİN İLK 10 GÜNÜNDE HEDİYE  ETTİGİ 5 ZİKRİN OKUNUŞU VE FAZİLETLERİ*


*Allah-u Teala İsa (As)'a 5 dua hediye etmiş,Cibril (As) bu zikirleri 10 günlerde getirmiş ve:*


*"Ey İsa!Bu beş duayla duada bulun.Zira Allah-u Teala nezdinde,bu On Günün ibadetinden Daha Sevgilisi Yokdur."*


🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀


*1.ZİKRİN FAZİLETİ*


▪️Birinci Zikri 100 kere okuyan kimsenin ameli gibi bir amel o gün yer halkından hiç birine yazılmaz.O kul kıyamet günü en fazla hasenatın sahibi olur.


*1.ZİKRİN OKUNUŞU*


*LÂ İLÂHE İLLALLAHÜ VAHDEHÛ LÂ ŞERÎKE LEH.LEHÜL MÜLKÜ VE LEHÜL HAMDÜ YUHYÎ VE YÜMÎTÜ BİYEDİHİL HAYRU VE HÜVE ALÂ KÜLLİ ŞEY'İN GADÎR.*


🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀


*2.ZİKRİN FAZİLETİ*


İkinciyi 100 kere Okuyana Allah-u Teala Bir Milyon Hasene yazar.O kadar da günahlarını siler.ve Onun Cennette 10 bin derecesi yükseltilir.


*2.ZİKRİN OKUNUŞU*


*EŞHEDÜ EL-LA İLÂHE İLLALLÂHÜ VAHDEHÛ LÂ ŞERÎKE LEHÜ İLÂHEN VÂHİDEN SAMEDEN LEM YETTEHIZ SÂHİBETEV VELÂ VELEDÂ.*


🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀


*3.ZİKRİN FAZİLETİ*


▪️Üçüncüyü 100 kere Okuyana  Gelince Gökten 70 Bin Melek,Elleri Açık bir Vaziyette inerler. bu zikri yapanlara salat ve rahmet yağdırırlar.


*3.ZİKRİN OKUNUŞU*


*EŞHEDÜ EL-LÂ İLÂHE İLLALLÂHU VAHDEHÛ LÂ ŞERÎKE LEH.LEHÜL MÜLKÜ VE LEHÜL HAMDÜ YUHYÎ VE YUMÎTÜ VE HÜVE HAYYÜL-LA YEMÛTÜ BİYEDİHİL HAYRU VE HÜVE ALA KÜLLİ ŞEYİN GADİR*


🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀


*4.ZİKRİN FAZİLETİ*


▪️Dördüncüyü 100 kere  Okuyanın bu zikrini bir melek alıp Rahmanı Teala'nın huzuruna koyar.Rahmanı Teala O anda Onu Okuyana Nazar Buyurur.Allahu Tealanın kendisine bir defa tecelli buyurdugu kişiye asla  bedbaht olmaz.


*4.ZİKRİN OKUNUŞU*


*HASBİYALLAHU VE KEFA.SEMİALLÂHU LİMEN DEÂ.LEYSE VERÂ-ALLÂHİ MÜNTEHÂ.*


🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀


*5.ZİKRİN FAZİLETİ*


▪️Beşincisi ise Bana Ait bir Duadır.Onun Sevabının Açıklamasını Yapmam İçin Bana İzin Verilmemiştir.


*5.ZİKRİN OKUNUŞU*


*ALLÂHÜMME LEKEL HAMDÜ KEMA TEGULÜ*


*VE HAYRAM MİMMÂ NEGULÜ*


*ALLAHÜMME LEKE SALATİ VE NÜSÜKİ VE MAHYAYE  VE MEMÂTÎ VE LEKE RABBİ TÜRASİ*


*ALLÂHÜMME İNNİ EUZÜ BİKE MİN AZABİL GABRİ VE MİN ŞETATİL EMRİ*


*ALLÂHÜMME İNNİ ES-ELÜKE MİN HAYRİ MA TECRİ BİHİRRÎHU*

28 Ekim 2020 Çarşamba

Rızık bolluğu için okunacak bir salavat

 Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi adede in’amillahi ve ifdalih*

KEVSER HAVUZUNDAN KANA KANA İÇMEK İSTEYENLERİN OKUYACAĞI SALAVAT

 Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ve evladihi ve ezvacihi ve zürriyyetihi ve ehli beytihi ve asharihi ve ensarihi ve eşyaıhi ve muhıbbihi ve ümmetihi ve aleyna meahüm ecmeıyne ya erhamerrahımiyn.

7 Mart 2013 Perşembe

Gül Yüzlüm özlemim Bitmiyor...

Gül Yüzlüm özlemim Bitmiyor...

Fotoğraf: Gül Yüzlüm özlemim Bitmiyor...

--------------------------------------------------------------------------------

Şu sıcak çöllerde bir kum tanesi
Olsaydım ayağın bassaydın bana
Gözyaşım vuslatın son bahanesi
Gül yüzlüm; özlemim bitmiyor sana

Selavat ettikçe gözlerim dolar
Ey ezelde mevcut, ebeddeki yâr
Mecnun olup gezsem hep diyar diyar
Ey Nebim; özlemim bitmiyor sana

Gülden hastır kokun burnumda tüter
Aklım Medine’ de, korkarım yiter
sen ''Ümmet'' dedikçe varlığım titrer
Resulüm; özlemim bitmiyor sana

Geceler gün olmaz düşümdesin sen
Her irkilişimde işimdesin sen
İçtiğim suyumda aşımdasın sen
Ey Nebim; özlemim bitmiyor sana

Kalbim çırpınıyor andıkça seni
Rabbim şefâtinden ayırma beni
Aklımı devşirdim ben yeni yeni
Resulüm; özlemim bitmiyor sana

O kutlu beldene bir gelebilsem
Nur cemalin ile aşk alabilsem
Kevser havuzunda pul olabilsem
Gül yüzlüm; özlemim bitmiyor sana

Sultanım aşkınla yandıkça yandım
Bir Rabbime bir de sana inandım
Sanmasınlar sakın dünyaya kandım
Ey Nebim; özlemim bitmiyor sana

Resulüm; özlemim bitmiyor sana...
Şu sıcak çöllerde bir kum tanesi
Olsaydım ayağın bassaydın bana
Gözyaşım vuslatın son bahanesi
Gül yüzlüm; özlemim bitmiyor sana

Selavat ettikçe gözlerim dolar
Ey ezelde mevcut, ebeddeki yâr
Mecnun olup gezsem hep diyar diyar
Ey Nebim; özlemim bitmiyor sana

Gülden hastır kokun burnumda tüter
Aklım Medine’ de, korkarım yiter
sen ''Ümmet'' dedikçe varlığım titrer
Resulüm; özlemim bitmiyor sana

Geceler gün olmaz düşümdesin sen
Her irkilişimde işimdesin sen
İçtiğim suyumda aşımdasın sen
Ey Nebim; özlemim bitmiyor sana

Kalbim çırpınıyor andıkça seni
Rabbim şefâtinden ayırma beni
Aklımı devşirdim ben yeni yeni
Resulüm; özlemim bitmiyor sana

O kutlu beldene bir gelebilsem
Nur cemalin ile aşk alabilsem
Kevser havuzunda pul olabilsem
Gül yüzlüm; özlemim bitmiyor sana

Sultanım aşkınla yandıkça yandım
Bir Rabbime bir de sana inandım
Sanmasınlar sakın dünyaya kandım
Ey Nebim; özlemim bitmiyor sana

Resulüm; özlemim bitmiyor sana...

Kabul görür mü Hicretim toprağında ...



Kabul görür mü Hicretim toprağında ...
Bir nefeslik rahmet ile makamında huzura ersem
  Kabul görür mü dualarım mizanda/Âbir-i Sebil'İm ..
GüzergahıNda gönlüNe yoldaş olsam...
Bir kez Can'a gülüşünle nurlara gark olsam ..
En vakitsiz An'da "melek-ül mevt'' e buyur emanet-i Can desem..
Kabul görür mü Şehadetim cihanda .. Alem-i yangında Elemim...

Herdem yetimliğinle liğme liğme edilsem..
Bir bakışınla divane gibi alemde dönsem ...
Kabrimde sual ederken Münker ve Nekir..! İsmini sayıklasam ..
Kabul görür mü Arz-ı talebim Arş'Da ... Azab-ı Nar'ım ...
Adevetin sardığında alemden azad olsam

Sukutun mührünü kalbe vursan Lal olsam ...
Güneş bir arşın başüstündeyken Mukarrabun'a selam etsem
Kabul görür mü mukaddesi arş'da ....
Ey Benim eşiğinde divane olduğum Dildar ..
Ey Benim Can-ı Sen Sen die eskittiğim ..
Ey Benim ezelden ebede Gönlümün Şahı ..
Kabul et Ümmetim diYe bu acizi .. Kabul et....
  - E. SÖNMEZ -

Arafat’ta buluşalım seninle yâr!

 

 Arafat’ta buluşalım seninle yâr!
Mescid-i Aksâ’da kıyama durup, Aşk’a aşk taşıyalım…
Mescid-i Haram’da rükû edelim, sırtımızda sevda yüküyle…
Secdede, sonsuzluğa açılan kapıdan içeri girince
Selamlarla seslen bana Eymen kapısında…
Dârüs’s-Selâm’da ellerinden cennet şarabı yudumlayıp
Firdevs’e yürüsek Rabbimizin inayetiyle.
Nefesin, Tûba ağacının yapraklarını öperken
Tomurcuklarından ferace...ler yapsın melekler sana.
  Tut yüreğimden…
Es-selam’ını ruhuma işle YaR

16 Eylül 2012 Pazar

Lafza-i Celal (Allah) Zikri, Gizli Zikir, Kalp Zikri




-i Celal (Allah) Zikri, Gizli Zikir, Kalp Zikri
Diğer bütün isimler, Allah (c.c.) isminin adeta sıfatı durumundadırlar. Allah (c.c.) lafzı, bütün güzel isimlerin anlamını kendisinde toplamıştır. Bir insan Allah (c.c.) demeye başladığında ayrıca Allah’ın (c.c.) bütün güzel isimlerini de zikrediyor sayılır. Bundan dolayı tarikatların hemen hepsi zikirde Allah (c.c.) kelimesini temel almışlardır. Bu nedenle zikirlerin en güzeli “Allah” lafzı ile yapılır.

İslam bilginlerin çoğuna göre Allah (c.c.) kelimesi herhangi bir kökten türememiştir. Her ne kadar bazı İslam bilginleri Allah (c.c.) lafzının çeşitli kelime köklerinden türediğini iddia etse de yaygın kanaat bunun kök halinde bulunan bir kelime olduğudur.


İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s), Allah (c.c.) lafzının Arapça elif, şeddeli lam ve he seslerinden oluştuğunu belirtmektedir. Kelimenin kökünün bir zamir olan ve “O” anlamına gelen “He (hüve)” olduğunu söylemektedir. Baştaki elif ve şeddeli lamın ise nekre (belirsiz) olan isimleri marife (belirli) yapan takılar olduğunu ifade etmektedir. Belirli yapıda olan bir zamirin başına belirsiz isimleri belirli yapan böyle iki tane ekin gelmesinin bir işlevi olduğunu iddia etmektedir: Ona göre bunlarla Allah (c.c.) kelimesinin ifade ettiği anlamın bilinemeyeceği, kavranamayacağı, anlaşılamayacağı vurgulanmak istenmektedir. Allah’ın zatını Allah’tan başka kimse bilemez.


Allah (c.c.) kelimesinin lafız (harf, ses) yönü hadistir, yani ezeli olmayıp sonradan ortaya çıkmıştır. Ama Allah (c.c.) kelimesinin anlamı ezeli ve ebedi olan Allah’a (c.c.) aittir. Bu kelimenin zikrinden de amaçlanan şey ezeli ve ebedi olan Allah’ın (c.c.) rızasıdır. Allah (c.c.) bu büyük isminin zikrine rızasını saklamıştır. İnsan Allah’ın (c.c.) bu güzel ismini zikrederken Allah’ın (c.c.) zatını zikretmiş olur. Çünkü sadece Allah (c.c.) güzel ismi yüce Allah’ın (c.c.) zatına işaret etmektedir. Allah’ın (c.c.) diğer güzel isimlerini zikirle ancak sıfatlarını tanıyabiliriz. Sıfat tecellisine ulaşabiliriz. Allah (c.c.) lafzını zikir ise en büyük tanımayı, zat tecellisini sağlar. Tasavvufta en ileri makamlar ancak zat tecellisi ile mümkün olur.


Türkçe’deki “tanrı” sözcüğü, Arapça’da “ilah” anlamına gelir. Tanrı, Allah (c.c.) özel ismin yerini tam olarak tutamaz. Çünkü Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) zatını bu isimle adlandırmıştır. Özel isimler bilindiği üzere yabancı bir dile çevrilemezler.


İslamiyet’ten önce Araplar putlarına ve insanlara Allah (c.c.) ismini takmazlardı. Allah (c.c.), o zaman da sadece O’na has bir isimdi.


Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) Kendi zatını en çok “Allah (c.c.)” kelimesi ile anmıştır. Bu kelime kutsal kitabımızda 2697 yerde geçmektedir.


Allah lafzı gizli olarak da açık olarak da zikredilebilir. Ama Nakşibendiyye tarikatında bu kelime sadece gizli olarak zikredilir.


Gizli zikir, açık (cehri) zikre göre üstündür. Nasıl bir insan dudakları kıpırdayarak veya sesli olarak birkaç sayfa kitap okuduktan sonra yorulursa açık zikir sahipleri de böyledir. Zikirleri o kadar uzun sürmez. Bir de zikirden sonra yorgunluk duyarlar. Oysa gizli zikir hem uzun sürer hem de yorgunluk vermez. Bir insan gizli zikirle tüm saatlerini geçirse de bir yorgunluk duymaz. Çünkü bu zikir sırasında dil ve ağız içerisindeki organlar hareket etmedikleri için insan yorulmaz. Yine benzetmemize devam edelim: Gözleri ile kitap okuyanlar daha verimli bir okuma gerçekleştirirler. Okuduklarını daha iyi anlarlar. Çünkü göz ile zihin arasına başka bir organ veya konu ile ilgisiz düşünceler girmez. Zihin dağılmadığı ve okuma süratinde işlediği için okudukları üzerinde dikkatini daha çok teksif eder. Aynen bunun gibi gizli zikir açık zikre göre daha bir etkilidir. Zira zikirde aslolan şey daha güzel gerçekleşir. Lafza-i Celal yani Allah kelimesini zikirde amaç bunun sesini ruhunda ve letaiflerinde duymaktır. Bu zikir ne kadar hızlı ve süratli çekilirse o kadar da verimli olur. Yavaş çekildiğinde istenen neticelere ulaşılmaz.


Bazı sofiler Lafza-i Celal zikrini ben yavaş çektiğimde daha çok zevk alıyorum, derler. Hâlbuki kendi kendilerini kandırıyorlardır. Zevk aldıkları şey, Lafza-i Celal zikri değil daldıkları düşüncelerdir. Lafza-i Celali çekerken Allah’ın zatını zikretmenin bilinci ile hareket ederek bundan başka hiçbir şey düşünmemeli, sadece tespihin sesi ile içeriden yükselen Allah sesini kalple, ruhla, letaiflerle duymaya, dinlemeye çalışmalıdır. Bundan başka her yüz tespihten sonra da kendi duyacağı bir alçak sesle söyle demelidir: ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’


Sofiler zamanla Lafza-i Celal zikrini çekerken dinlemeyi öğrenmekle kalmaz bundan sonsuz bir zevk de duyarlar. Yaşadıkları çeşitli haller de bu zevkin küçük hediyeleri olur.


Bazı sofiler kitaplardan okudukları birtakım halleri yaşamak isterler. Allah (c.c.) rızasını pek gözetmezler. O zaman kalp rotadan çıkabilir. Öyle durumlarda hemen ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ demelidirler, kalplerini rotaya sokup nefislerine gereken dersi vermelidirler. Bu yolda hal değil Allah’ın (c.c.) rızası önemlidir. Allah’ın rızası da ancak ahrette bilinir. Hal sahibi olmak Allah’ın rızasına ermek demek değildir. Allah (c.c.) hal ile de mekir (hile) yapabilir. Kişi tek ölçü olarak Allah’ın (c.c.) kitabını ve peygamberin (s.a.s) sünnetini görmelidir. Bunlara değer vermelidir. Bunların yanında hallere hiçbir kıymet vermemelidir.


Zikir ve vird bir takım dünyevi ve uhrevi maksatları gerçekleştirmek veya sevap kazanmak için değil Allah (c.c.) rızasını tahsil için yapılır. Zaten O’nun rızası kazanıldığı zaman insanın sevaba da ihtiyacı yoktur.


Sofi yaşadığı her hali şeyhine veya vekiline mutlaka söylemelidir. Yoksa vebal altına girer. Dahası nefsin ve şeytanın hilelerine kapılabilir. Zira hallerin bir kısmı şeytani bir kısmı da Rahmani’dir. Bunları sofinin kendi başına birbirinden ayırması imkânsızdır. Onun için bu yola yani zikir yoluna girenlerin mutlaka bir şeyhe ihtiyaçları vardır. Bu manada şöyle bir kelam-ı kibar pek şöhret kazanmıştır: ‘Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.’ Yalnız zikir yoluna girmeyen Müslümanlar için bu söz varit değildir. Onları bu sözle itham etmek doğru değildir.

Kalp saniyede halden hale girer. Değişkendir. Onu bir noktada tutmak zordur. Hele zikir sırasında bu daha çok olur. Nefis ve şeytan vesveseleri ile kalbi bulandırırlar, zikri dünyevi bir amaç haline dönüştürebilirler. O yüzden Nakşibendîler, Lafza-i Celal zikrini her tespih devredişinde (100 adetten sonra) ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ demektedirler. Böylece sapmış, sapacak, dönek, renkten renge giren, girecek olan kalbe rotasını gösterirler. Kalp bu rotadan saptı mı zikir yarar değil insana zarar vermeye başlar.
Bu zikri yeni alan sofiler önce gizli zikirden haz almazlar. Sıkılırlar. Kıymetini de hiç bilmezler. Gafletle çekerler. Böyle de olsa zikri hiçbir zaman bırakmamalıdırlar. Bu çeşit zikrin de yararı vardır. Hiç çekmemekten iyidir. Biraz sabırla ve gayretle hareket ederlerse ileriki zamanlarda tespihin sesi ile birlikte içlerinden yükselen Allah sesini dinlemeye başlarlar. İşte bu zikirde tek amaç da budur. Tabii bu dinleme olayı da ruh kulağı ile olmalıdır. Yani bu zikirde ruhun ağzı ile söylenen sözü ruhun kulağı ile dinlemek temel amaçtır. Başka şeyler düşünmek doğru değildir. Bunlar tefekkür grubuna girse de doğru değildir. Zira gizli zikrin faziletini yok ederler. Yalnız Allah’ın (c.c.) zatının huzurunda olduğu bilinciyle hareket etmelidir. Tespihin kalp üzerinde tutulmasının amacı da budur. Yani bu sesi, Allah kelimesini kalbe duyurmak amacı ile böyle yapılır. Bir süre sonra, tabii bu bazılarında olur bazılarında olmaz, kalbin üzerinin oynadığı, kalp gibi attığı görülür. Bu somut bir harekettir. Elbiseyi de oynatacak kadar güçlü olabilir. Buna veled-i kalp denir.

Veledi kalp (Kalbin çocuğu), zikrin neticesi olarak kalp gibi atar durur.


Sofi letaif zikrine geçtiğinde bu sefer tespihleri letaif noktaları üzerinde tutar. Oralarda belli sayıdaki zikri yapar. Burada da amaç Allah lafzını ruhun organları olarak değerlendirebileceğimiz letaiflerin duymasını ve bu zikre iştirak etmesini sağlamaktır. Bunun sonucu olarak sultani zikre ulaşılır.


Sultani zikir, bütün bedenin zikre geçmesidir. Her hücre adeta titreşimdeki cep telefonu gibidir, akıl almaz bir hızla zikre geçer. İnsana büyük bir hoşluk verir. Sofi bu aşamaya ulaştığında zikirden büyük bir zevk alır. Artık vücudu maddenin yapı taşından ta galaksiler kadar her şeyin zikir halinde olduğu bu âleme intibak etmiş olur. O da evren korosuna kendince katılır.


Belli sayıdaki zikre virt denir. Virt şeyhten veya vekilinden alınır. Şeyhin veya vekilinin izni olmaksızın kendi başına ne artırılır ne de azaltılır. Ama virtten amaç, sürekli zikre geçmektir. Sürekli zikir için sofi ne şeyhten ne de vekilinden izin almak mecburiyetinde değildir. Sürekli zikir her halde, her durumda, her zamanda, her mekânda sayıya vurmadan Allah’ı zikretmektir. Bu sırada Allah lafzı da başka zikirler de çekilebilir. Ama sürekli zikri yapan kişiler virdi kesinlikle ihmal etmemelidirler. Vird her saniye zikir halinde olsak da yapılması gereken bir ev ödevi gibidir. Sofiler genellikle virtle sürekli zikri birbirine karıştırırlar, büyük bir taassupla bunun virdi kendi kendine artırmak anlamına geldiğini, bu nedenle doğru olmadığını düşünürler. Hâlbuki sürekli zikir Allah’ın emridir. Allahın emri ve peygamberin sünneti olan hususlarda şeyhten veya vekilinden izin almaya gerek yoktur. “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin (Ahzab suresi, ayet 41).” Maalesef bu durum pek çok sofi için bir handikap olur. İleri hallere bir türlü geçemezler. Zira yalnız virt ile yetinen, sürekli zikre geçmeyen sofi pek yol alamaz. Olduğu yerde sayar durur.


Sürekli zikir için vakit ayırmaya gerek yoktur. İnsan işine giderken, işini yaparken de yapabilir. Bunun için küçük bir el tespihini yanımızdan eksik etmemek gerekir. Tespih insana daima zikri hatırlatır. İnsan tespih elinde iken daima zikretme gereği duyar. Her boş vakti bu zikirle değerlendiren sofi ileri halleri yaşamaya başlar.


Zikir çekerken telebbüsü rabıtaya (şeyhin kılığına girme, vücuduna şeyhi ikame etme) önem verilmesi gerektiğini de hatırlatalım. Ayrıca her işin başında ve sonunda rabıtalı olmak çok yararlıdır.


Nakşibendiyye tarikatından olan sofilerden bazıları bizim yolumuzda zikir gizli yapılır diyerek Allah lafzı dışındaki zikirleri de ya gizli çekerler ya da hiç çekmezler. Hâlbuki gizli zikir sadece Allah lafzı için geçerlidir. Diğer zikirlerdeki gizlilik derecesi ise kişinin kendi duyabileceği ses ayarındadır.


Lafza-i Celal zikrinde amaç ruhu tüm letaifleri ile Allah’a ulaştırmaktır. Yani bu zikir ruhu güçlendirir. En önemlisi de ruhun manevi organları durumunda olan letaiflerin (kalp, ruh, sır, hafi, ahfa) zikirle tasfiye edilip yani günah kirlerinden arındırılıp güçlenip enerjilerini alarak Allah’tan gelen bir cezbe ile asıl yerleri olan emir âlemine (Allah indindeki yerlerine) ulaşmalarını sağlamaktır. Letaiflerin her biri kendi asıl memleketleri olan emir âlemine ulaşınca farklı bir renkteki nurla vücut âleminde görünür. Sofi gözlerini yumup zikre daldığında bu nurları farklı renkte algılar (kırmızı, sarı, beyaz, yeşil, siyah …). Nurlar yavaş yavaş kendilerini belli ederler. Zikir arttığında hepsi iç içe girerek değişik tonları da doğurur. Akıl almaz bir hızla helezonik olarak dönmeye, bazıları azalmaya, bazıları çoğalmaya başlarlar. Çok hoş bir renk cümbüşü olurlar. Hayranlıkla seyredilir. Sonunda tek bir renk hâkim olur.


Sofi bunlardan sonra bazen renksiz halde bulunan gerçek nuru da görebilir.


Lafza-i Celal zikrinin amacı ruhu tasfiye edip güçlendirerek letaiflerle birlikte Allah’a (c.c.) ulaştırmaktı. Kelime-i tevhit ve nefy ü ispat zikrinin amacı ise nefsin belini kırmaktır. Nefsi zayıflatmaktır. Onun için letaif derslerinden sonra onlar gelir. Nefis, kelime-i tevhit ve nefy ü ispat kazmalarıyla deşilmedikçe ruh ve letaifler emir âlemine yükselemezler. Kelime-i tevhit ve nefy ü ispat zikrini çekerken vahdaniyet murakabesinde olmak bu zikrin daha feyizli ve bereketli geçmesini sağlar.


Bunlardan sonra murakabe dersleri başlar.


Murakabe dersleri ise amaca kilitlenmek gibidir. Murakabe derslerinde nefis adeta yağ gibi erimeye başlar. Daha önce rabıta ve zikirle Allah’a doğru yürüyen ruh, murakabe derslerinde adeta koşar.

Murakabe dersleri Allah’ın er-Rakîbu (gözetleyen) güzel ismine dayanır.

Allah (c.c.) canlı ve cansız varlıkları yarattıktan sonra bir kenara çekilmemiştir. O her yarattığı varlığı kendisine özgü olan sonsuz güç ve kudretiyle gözetlemektedir. İnsanın sınırsız ihtiyaçları için çeşitli çare yollarını yaratan O’dur. Ta doğumundan itibaren insanı annesinden ve babasından daha sıkı bir biçimde gözetlemiştir. Bu nedenle anne ve babasını kendisine bakması için gerekli içgüdüsel donanımla O yaratmıştır. Yeryüzü canlı ve cansız varlıkları ile onun yaşamsal ihtiyaçları için gerekli bütün şeyleri karşılamakta yada bir hizmetçi gibi iş görmektedir.


Allah (c.c.) er-Rakîb (c.c.) güzel ismiyle bütün varlıklar üzerinde onları sürekli bir biçimde gözetlemektedir. Hiçbir kimse bir saniye de olsa bu denetlemeden uzak olamaz. Allah (c.c.) kulun kalbinin derinliklerinde bulunan duyguların yanında bilincinde ve bilinçaltında bulunan bütün düşüncelerini de her an kontrol etmektedir, hiç kimse bu gözetlemenin ötesine geçememektedir.


Sofi murakabeden her zaman hissesini almalıdır. Yeni, eski tüm sofiler akıllarına geldikçe telebbüsü rabıta ile murakabe haline girmeleri onlara büyük yararlar sağlar.


Er-Rakîb güzel isim ile kula düşen ilk görev, her yaptığı işin, söylediği sözün Allah (c.c.) tarafından gözetlendiğinin ve bilindiğinin bilincinde olmaktır. Buna murakabe dendiğini belirttik. Murakabeye zikirle ve rabıtayla ulaşılabilir. Murakabe insanı olgunlaştırıp Allah’a (c.c.) yaklaştırır. Namazdaki huzur hali de bir çeşit murakabedir. Pek çok tarikat, müridi eğitmek, velilik yolunda yetiştirmek için murakabe dersleri vermiştir. Müridin her an Allah (c.c.) tarafından gözetlendiği bilincini taşıması onun manevi dünyasında önemli bir dereceye ulaştığının göstergesidir.


Allah hepimize her daim zikrini, murakabesini ve bunların tabii sonucu rızasını nasip eylesin. Amin.



Muhsin İyi 
http://www.kevserforum.com