16 Şubat 2011 Çarşamba

Gaflet İle İlgili Hadis

Gaflet İle İlgili Hadis

"Allahım beni göz açıp kapayıncaya kadar bile nefsimle başbaşa bırakma" İbn-i Hanbel, V, 42

Sözlükte terk etmek, önemsememek, yanılmak, ihmal etmek, dalgınlık ve dikkatsizlik gibi mânalara gelen gaflet, dinî literatürde Allah'a ve bildirdiği hakikatlere karşı ilgisiz kalmak, onları unutmak, nefsin heva ve hevesine uymak diye tarif edilebilir.

Gaflet, Kur'ân-ı Kerîm'de bilhassa inkar edenlerin vasfı olarak zikredilmektedir. Mesela bir âyet-i kerîmede hayvanlardan daha aşağı seviyede bulunan ve kalpleri mühürlü olan inkarcılar, gâfiller diye nitelenirken, (el-A'râf 7/179) yine aynı vasıftaki şahıslardan bahseden bir başka âyet-i kerîme şu mealdedir:

"İşte onlar Allah'ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir ve onlar gâfillerin tâ kendileridir." (en-Nahl 16/108)

Diğer taraftan Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in şahsında mü'minlerin, gaflet hastalığına karşı şöyle uyarıldığını görmekteyiz:

"Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam Rabbini zikret, gâfillerden olma!" (el-A'râf 7/205)
Başka bir âyette de Allah'ı çok az zikretmenin iki yüzlülerin (münafıkların) işi olduğu şu ifadelerle beyan edilir:

"Namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar; Allah'ı pek az zikrederler . " (en-Nisâ 4/142)

Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- de:

"Allahım beni göz açıp kapayıncaya kadar bile nefsimle başbaşa bırakma" (İbn-i Hanbel, V, 42) diye duâda bulunarak elden geldiği kadar gaflet hastalığından uzak kalmaları hususunda ümmetine üsve-i hasene olmuştur. Zaten "tahdîs-i nimet" kabilinden söylediği "gözlerim uyusa da kalbim uyumaz" (Müslim, Müsâfirîn, 125) ifadeleri, Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in tam bir kalp uyanıklığına sahip olduğunu göstermektedir.

Âyet ve hadislerden anladığımıza göre gaflet, aslında zikrin zıddıdır. Yani "Allah'ı kalpte hatırlamak ve dilde yâd etmek" şeklinde tarif edebileceğimiz zikir, devamlı bir hatırlama ve anmayı, hatta gönülden hiç çıkarmamayı ifade ederken, gaflet ise Allah'ı unutma, heva ve hevese tâbî olma anlamına gelir. Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Allah'ı zikredenle, etmeyeni diri ile ölüye benzetmekte (Buhârî, Deavât, 66) böylece kalbin hayatiyetinin ancak zikre devamla gerçekleşeceğine, gafletin ise, kalbin ölümüne sebep olacağına vurgu yapmaktadır. Yine Allah'ı hatırlama ve bir çeşit zikir olan namazın îfâsı husûsunda gerekli ihtimamı göstermeyen kimselerin "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarından gâfildirler" (el-Mâûn 107/4-5) itabına muhatap olduklarını görmekteyiz. Bir hadis-i şerifte de benzer kimseler hakkında:

"Nice oruç tutanlar vardır ki onların nasibi açlık ve susuzluk, nice gece ibadetine kalkanlar vardır ki onların nasibi de ancak uykusuzluktur" buyrulmuştur. (İbn-i Hanbel, II, 373) Ayrıca ibadetin özü olan duânın duyarlı bir gönülle yapılmasını tavsiye eden Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- gâfil, hevâ ve hevesine tâbi olan bir kalbin duâ ve niyâzının kabul olmayacağını şöyle bildirmiştir:

"Allah'a kabul edileceğine yakinen inanarak duâ ediniz! Zira Allah Teâlâ gâfil bir kalple yapılan duâyı kabul etmez." (Tirmizî, Deavât, 65)

Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir başka hadislerinde, kulluk ve cemaat şuurundan uzaklaşan insanların, kalplerinin mühürlenmesiyle gaflet hastalığına maruz kalacaklarını şu şekilde dile getirmiştir:

"Bir takım kimseler, ya cuma namazını terk etmekten vazgeçerler yahut Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de artık gâfillerden olurlar." (Müslim, Cum'a, 40) Cuma namazı gibi farz ibadetin terki bir yana, hatta gülmek gibi tabii bir davranışın bile haddinden fazla olduğu takdirde kalbin aslî işlevine ve manevî sıhhatine zarar vereceğine işaret edilmiştir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:

"Çok gülmeyiniz! Çünkü çok gülmek kalbi öldürür." (Tirmizî, Zühd, 2)

Kur'ân-ı Kerîm'in "Şâyet mü'minseniz" 1ihtarını ihtiva eden âyetleri ve Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in:

"Kişi mü'min olduğu halde zina edemez, mü'min olduğu halde içki içemez, mü'min olduğu halde hırsızlık yapamaz" (İbn-i Mâce, Fiten, 3) şeklindeki nebevî beyanları, mü'minlerin gaflet karanlıklarından uzak kalıp daima îmân aydınlığında bulunmalarının zaruretine vurgu yapmaktadır.

Netice itibariyle mü'minler, inkarcıların bariz özelliği olan gafletten şiddetle sakınmalı, bu hususta Efendimiz'in örnek hayatından hissedar olmalıdırlar. Allah bu tür hastalıklardan bütün Müslümanları muhafaza buyursun!

ÜSVE-İ HASENE ÖMER ÇELİK-MUSTAFA ÖZTÜRK-MURAT KAYA