6 Aralık 2011 Salı

Ruh dünyamıza Aşûre esintileri










Ruh dünyamıza Aşûre esintileri







Allah Resulü Ramazan orucu farz kılınmadan önce aşûre günü oruç tutar ve tutulmasını isterdi Peygamberimiz (sas) bugün tutulacak orucun günahlara kefaret olacağını belirtiyor Muharrem ayı, hicri yılın başlangıcı ve haram aylardan biridir Mübarek bir aydır Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Gerçekten, Allah yanında gökleri ve yeri yarattığı günden beri ayların sayısı Allah’ın Kitabı’nda (Levhi Mahfuz’da) on iki aydır Onlardan dördü haram aylardır İşte en doğru din budur O halde bunlarda nefislerinize zulmetmeyin) (9/et-Tevbe/36) Ebu Bekir’in (ra) rivayet ettiği bir hadiste Resulullah (sas) şöyle buyurur: “Yıl, oniki aydır Bunlardan dördü haram aylardır Üçü arka arkayadır: Zü’lkâde, Zü’lhicce, Muharrem Ve Cumâdâ ile Şaban arasındaki Mudar’ın ayı Recep” (Buhari) Muharrem ayında nafile oruç tutmanın fazileti büyüktür Allah Resulü şöyle buyurur: “Ramazan’dan sonra tutulan oruçların en faziletlisi, Allah’ın ayı Muharrem’de tutulandır” (Müslim) Aşûre gününün tarihi yönüne baktığımızda, bu günün İslam öncesi dönemde de bilindiğini görürüz İbni Abbas’tan rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: “Resulullah (sas) Medine’ye gelince Yahudilerin aşûre orucunu tuttuğunu gördü “Bu nedir?” diye sorunca, “Bu iyi bir gündür Bu, Allah’ın Musa’yı ve ona inananları düşmanlarından kurtardığı ve bunun üzerine Musa’nın oruç tuttuğu gündür” dediler Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ben Musa’ya sizden daha çok layığım” dedi Kendisi oruç tuttu ve tutulmasını emretti” (Buhari ve Müslim) Aşûre orucu, Resulullah’ın (sas) bu emriyle Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar farz oruç olarak tutuldu Ramazan orucunun farz kılınmasıyla da farziyeti kalktı ve sünnet olarak tutulmaya devam etti Hz Aişe’den (ra) rivayet edildiğine göre o şöyle buyurur: “Aşûre günü, Kureyş’in cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündür Resulullah da o gün oruç tutardı Medine’ye gelince hem kendisi oruç tuttu hem de cemaate oruç tutmalarını emretti Daha sonra Ramazan orucu farz olunca, Rasulullah ‘Dileyen Aşûre günü oruç tutsun, dileyen terk etsin” buyurdu’ (Buhari ve Müslim) Aşûre günü, Muharrem ayının onuncu günüdür O gün tutulacak orucun fazileti hakkında Resulullah (sas) şöyle buyurur: “Aşûre orucunun önceki yılın günahlarına keffaret olacağını Allah’tan umarım” (Müslim) İşte bu, Allah azze ve celle’nin apaçık rahmetidir Bir gün tutulan bir oruçla bütün bir senenin günahları bağışlanmaktadır Alimler, Aşûre orucu ile bağışlanan günahların küçük günahlar olduğunu bildirmişlerdir Hangi günler oruç tutulabilir? Aşûre günü orucu üç şekilde tutulabilir: Birincisi ve en faziletlisi; dokuz, on ve on birinci günleri tutmaktır İkincisi, dokuzuncu ve onuncu günleri tutmaktır Üçüncüsü ise yalnızca onuncu günü tutmaktır İbni Abbas’tan (ra) şu rivayet edilir: “Resulullah (sas), “Önümüzdeki seneye kadar yaşarsam, Aşûre ile beraber dokuzuncu günü de oruç tutacağım” buyurmuştur” (Müslim) Aşûre’nin, İslam tarihinde siyasi bir yönü de vardır Hz Hüseyin’in 10 Muharrem 61’de Kerbelâ’da şehit edilmesinden sonra Şia için bu tarih önem kazanmış ve Hz Hüseyin’in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur Şiilerin, her yıl dövünerek kendilerine işkence yaparak tutmaya başladıkları bu matem orucu Şii Fatımi devletinin himayesinde devlet merasimiyle icra edilmiş, daha sonra bu merasimler İran’da gelenek halini almıştır Esasen dinin yasakladığı bu nevi bir matem, Şii inancın canlı tutulmasında ve mezhep bütünlüğünün sağlanmasında önemli rol oynamıştır (Bkz Diyanet İslam Ansiklopedisi, Âşûrâ maddesi) Bu günde sünnet olan “Aşûre çorbası” yapmak değil, Efendimiz’in yaptığı gibi oruç tutmaktır Muharrem’in 10’uncu günü tarihte yaşananlar bazen sıkıntıları hatırlatsa da Müslümanlar için her zaman felah ve mutluluk ümidini aşılamıştır Aşûre günü ne yapılır? - O gün eve ufak-tefek erzak alınırsa, bir sene boyunca evde bereket olur - En az 10 Müslüman’a birer selâm veya bir Müslüman’a 10 selâm verilir Fakirfukara sevindirilir - O gün gusledenler, inşaallah bir sene ufaktefek hastalık görmezler - 10 defa şu duâ okunur: “Sübhânallâhi mil’el mîzân Ve müntehe’l-ilmi ve meblağa’r-rızâ ve zinete’l-Arş” - Yine Aşûre gününe mahsus olmak üzere kuşluk vaktinde (yapabilenler için) 2 rek’at namaz kılınır Her rekatta 1 Fâtiha, 50 İhlâs-ı Şerif okunur Namazdan sonra 100 defa “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve Âdeme ve Nûhın ve İbrâhîme ve Mûsâ ve Îsâ vemâ beynehüm mine’n-nebiyyîne ve’l-mürselîn Salavâtü’l-lâhi ve selâmühû aleyhim ecmaîn” - Yine yapabilenler öğle ile ikindi arasında 4 rek’at namaz kılabilir Her rek’atta 1 Fâtiha, 50 İhlâs-ı Şerif okunur Bu namazdan sonra: 70 istiğfâr-ı şerif, 70 salavât-ı şerife, 70 defa da: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyil-azıym” denir Sonra da ümmet-i Muhammed’in hidâyeti, sıkıntılarının giderilmesi ve mutluluğu için duâ edilir







FATMA DENİZ Ailem Dergisi Sayı:64

Aşure günü ve gecesi ne yapmalıyız ?






Aşure günü ve gecesi ne yapmalıyız ? Muharrem ayının onuncu günü Aşure günüdür Muharrem ayı, Kuran-ı kerimde,kıymet verilen dört aydan biridir Muharremin birinci günü oruç tutmak,o senenin tamamını oruç tutmak gibi faziletlidir Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur) [Müslim] Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşure gecesidir Allahü teâlâ, birçok duaları Aşure günü kabul etmiştir Hazret-i Âdemin tevbesinin kabul olması, Hazret-i Nuhun tufandan kurtulması, Hazret-i Yunusun balığın karnından çıkması, Hazret-i İbrahimin ateşte yanmaması, Hazret-i İdrisin canlı olarak göğe çıkarılması, Hazret-i Yakubun, oğlu Hazret-i Yusufa kavuşması, Hazret-i Yusufun kuyudan çıkması, Hazret-i Eyyübün hastalıktan kurtulması, Hazret-i Musanın Kızıl denizi geçmesi, Hazret-i İsanın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşure günü oldu Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler Hayvanlar da hiç bir şey yememişti Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, aşure günü yardı Yine Aşure günü Allahü teâlâ Adem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti İbrahim aleyhisselam da o gün doğdu) [Taberani] Öteden beri Kureyş de, Resulullah da Aşure günü oruç tutardı Medineye gelince de yine o gün oruç tuttu ve tutulmasını emretti (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud) Medinede aşure günü oruç tutan Peygamber efendimiz, Yahudilerin de oruç tuttuklarını gördü (Niye oruç tutuyorsunuz?) diye sordu Onlar da,(Allah�n İsrail oğullarını düşmanından kurtardığı bir gündür, Musa bu günde oruç tuttuğu için) dediler Resulullah efendimiz de, Müslümanların bugün oruç tutmalarının sebebini anlatmak için, (Ben Musa aleyhisselama sizden daha layıkım) buyurdu (Buhari, Müslim, Ebu Davud) Bugün yapılacak işler: 1- Aşure günü oruç tutmak sünnettir Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur) [Müslim, Tirmizi, İ Ahmed, Taberani] (Aşure günü oruç tutan o yıl tutamadığı [nafile] oruçlarının sevabına kavuşur) [Deylemi] (Aşure günü bir gün önce, bir gün sonra da tutarak Yahudilere muhalefet edin) [İAhmed] (Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur) [Şira] [Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalı!] Peygamber efendimiz bir gün öğleye doğru buyurdu ki: (Herkese duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu gibi dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Çünkü bugün Aşure günüdür) [Buhari, Müslim, Ebu Davud] Peygamber efendimiz, bugün bir hurmayı mübarek ağzında ıslatıp çocukların ağzına verirdi Çocuklar, Resulullahın mucizesi olarak akşama kadar bir şey yiyip içmezlerdi Bugün bazı hayvanların bile bir şey yemediği bildirilmiştir Bir avcı, Aşure günü, bir geyik yakaladı Geyik, yavrularını emzirip akşamdan sonra dönmek üzere, avcının izin vermesi için, Resulullah efendimizden, şefaat istedi Avcı, geyiğin akşama kalmadan hemen gelmesini isteyince, geyik, (Bugün Aşure günüdür Bugünün hürmetine yavrularımızı emzirmeyiz Onun için akşamdan sonra gelmek için izin istedim) dedi Bunu duyan avcı, geyiği Resulullaha hediye etti O da, geyiği serbest bıraktı 2- Sıla-i rahim yapmalı Yani akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı Hadis-i şerifte, (Sıla-i rahmi terk eden, Aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa�nın sevabı kadar ecre kavuşur) buyuruldu (Şira) 3- İlim öğrenmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, ilim öğrenilen veya Allahü teâlâyı zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer) buyuruldu Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun ilmihal okumalıdır Ayrıca Kuran-ı kerim okumalı, kazası olan kaza namazı kılmalı (Şira) 4- Sadaka vermek sünnettir, ibadettir Hadis-i şerifte, (Aşure günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud dağı kadar sevaba kavuşur) buyuruldu (Şira) (Bugün aşure ibadet) diye aşure pişirmek günahtır Aşurenin bugüne mahsus ibadet olmadığını bilerek, bugün aşure veya başka tatlı yapmak günah olmaz, sevap olur Bu inceliği iyi anlamalı Tedavi niyetiyle sürme çeken bugün de sürmelenebilir Hadis-i şerifte, (Aşure günü ismidle sürmelenen, göz ağrısı görmez) buyuruldu (Hakim) 5- Çok selam vermeli Hadis-i şerifte, (Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur) buyuruldu (Şira) 6- Çoluk çocuğunu sevindirmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur) buyuruldu (Beyheki) 7- Gusletmeli Hadis-i şerifte, (Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir) buyuruldu (Şira) [Bu sevaplar, namaz kılan ve haramlardan kaçan mümin içindir Bunlara riayet etmeyen kimse, Aşure günü, bir değil, defalarca gusletse, günahları affolmaz] Hazret-i Hüseyin, 10 Muharremde şehid edildi O yüce imamın şehid edilmesi, elbette bütün müslümanlar için büyük musibet ve üzüntüdür Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ve Hazret-i Hamzanın şehid edilmeleri de, böyle büyük musibet ve üzüntüdür Fakat, Peygamber efendimiz, Hazret-i Hamzanın şehid edildiği günün yıldönümlerinde matem [yas] tutmadı Matem tutmayı da emretmedi Matem yasak olmasaydı, herkesten önce Peygamber efendimizin ölümü için matem tutulurdu Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Matem tutan, ölmeden tevbe etmezse, kıyamette şiddetli azap görür) [Müslim] (İki şey vardır ki, insanı küfre sürükler Birincisi, birinin soyuna sövmek, ikincisi, ölü için matem tutmaktır) [Müslim]

21 Ekim 2011 Cuma

Cumamız Mubarek olsun



Bizi yine ve yeniden cuma'ya kavuşturan ve bizi dini üzre sabit kılan Allah'a (celle celaluhu) hamd ve senâ..! alem-i islam'ın cuma'sı mubarek olsun, bu mubarek günün hayırlara vesile olmasını dileriz. ''Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra, kalplerimizi eğriltme.Bize tarafından rahmet bağışla.Lütfu en bol olan Sensin.'' Al-i İmran Suresi -8- Duayla kalın...

10 Ekim 2011 Pazartesi

Kalbimizi koruyan dua



Aydan geceyi, güneşten gündüzü var eden, inciyi midyenin midesinde, balı arının peteğinde var eden, yağmurdan baharı, topraktan çiçeği var eden, kalbimizi yoktan var eden Rabbimiz”e hamd olsun ..
Allah”ım! Kalbimize nakşettiklerin için sana şükrediyoruz.
Acıların karşılığında ceni sunduğun, günahlarımızı rahmetinle affettiğin, sevgiyi bize verdiğin için, sana şükürler olsun.
Yokuşta elimizi tutan, melekleri bize arkadaş kılan, aşkı kalbimize yoldaş kılan …
Rabbimiz! Kalbimizdeki yaralarımızı iyileştir. Sana ve senin aşkına yolculuğumuzu tamama erdir. Sevdiklerimizi koru. Çocukları koru. Senin adına dağları mesken tutanları koru. Bizi koru. Kalbimizi koru. Filistin”i koru. Çeçenistan”ı koru. Keşmir”i koru. Doğu Türkistan”ı koru. Afganistan”ı koru. AIlah”ım! Bizi korkutma ki; bizler birer ceylanız; korkudan yüreğimiz telaşIanır. Bizi zorlukla sınama ki, kırılgan bir cesaretimiz var. Senden ayrı koma ki, sevdiğimizden ayrılık, ferini alır gözlerimizin. Allah”ım! Bizi uzağında bırakma. Şahdamarımıza sırlarını akıt. Rabbim! Seni bilmenin heyecanını bize tattır. Kalbimizi gülle doldur. Yarabbi! Kalbimizi koru, kalbimizi koru! Amin!
Dua, dua, dua …
Biz değil miyiz en ıssız fırtınalarda dahi sabırla yanaşan DUA limanlarına? ..
Ve bu kutlu limanda O sevgililer sevgilisine yalvaran biz değil miyiz? .
Evet dostlar. Bu anlamlı yolculukta siz de bekleniyorsunuz kutlu limanlara …
Dua, dua, dua …
Ellerimizi açalım ve kalpten isteyelim Sevgililer Sevgilisi”nden .. Aşkın sahibinden kaybettiğimiz aşkımızı isteyelim … isteyelim ki versin …
Biliriz ki 0, kullarını korur ve gözetir, yeter ki kulları O”nu ansın ve dua etsin …
Müslümanlar”ın bu zor günlerinde DUA silahımızı kuşanalım ey insanlar!! !
Dua, biliriz ki iki çeşittir … Biri ulvî, biri fiîlî dua …
Bize belki Rahmani dua daha kolay geliyor. illaki onsuz olmuyor lâkin artık duanın diğer yüzünü de yani fiîlî duayı da kullanalım ve bir ş.eyler yapalım …

Bir çocuk büyütelim… Bir aç doyuralım …
Bir sevgi besleyelim .
Bir sevda yeşertelim .
Bir kitap okuyalım …
Bir DUA edelim; yürekten … Aminler arasında.
Bir dua … Sonra:
Yalvaralım O mühür sahibine … Ve O”ndan yardım isteyelim … Bir selam verelim …
Bir salâvat getirelim. ..
Bir gönül rızası alalım …
Bir cümle yazalım …
Ve ne yaparsak, Allah için yapalım … Bir gül yetiştirelim…
Bir gece olalım …
Bir gündüz çağıralım … Bir kandil yakalım … Bir mum ışığı olalım … Bir düş kuralım …
Bir düşler Ülkesine uçalım … Bir hayal edelim …
Bir mecnun çağıralım Bir Bilal olalım …
Ve göğsümüzde taş yeşertelim … Bir Sümeyye olalım …
Ve kalbimizde ağırlayalım. acımasız mızrakları…Bir Filistin”li olalım …
Bir tankın altına yatalım … Bir Çeçen olalım … Sevdamıza koşalım …
Ve ölümü sevelim …
Ve biz,
Müslüman olduğumuzu UNUTMAYALIM!!! Müslümanlığı, kimliklerle sınırlamayalım … VE GÜLE ONUN KOKUSUNU VEREN RAB”BE BİRAZ DAHA YAKLAŞALIM …
Evet Dostum …
Artık sıra sende …
Ne yaparsan yap;
Allah için olsun.
Allah için …
Allah için .. :
Allah-u Teala tüm dualarımızı kabul etsin … Amin …

ALLAH TÜM MÜSLÜMANLAR”I BU ZOR İMTİHANDA
BAŞARIYA ULAŞTIRSIN İNŞAALLAH …

Amin.....


Baki Huda’ya ema…
Mehmet Çelik -

Nefsin yaratılışı



NEFS;

Allah’ü teala hazretleri,bizleri yaratmadan önce,nefsi yarattı ve dediki;Ey Nefs!Ben kimim? Nefs dediki;Sen sensin,Ben benimAllah’ü teala bu nefsi dokuzbin sene cehennem ateşinde yaktı ve sonra tekrar sordu;Ey Nefs!Ben kimim?Nefs dediki;Sen sensin,Ben benimAllah’ü teala bu nefsi,bin sene aç bıraktı ve sonra tekrar sorduEy Nefs!Ben kimim? Sen benim Rabbim’sin dedi ve Allah’ın büyüklünü kabul ettiİşte nefs bir tek aç kalınca boyun eğdiAllah’ü tealnın orucu bizlere farz kılmasını sebeblerinden biri de budurKul tek başına,nefsiyle mücadele edemez Buna gücü yetmezNefs ile Allah dostlarının yardımıyla,mücadele edilirÇünkü o
nlar,nefs ile mücadele edip hakkın rızasını kazanmışlardırOnların gittiği yoldan gitmek,kısa yoldan Hakk’ka ulaşmaktır Rehbersiz yola çıkan kaybolurRehber edinen ise,dolaşmadan,kaybolmadan varacağı yere,az bir zahmet çekerek ulaşırNefs dünyalık ister,Ruh Allah’ı Nefsin yemeği dünya nimetleridir,Ruhun yemeği,Allah sevgisidirNefsin sermayesi isyan,Ruhun sermayesi sabırNefsin şehveti hevasına uymak,Ruhun ki Allah’ın habibine uymakNefsin arkadaşı şeytan, Ruhun arkadaşı,Allah dostlarıdırNefsin ateşi, cehennem,Ruhun suyu cenneti aladır “Nefsini bilen, Rabbini bildi”
Nefsin Yaratılışı “Nefse zor gelen her şey,hayılıdır”
“Nefse boyun eğen,onun kölesi olur”
“Nefsini rezil eden,aziz olur”

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir Aylık Manevi Eğitim Kampı: Ramazan






Bir Aylık Manevi Eğitim Kampı: Ramazan



"Ramazan, hayatın anlamını buharlaştıran zaaflarımızdan bir aylık eğitim kampı ile kurtulma, ruhumuzda biriken kirlerden arınma, ayak bağlarımızdan kurtulma ayıdır."

Bir Aylık Manevi Eğitim Kampı: Ramazan
Fevzi Zülaloğlu / Haksöz Dergisi
"Kur'an, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak (ilk defa) Ramazan ayında indirilmiştir. Bundan dolayı sizden kim bu aya erişirse onu baştan başa oruçla geçirsin..." (Bakara, 2/185)
Bir istiâze ayıdır Ramazan, ve yine, yeniden besmele ayı...
Tüm insan ve cin şeytanlarından âlemlerin rabbi olan Allah'a sığınarak bize orta yolun değişmez ölçülerini öğreten, kullarına karşı son derece merhametli, şefkatli, yol gösterici olan Rabbimizin adı ile yeni bir başlangıç yapma ayıdır.
Bir hamd etme ayıdır Ramazan; ve şükretme ayı...
Ramazan orucu, yarattıklarına karşı merhametli, şefkatli olan Yüce Allah'ın esenlik çağrısına bir şükür ifadesi olarak beyan edilmiştir. İslam ümmeti oruçla ve Kur'an'la anılan Ramazan ayını, diğer aylardan farklı telakki etmiş, çeşitli etkinlikler yapmış, ibadetleri -Allah'a yakınlık kurma vesilelerini- artırarak onu ihya etmeye çalışmıştır.
Değil mi ki hamdü senalar/bütün sâfıyane övgüler, rabliğini vahiy göstererek ispat eden, şefkat ve merhametinin, adaletinin bir tezahürü olarak kullarını vahiyle terbiye eden Allah'a yakışır? Öyleyse bizi Ramazan'a eriştirdiği için Rabbimize hamd edelim, şükredelim; hamdin ve şükrün bin bir yolunu bulup ateşin bağrından suyu çekip çıkarır gibi çıkaralım.
Ramazan Kur'an'ın nuru ile aklımızı yeniden inşa etme ayıdır; ve bir zikrullah ayı...
Ramazan; unuttuklarımızı hatırlama, küllenen değerleri yeniden ihya etme, hakikatin üzerindeki toz bulutlanın kaldırarak iman davasını açık etme, şeffaf bir şekilde insanlığın önüne koyma ayıdır.
Ramazan, hayatın anlamını buharlaştıran zaaflarımızdan bir aylık eğitim kampı ile kurtulma, ruhumuzda biriken kirlerden arınma, ayak bağlarımızdan kurtulma ayıdır.
Bir ilim ayıdır Ramazan; ve bir hilm ayı...
Duygu ve düşüncelerini aklın denetimine verme becerisi bulunmayan cahiliyyenin aksine el-ilm; ilahî vahyin sağladığı imkanlarla kendimizi, duygularımızı denetleyip kontrollü hareket etme bilgisini temsil eder. Hilm ise bu sahih bilgi temelinde yükselen bir bilinçle ne zaman nerede ve nasıl hareket edeceğimizi doğru bir zemine oturtmaktır.
Ramazan, cehlin ve cahiliyyenin karanlığından kurtulup hilmin aydınlığına, vahyin nuruna kavuşmaktır. Ramazan tepkisellikten kurtulmamız, daha denetimli davranışlara, kamil insan olmaya yarayan eğitim olanaklarına kavuşmamız için bağrında nice imkanlar taşır.
Bir takva ayıdır Ramazan; ve fucurdan kurtuluş ayı...
Oruç nefislerimizdeki takvaya güç verecek bir tür manevi güç kaynağı işlevi görür.1 Bu anlamda şeytanlara karşı manevi eğitim kampına girdiğimiz Ramazan ayı, kendimizi ve toplumu bir tür anti-virüs programı olan "takva" ile yeniden formatlama ayıdır.
Ramazan nefsin köleliğinden Allah'a imanın sağladığı bitimsiz özgürlüğe, ebedî hürriyete yelken açmaktır.
Öz benliklerimizde taşıdığımız şeytani eğilimlerin mutlaka denetim altına alınması gerekmektedir. Bu, dünya sınavını kazanabilmemiz için şarttır. Şu dünya hayatında şeytanlar binlerce yol deneyerek bizi Allah'a karşı sorumluluklarımızı ifa etmekten alıkoymaya çalışmaktadırlar. Bu güçlü çağrılara ciddi bir direniş göstermezsek Allah korusun ayağımız kayabilir, farkında olmadan yoldan çıkabiliriz.
Bu nedenle bizi Allah'ın rızasını elde etmekten alıkoymaya çalışan şeytanlara karşı koyabilmek için ciddi bir manevi donanıma, güçlü bir şahsiyete sahip olmamız gerekmektedir. İfrata ve tefrite saptırmayan bir mutedil arınma usulü olan itikaf, bize, şeytanların günaha yaptıkları karşı konulamaz çağrılarına direnme gücü kazandıracaktır. Şer odakları ile olan mücadelemiz için, daha donanımlı olmak zorundayız.
Bir i'sar ayıdır Ramazan; ve bir empati ayı...
Ramazan insanlarla ilgilenme, ihtiyaçlarını giderme fırsatlarını bağrında taşıdığı için mü'minlerin çevresiyle irtibatı, dayanışması ve iletişimi zirveye çıkar.
Ramazan, yoksulun-fakirin halini yaşayarak öğrenme, hissetme, onların derdine derman olma ayıdır.
Bir tevhid ayıdır Ramazan; ve bir günahlardan arınma ayı...
Oruç, ibadetler içinde tevhide en yakın olanıdır. Çünkü içinde riyayı barındırmayan bir ibadet olan oruç Ramazan'da coşar, şaha kalkar. Gösterişle kirlenmeyen, değeri sıfırlanmayan bir ibadet ise kişiyi günahlardan arındırır, tertemiz kılar.
Yağmur nasıl son baharda toprağı tozdan arındırırsa Ramazan'da girdiğimiz manevi havanın tesir gücü de bizi nefsimizde biriken günah kirlerinden arındırır.
Bir vahdet ayıdır Ramazan; ve bir safvet ayı...
Ramazan ümmetin ortak kalbidir. Aynı anda aynı heyecanla dünyanın dört bir yanında oruç tutmak, iftar ve sahura kalkmak, teravih namazı kılmak Müslümanlarla aramızda kendiliğinden urvetu'l-vuska/kopmaz bir bağ oluşturur.
Ve Ramazan saflaşmaktır; yaptığımız ibadetlerle günahlardan kurtularak yüklerimizden kurtulup hafiflemektir.
Bir i'tikaf ayıdır Ramazan; ve bir muhasebe ayı...
Ramazan i'tikafı kalbinde taşıyan tek aydır. Yılda en az bir defa, özellikle Ramazan ayında itikafa girerek bu tevhid geleneğini hayatı boyunca sürdüren Peygamberimizin sünnetini ihya etmemiz gerekmektedir. Ve hayatı itikaf/ Allah'a adanmışlık şuuru ile yaşamamız lazımdır. Ama hayattan kopmadan, hayata hazırlanmak için...
Ramazan, hayatın amacının ibadet olduğunu hatırlamak için bir fırsattır; iki alan fikri ile hayatın bir kısmından Yaratıcıyı kovmak, İslam'ın değerlerinden yalıtmak isteyenlere sessiz ve derinden bir cevaptır.
Ramazan'da yoğun olarak yapılan salih amellere Şevval'de de devam etmek lazımdır. Ramazan ile Şevval'in kardeşliği, iman ile amelin bütünlüğü, ahiret ile dünya arasında kurulması gereken denge, seküler hesaplara kurban edilmemelidir.
Tüm Müslüman coğrafyalarda yaşayan mü'minlerde aynı anda gelişen dini-manevi duyarlılıkları hamaset edebiyatı ile geçiştirmemiz mümkün değildir. Ancak Ramazan'da müslümanca duyarlılıklar geliştirenlerin Şevval'de gavurca bir tutum içine girmelerinin bir çelişki doğurduğunu da hatırlatmak zorundayız.
Bir ibadet ayıdır Ramazan; ve salat, oruç, infak, zekat ayı...
Ramazan İslam ümmeti ve onun kutlu elçisi, vahyin başöğretmeni, uygulamalı öğreticisi, beyan edicisi, şahidi/tanığı, usvetun hasenesi/en güzel örneği-modeli olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s) ve onun ümmeti için Allah'tan salat dileme ayıdır.
Ramazan Allah'ın rızasını kazanma anlamında başarıya götüren desteğini talep etme, hakkın ve adaletin şahidi İslam ümmetini yeniden inşa etmek için izin isteme, kaybettiğimiz vahiy nimetiyle yeniden yücelmek için gönülden yalvarma ayıdır.
Ramazan oruç tutmaktır, oruç ise insani bir seçimdir. Hayvanlar da aç kalırlar, ama sadece insan özgür iradesiyle bunu bir ibadete dönüştürür. Çünkü hiçbir mecburiyet olmadığı halde, dünyevi bir yaptırım içermediği halde oruç, takva amacını gerçekleştirir.
İrade eğitimi ile oruç, kendi kendini denetleyerek nefsi tekamüle eriştirmeyi öğretir; nefs-i emmâre'den kurtulup nefs-i mutmainne'ye ulaşmaya katkı sağlar.
Bu ayda orucun da tesiriyle kalplerde oluşan manevi güç kaynağından beslenen müminler, daha çok namaz kılar, Kur'an okur, fakir-fukaraya karşı sorumluluklarını daha içtenlikti olarak yaparlar.2
Ramazan bir fıtrat ayıdır; ve bir sadaka-i fıtr ayı...
Ramazan sadaka ile sadakati gösterme ayıdır. Fıtr sadakasının temsil ettiği hikmetli muhteva ile geçmiş sadakatimizin aksayan yanlarını onarmakta, gelecekteki sadakatimizi fiilî teminat altında almaktayız.
En seküler toplumlarda bile Müslümanların Ramazan ayı ile birlikte takdire şayan işler yapmaları bundandır.
Bir cihad ayıdır Ramazan; ve bir kıyam ayı...
Gönüllerin şeytanlarca talan edildiği ve ümmetimizi yeniden inşa edeceğimiz coğrafyamızın bir çok bölgesinin emperyalistlerce işgal altında tutulduğu Ramazan'da, zalimlere karşı neler yapmamız gerektiğim yeniden düşünmemiz, yeniden diriliş için gereken mücadelenin muhasebesini, planını yapmamız gerekmektedir.
Ramazan'da kazandığımız imkanları geliştirdiğimiz ve sürdürdüğümüz oranda iç ve dış şeytanlara karşı elde ettiğimiz zaferi sürekli kılabiliriz. Yoksa Allah yolundaki kazanımlarımızın beleş mirasçısı olmak, amellerimizin değerini sıfırlamak için her köşe başında çeşitli tuzaklar kuran cin ve insan şeytanları pusuya yatmıştır, rehavete kapılıp bu gerçeği unutmamalıyız. Diri bir şuur ve uyanık bir kalp ile hayatı yaşadığımızda, her günümüzü Ramazan'a, her gecemizi Kadir gecesine benzetmek mümkün olabilecektir.
Bir muhasebe imkanıdır Ramazan; ve bir murakabe olanağı...
Ramazan, anlamını yitiren ibadetlerimize, dinimizin şiarı olan salih amellerimize gerçek değerini yeniden kazandırmak için bağrında taşıdığı bereketlerle kendisine doğru koşmak isteyenlere kollarını açmıştır.
Ramazan, geçmişi değerlendirmek, ferdî ve ümmet ekseninde muhasebe, bir yıllık manevi tekamül planları için çevremizle istişare müzakeresi yapmaktır.
Bir muhasebe ve yeniden arınma ayı olarak Ramazanla imtihan edilirken duruşumuzu yeniden ayarlamalı, iç ve dış şeytanlara/tağutlara/zalimlere karşı esas duruşumuzu bozmamalıyız.
Bir felah ayıdır Ramazan; ve ateşlerde yanarak ateşten kurtulma ayı...
Ramazan, açlığın susuzluğun, mahrumiyetin ateşinde kavrularak, cehennem ateşinden kurtuluş, iftarlarda zemzeme, ahirette cennete kavuşma ayıdır.
Kızgın güneş altında yanan taşların üzerinde yalın ayak yürümektir Ramazan. Bu yürüyüş, bize zorluklara karşı tahammül gücü kazandıracak, bir aylık eğitimle on bir ayın sıkıntılarına karşı göğüs germeyi öğretecektir.
Ve Ramazan inceltmek için demiri, ateşin bağrında demiri dövmektir.3
Bir selam, ayıdır Ramazan; ve yeryüzündeki tüm canlılara selamı yayma ayı...
Ramazan, Kur'an ile kendimizi, çevremizi yeniden selamlamak ve Allah'ın selamı ile selamlanmayı hak etme ayıdır.
Sekineyi bağrında taşıyan Kur'an ile yürüyüş ayıdır Ramazan; ve yürüyen Kur'anlar olma çabası...
Ramazan yürüyen Kur'an'lar olarak yeryüzünde melekleri imrendiren onurlu eylemlere imza atmak, Kur'an'ı tüm hücrelerimizde hissederek, gönüllerimizde duyumsayarak onu ahlak edinmek için yeni bir başlangıç yapma fırsatıdır...
Kadir Gecesi'ni bağrında taşıyan Ramazan, Kur'an şehrinde gezinmek, bizi yere bağlayan ayak bağlarından kurtulup Allah'ın ipi ile göklere uzanmaktır.
Bir zafer ayıdır Ramazan; ve bir bayram muştusu...
Bitişi ile hem hüznü hem sevinci birlikte yaşatır Ramazan. Şeytana ve şeytani dürtülere karşı koyma becerisi kazandığımız için bayramı hak ediyor, zaferimizi ve kazanımlarımızı tüm ümmet olarak kitlesel bir coşkuyla birlikte kutluyoruz, bitişiyle de içimiz burkularak hüzünleniyoruz.
Bir şölen ve şeytani eğlenceler ayı olmayıp, bir tefekkür ve tezkiye ayı olan Ramazan; oruçla beraber kendini tutmaktır. Oruç tutmak kendini tutmaktır; kendini tutmak 'insan' olmaktır. Bu da bayramı hak edişi getirir.
Ömrünüz Ramazan gibi bereketli, ahiretiniz bayram gibi neşeli olsun!
------------------
Dipnotlar:
1- Oruç, takvanın manevi güç kaynağıdır: "Ey imana emiş olanlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı, ki muttaki olasınız/Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız." (Bakara, 2/183)
2- "Bunun içindir ki, (ey Peygamber, bundan sonra artık) onların mallarından Allah için sundukları şeyleri kabul et, ki belki bunu yapmakla onların salah bulmalarına, arınmalarına ön ayak olursun. Ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlar için bir huzur (vesilesi) olacaktır. (Ve bütün bunların üstünde bil ki,) Allah her şeyin, herkesin özünü bilen mutlak bilgi sahibi olarak olup-biten her şeyi işitmektedir." (Tevbe Sûresi, 9/103)
3- Elmalılı Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I. Cilt, sh. 531.
KAYNAK: HAKSÖZ DERGİSİ / SAYI: 198 / EYLÜL 2007

Ramazan Ayinin Özellikleri


Ramazan Ayinin Özellikleri
Ibadetler belirli vakitlerde yapilir. Farz olan orucun vakti Ramazan ayidir. Ramazan ayinin dinimizde büyük bir önemi ve diger aylar arasinda seçkin bir yeri vardir. Bu sebeple oruç konusuna geçmeden önce Ramazan ayinin tasidigi özellikler hakkinda bilgi vermek yararli olacaktir. Bu özellikler kisaca sunlardir:
1- Insanligi karanliklardan çikarip aydinliga kavusturan Rabbimizin son mesaji Yüce kitabimiz Kur'an-i Kerim, bu ayda yeryüzüne inmeye baslamis ve böylece insanlik için yepyeni ve mutlu bir dönem baslamistir. Bu gerçek, Kur'an-i Kerim'de söyle bildirilmistir:
"Ramazan ayi ki onda Kur'an, insanlara yol gösterici ve dogruyu yanlistan ayirici belgeler olarak indirildi."
Kur'an-i Kerim Ramazan ayinda inmeye basladigi için bu ay, bir anlamda Kur'an ayidir. Kur'an-i Kerimi Peygamberimize getiren büyük melek Cebrail, her yil Ramazan ayinda Peygamberimize gelir ve o güne kadar nazil olan Kur'an ayetlerini karsilikli olarak birbirlerine okurlardi. Peygamberimizin bu dünyadan göçtügü yilin Ramazaninda bu durum, son olarak ve iki defa gerçeklesmistir.
Ramazan ayinda camilerimizde ve evlerde okunan ve cemaatin büyük bir manevi zevk ve husû içinde dinledigi mukabele ve Kur'an hatimleri Cebrail ile Peygamberimiz arasinda yapilan mukabelenin devam ettirilmesidir.
Bu vesile ile Kur'an okumanin fazileti ve manasini anlamaya çalismanin önemini belirtmekte fayda vardir.
Kur'an okumak ve okunan Kur'an'i dinlemek sevabi çok olan bir ibadettir.
Peygamber Efendimiz:
"Kim Allah'in kitabi Kur'an'dan bir harf okursa onun için bir sevap vardir. Her sevabin karsiligi da on kat verilecektir" buyurarak Kur'an okuyanlara verilecek sevabin miktarini belirtmis, ayrica Kur'an-i Kerim'in okuyucularina sefaat edecegi Peygamberimiz tarafindan bildirilmistir. Söyle buyuruyor:
"Kiyamet günü oruç ve Kur'an kul'a sefaatçi olurlar. Oruç:
- Ya Rabbi, ben onu gündüzleri yemekten ve zevklerinden alikoydum. Simdi beni ona sefaatçi kil, der. Kur'an:
- Ya Rabbi, ben onu gece uykusundan alikoydum. Simdi beni ona sefaatçi kil, der.
Her ikisi de sefaat ederler."
Kur'an-i Kerim, insanligin kurtulusu için gönderilen son ilâhî mesajdir. Onu okumak ibadettir. Ancak sadece okumak yeterli degildir. Müslümanin asil görevi, Kur'an'i okuyup manasini anlamaya çalismak ve onun gösterdigi nurlu yoldan yürümektir.
Kur'an-i Kerim'in gönderilisindeki sebeb ve hikmeti, yine Kur'an'dan ögreniyoruz.
Yüce Allah söyle buyuruyor:
"Ey Muhammed! Sana bu mübârek kitabi (Kur'an'i) ayetlerini düsünsünler ve akli olanlar ögüt alsinlar diye indirdik." 2. Âlemlere rahmet olarak gönderilen, yaratilmislarin en faziletlisi, Allah'in en sevgili kulu, son peygamber, Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a peygamberlik görevi bu ayda verilmistir. Mekke yakinlarindaki Hira magarasinda "oku" emri ile baslayan ilk Kur'an ayetlerini Hz. Muhammed'e teblig eden büyük melek Cebrail (a.s.) daha sonra ona "Sen Allah'in Rasûlüsün (Peygamberisin) ben de Cebrailim" diye hitap ederek onun insanligin kurtulusu için peygamber olarak görevlendirildigini bildirdi. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in bu kutsal göreve baslamasi ile karanliklar içinde bocalayan insanlik için nurlu bir ufuk açildi. Onun kalplere yerlestirdigi iman isigi sayesinde cehaletin yerini ilim, zulmün yerini hak ve adalet, kin ve düsmanligin yerini insan sevgisi aldi ve gerçek anlamda huzur ve kardesligin temelleri atildi.
3. Bin aydan daha hayirli oldugu Kur'an-i Kerim'de bildirilen ve mü'minlere Allah'in en büyük lütuf ve ikramlarindan biri olan "Kadir Gecesi" de bu ayin içindedir.
Bu gece, müslümanlarin iyi degerlendirmesi gereken büyük bir firsattir.
4. Islâm'in bes sartindan biri olan, insani nefsinin asiri arzularindan ve maddî ihtiraslardan kurtarip yücelten ve âdeta meleklestiren oruç ibadeti, bu aya tahsis edilmistir.
Ramazan gecelerinde cemaatin büyük bir cosku ile kildigi teravih namazi da bu aya mahsus bir ibadettir. Oruçlunun derin bir huzur ve manevî zevk duydugu sahur ve iftar sofralari da bu aya ayri bir anlam kazandiran özelliklerdir.
Iste böyle özellikler ve manevî güzelliklerle dolu mübârek Ramazan ayi, mü'minler için manevî degeri çok büyük bir rahmet mevsimidir. Bu ayi, Yüce Rabbimize ibadet ederek ve insanlara iyilik yaparak degerlendirdigimiz takdirde kazancimiz büyük olacak ve ebedî saadetin kapilari bize açilacaktir. Bu ayi, "Evveli rahmet, ortasi magfiret, (günahlarin bagislanmasi) sonu da cehennemden kurtulus" olarak nitelendiren Peygamberimiz, ayrica mü'minlere su müjdeyi veriyor:
"Ramazan ayi gelince; cennet kapilari açilir, cehennem kapilari kapanir ve seytanlar kösteklenir."
Bu hadis-i serifin ifade ettigi bir mânâ da sudur: Ramazanda kendisini cennete götürecek iyi isler yapan mü'mine cennetin kapilari açilmis, cehenneme götürecek kötülüklerden sakindigi için de cehennem kapilari ona kapanmis demektir. Oruç sayesinde nefsine hakim olup seytana uymadigi için de seytani etkisiz hale getirmis olur.
Esasen Ramazan kelimesinin sözlük anlami da, oruçlunun günahlardan arinacagini ifade etmektedir.
Söyle ki:
Ramazan; yaz aylarinin sonunda ve güz mevsiminin basinda yagan ve yerdeki tozlari temizliyen yagmur anlamindadir. Bu yagmur, nasil yeryüzünü yikayip tozlardan temizliyorsa, Ramazan ayi da mü'minleri günahlardan öylece temizler.
Diger bir anlami da yanmaktir. Buna göre Ramazan ayi oruçlunun günahlarini yakarak yok eder demektir.
Her iki mânânin birlestigi nokta; oruçlunun bu ayda günâhlardan arinacak olmasidir.

27 Mayıs 2011 Cuma

Hayırlı Cumalar




Rabbim hizmet kapısından Rahmet nazarından Cennet kokusundan Kendi rızasından mahrum etmesin Hayırlı Cumalar

Dostun gönlü, dostuna karşı hassastır





Dostun gönlü, dostuna karşı hassastır, çok şeyler bekler ondan… Bu yüzden insan dostluk hukukuna çok dikkat etmelidir. Özellikle dostla hal ve harekete, konuşmaya özen göstermek gerekir. Çünkü bazı sözler, keskin kılıç gibidir, dostluğu keser, kalpte tedavisi zor yaralar açar, İnsan hayata daha çok dostlarıyla, sevdikleriyle tutunur. Sevinçlerini onlarla paylaşarak arttırırken, acılarını hüzünlerini yine onlarla paylaşarak azaltır.

Kişi, tanımadığı kimselerden bir kötülük, bir haksızlık gördüğünde çok incinmez, en azından hayal kırıklığına uğramaz ama dostundan gördüğü küçük bir eziyete bile katlanması çok zor olur.

Başkalarının, hakkında yanlış düşünmeleri insanı fazla üzmez, yıpratmaz; ama sevdiği birisi, hakkında yanlış düşünürse, zarar verecek bir davranışta bulunursa işte bu insanı üzer, incitir. O kişi sıradan biri değildir çünkü, belki en zor günlerinde yanında olmasını beklediği insandır.


Her şartta kalpteki muhabbet çiçeklerini kurutur. Bazen yerinde olmayan gereksiz bir istek, küçük bir tavır veya söz bile, çok büyük mutlulukların elden kaçırılmasına sebep olur.

Dostluk, fedakârlık ve emek ister. Her şeyi karşısındaki insandan bekleyerek elde edilemez hakikî dostluklar. Dostluk; mutluluk, üzüntü, hastalık, sağlık, darlık ve bollukta dostunun yanında olabilmektir.

Marifet iyi gün dostu olmak değildir. Sadece iyi gününde yanında olmak dostluk da değildir zaten. Sahte dostluktur olsa olsa..


Sevmenin ilk şartı, alçak gönüllü olmaktır. ikinci şartı, güler yüzlü, tatlı dilli olmaktır. Bir diğer şartı, insanlara hoşgörülü davranmak, karamsar olmamaktır. Dördüncü şartı, insanların kişiliğine saygı göstermek; ona emreden bir tavır içinde olmamaktır.

Günümüzde ahlâkî bozulmanın etkisi dostluklarda da gösteriyor kendisini maalesef. Artık menfaat hesapları ortaya girince dostlar birbirlerine taş atmaktan bile çekinmiyorlar. Ve nice pırlanta yürekli insanlar, çok önemsiz basit dünyevî meseleler uğruna birbirlerinden ayrı düşüyorlar.

Hayatımızda kaç tane güzel dostumuz var acaba? Ya da tersinden soracak olursak, şu kısa hayatta kaç kişi için gerçekten güzel bir dost, güzel bir kardeş olabildik?


Dostlarımıza, kardeşlerimize karşı hareketlerimize çok dikkat edelim ve kalplerini kırdıysak hemen özür dilemeyi de asla ihmal etmeyelim. Çünkü yarın özür dilemek için çok geç olabilir.

Ne mutlu İhlâs ve Uhuvvet anlayışının gereğini yerine getirebilenlere… Ne mutlu şu kısa hayatta en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olabilir
.

16 Mart 2011 Çarşamba

Hani biz kardeştik!..




İnsan olabilmek, aşka, sevdaya, umuda hiç kapatmadan kapıları yaşayabilmek!..

Çok mu zor? Nedir ki dünya dediğin, bugün var olmak yarının güvencesi mi? Bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkar gibi çekip gitmediler mi bizden öncekiler, bir el bile sallamadan, o uzun yolculuğa çıkmadılar mı haber vermeden?

Yıkılmadı mı dünyalarımız, defalarca kaybedilen sevgililer uğruna? Ağlamadı mı gözlerimiz, verilen tesellilere aldırmadan? Kim kaldı ki yanımızda? Kim terk etmenin fermanına imza atmadı ki?..

Ayrılıklar hep vardı ve hep acıydı. Sevdiklerimizin kıymetini, kaybettiğimiz gün anlamının hüznünü yaşadık çok defa. Kardeş bildiğimize kardeş olamayışımız, el uzatamayışımız başını eğdi vicdanlarımızın…

Nedense hep en son noktada kendini gösterdi, sevgi adına yaşanması gerekenler. Oysa geç olmadan uyanmak gerekmez mi güneşin doğuşunu kaçırmamak için, arkadaşın, dostun, kardeşin kıymetini kaybetmeden fark etmek gerekmez mi?

Dünya var olalı beri, kardeşlik de vardı elbette. Firavuna inat, şeytana inat…

Neydi kardeşlik?
Sahi, unuttuk mu bu kelimenin anlamını? Rafa mı kaldırdık uzun zamandan beri, ‘çağdaş’ denilen dünyanın, çağdaş ayaklarına mı ezdirdik yoksa?

Neydi kardeşlik?
Sadece kanımızdan olana verilen isim mi? Eğer öyleyse din kardeşliğimiz ne olacak? İnsan olmanın kardeşliği ne olacak?..

Allah’ın emrettiği, Peygamberin (sav) sünneti olan kardeşlik ne olacak? “Sizden biriniz, kendisi için sevdiğini, kardeşi içinde sevmedikçe tam iman etmiş olamaz” demiyor muydu Efendimiz? (Buhari, Müslüm)

Ne oldu da sarsıldı bağlarımız? Kopma noktasına getiren neydi sevgimizi?..

Bu kadar mı kapıldık dünyanın aldatıcılığına? Sırtımız ne zamandan beri döndü, bizden olana? Hani “komşusu açken tok yatan bizden değildir” demişti Efendimiz (sav)? Kalbimizin titremesi gerekmez miydi bu hadis-i şerif karşısında?

Hatta varsa kardeşimize bir vefasızlığımız, yıkılmamız gerekmez miydi o anda?..

Ne diyordu Rabbimiz “Şüphesiz ki müminler kardeştir. O halde iki kardeşinizin arasını bulun. Allah’tan korkun ki merhamet bulasınız…” (Hûcurat 10) Hani, öyle zatlar vardı ki yaşlandırmıştı onları inen bir ayet, yatağa düşürmüştü kimilerini, emredilen bir görev… Hatta ölenler olmuştu korkusundan, hüznünden…

Şimdi bize ne oldu da unuttuk bu değerleri?..
Ne oldu da düştük birbirimize?
Ne oldu da kardeşliği bir kenara bırakıp “şucu ya da bucu” diye vasıflandırdık birbirimizi?

Olmadı işte…
Bu değildi emredilen, böyle yaşanmazdı kardeşlik dediğin. Ve kardeş olabilmek için insan olmak yeterdi. En azından, soyuna bakmadan, rengine bakmadan, dinine bakmadan el uzatmaktı bize düşen…

Yere düşeni tutup kaldırmak, uzaklarda olan birinin kanayan yarası için dua etmek ve onun için ağlamaktı aslolan.

Siz bakmayın, Kabil’in kardeşine düşman oluşuna…
Siz bakmayın onun nefsine yenilişine ve yıkılışına. İbret olması için yaşanır bazen yaşananlar. Siz bakmayın Kabil’e, Firavun’a, zulme teşvik eden nefislere.

Siz bakın Kur’an ne diyor? Can tanesi ayette “Hani, siz birbirinizin düşmanları idiniz de O (cc) kalplerinizi ısındırıp birleştirmişti. İşte, onun bu nimeti sayesinde din kardeşleri olmuştunuz.” (Al-i İmran, 103)

Biz kardeşiz demek ki… Öyle diyor Yaradan. Ve biz öyle bir kardeşlik kurmalıyız ki cennette yaşanılası kardeşliklere köprü olsun. Bugün sevgiyle tutuşan ellerimiz, yürek bağlarımız, bizleri yarın ötelerde de buluştursun…

Gelin, koparmayalım bağlarımızı, Hz. Peygamberi (sav) tebessüm ettirelim kardeşliğimizle...

Ötelerde sırtımız dönmesin birbirimize.
Gelin yürekleri kaynaştırma vakti olsun bu vakit…

Kahrolup gitsin şeytan, hiç gelmemek üzere ve yıkılıp gitsin, kardeşliği sözleriyle bakışlarıyla vurmak isteyenler.

Gelin, bu konuda da Kur’an’ı ve Sünnet’i rehber edinelim. Birimiz (Hz.) Aişe olalım, birimiz (Hz.) Fatıma, birimiz (Hz.) Ali, birimiz (Hz.) Ömer…

Gelin, bir Sahabe tebessümünde can bulsun gülüşlerimiz, kardeşliğimiz.

ZEYNEP YETER ARSLAN

16 Şubat 2011 Çarşamba

Gaflet İle İlgili Hadis

Gaflet İle İlgili Hadis

"Allahım beni göz açıp kapayıncaya kadar bile nefsimle başbaşa bırakma" İbn-i Hanbel, V, 42

Sözlükte terk etmek, önemsememek, yanılmak, ihmal etmek, dalgınlık ve dikkatsizlik gibi mânalara gelen gaflet, dinî literatürde Allah'a ve bildirdiği hakikatlere karşı ilgisiz kalmak, onları unutmak, nefsin heva ve hevesine uymak diye tarif edilebilir.

Gaflet, Kur'ân-ı Kerîm'de bilhassa inkar edenlerin vasfı olarak zikredilmektedir. Mesela bir âyet-i kerîmede hayvanlardan daha aşağı seviyede bulunan ve kalpleri mühürlü olan inkarcılar, gâfiller diye nitelenirken, (el-A'râf 7/179) yine aynı vasıftaki şahıslardan bahseden bir başka âyet-i kerîme şu mealdedir:

"İşte onlar Allah'ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir ve onlar gâfillerin tâ kendileridir." (en-Nahl 16/108)

Diğer taraftan Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in şahsında mü'minlerin, gaflet hastalığına karşı şöyle uyarıldığını görmekteyiz:

"Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam Rabbini zikret, gâfillerden olma!" (el-A'râf 7/205)
Başka bir âyette de Allah'ı çok az zikretmenin iki yüzlülerin (münafıkların) işi olduğu şu ifadelerle beyan edilir:

"Namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar; Allah'ı pek az zikrederler . " (en-Nisâ 4/142)

Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- de:

"Allahım beni göz açıp kapayıncaya kadar bile nefsimle başbaşa bırakma" (İbn-i Hanbel, V, 42) diye duâda bulunarak elden geldiği kadar gaflet hastalığından uzak kalmaları hususunda ümmetine üsve-i hasene olmuştur. Zaten "tahdîs-i nimet" kabilinden söylediği "gözlerim uyusa da kalbim uyumaz" (Müslim, Müsâfirîn, 125) ifadeleri, Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in tam bir kalp uyanıklığına sahip olduğunu göstermektedir.

Âyet ve hadislerden anladığımıza göre gaflet, aslında zikrin zıddıdır. Yani "Allah'ı kalpte hatırlamak ve dilde yâd etmek" şeklinde tarif edebileceğimiz zikir, devamlı bir hatırlama ve anmayı, hatta gönülden hiç çıkarmamayı ifade ederken, gaflet ise Allah'ı unutma, heva ve hevese tâbî olma anlamına gelir. Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Allah'ı zikredenle, etmeyeni diri ile ölüye benzetmekte (Buhârî, Deavât, 66) böylece kalbin hayatiyetinin ancak zikre devamla gerçekleşeceğine, gafletin ise, kalbin ölümüne sebep olacağına vurgu yapmaktadır. Yine Allah'ı hatırlama ve bir çeşit zikir olan namazın îfâsı husûsunda gerekli ihtimamı göstermeyen kimselerin "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarından gâfildirler" (el-Mâûn 107/4-5) itabına muhatap olduklarını görmekteyiz. Bir hadis-i şerifte de benzer kimseler hakkında:

"Nice oruç tutanlar vardır ki onların nasibi açlık ve susuzluk, nice gece ibadetine kalkanlar vardır ki onların nasibi de ancak uykusuzluktur" buyrulmuştur. (İbn-i Hanbel, II, 373) Ayrıca ibadetin özü olan duânın duyarlı bir gönülle yapılmasını tavsiye eden Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- gâfil, hevâ ve hevesine tâbi olan bir kalbin duâ ve niyâzının kabul olmayacağını şöyle bildirmiştir:

"Allah'a kabul edileceğine yakinen inanarak duâ ediniz! Zira Allah Teâlâ gâfil bir kalple yapılan duâyı kabul etmez." (Tirmizî, Deavât, 65)

Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir başka hadislerinde, kulluk ve cemaat şuurundan uzaklaşan insanların, kalplerinin mühürlenmesiyle gaflet hastalığına maruz kalacaklarını şu şekilde dile getirmiştir:

"Bir takım kimseler, ya cuma namazını terk etmekten vazgeçerler yahut Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de artık gâfillerden olurlar." (Müslim, Cum'a, 40) Cuma namazı gibi farz ibadetin terki bir yana, hatta gülmek gibi tabii bir davranışın bile haddinden fazla olduğu takdirde kalbin aslî işlevine ve manevî sıhhatine zarar vereceğine işaret edilmiştir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:

"Çok gülmeyiniz! Çünkü çok gülmek kalbi öldürür." (Tirmizî, Zühd, 2)

Kur'ân-ı Kerîm'in "Şâyet mü'minseniz" 1ihtarını ihtiva eden âyetleri ve Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in:

"Kişi mü'min olduğu halde zina edemez, mü'min olduğu halde içki içemez, mü'min olduğu halde hırsızlık yapamaz" (İbn-i Mâce, Fiten, 3) şeklindeki nebevî beyanları, mü'minlerin gaflet karanlıklarından uzak kalıp daima îmân aydınlığında bulunmalarının zaruretine vurgu yapmaktadır.

Netice itibariyle mü'minler, inkarcıların bariz özelliği olan gafletten şiddetle sakınmalı, bu hususta Efendimiz'in örnek hayatından hissedar olmalıdırlar. Allah bu tür hastalıklardan bütün Müslümanları muhafaza buyursun!

ÜSVE-İ HASENE ÖMER ÇELİK-MUSTAFA ÖZTÜRK-MURAT KAYA

26 Ocak 2011 Çarşamba

Sevmeyen Sevdiremez,Bilmeyen Bildiremez,Yanmayan Yandıramaz.



“Ben gizli bir hazineydim. Bilinmek istedim, aşkımdan Habîbim’i yarattım. O’nun aşkından da bütün kainatı yarattım.”

Allah celle celaluhu Habîbi’ni kendisini tanıması için yarattığı gibi, bütün mahlukatını da hem kendisini hem de Habîbi’ni tanımaları için yaratmıştır.

Tanımanın evvel emirde ilk basamağı, bilmekten geçmektedir. Bildikçe sevgi, sevdikçe de yakınlık artacaktır. Bu yakınlık öyle bir safhaya gelecektir ki, sevilende yok olma hâli tahakkuk edecektir. Bundan sonra ise seven değil, sevilenden başka ortada bir şey kalmayacaktır.

Bir şeyi hakikatiyle bilmeden bildirmek, bildirmek istediğimiz şeyi eksik ve kemâlinden uzak bir hâlde bildirmemize neden olmaktadır. Hele de son ve Hakk katında tek razı olunan din olan İslâm’ın önderi, Peygamberler Sultanı Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.s.)’yı kâmilen bilmeden, tanımadan, sevmeden O’nu ve dinini Allah’ın murat ettiği hâl üzere anlamak ve anlatmak imkansızdır. Evet, bu durum çok daha nazik bir hâl arz etmektedir.

Dini, Peygamberler Sertacı’nı (s.a.s.) anlatmaya talip olanlar, neye talip olduklarının bilincinde olmalılar. En önemlisi de yaşayışlarını bu bilinç doğrultusunda düzenlemelidirler. Onu anlatırken, O’ndan bahsederken süslü kelimeler kullanmaya özen göstermekle birlikte, O’nun yaşantısını hayatımıza geçirirken aynı özen ve hassasiyetten uzak bir hâl yaşamak bu uğurda gayret gösterenler için büyük bir gaflettir.

Kendi nefisine faydası olmayan bir bilginin başkaları üzerinde ne kadar tesiri olabilir ki? Bu uğurda gayret gösterenler, öncelikle Rasûlullah’ın hayatıyla kendi hayatlarını karşılaştırarak gözden geçirmeli, eksikleri telafi etmeli ve mutlaka kendi hevâ ve heveslerini terk edip Rasûlullah’ın istek ve arzularına, o güzel ahlâkına kayıtsız şartsız teslim olmalı, boyun bükmelidir. Böyle olmazsa istikamet üzere bir sevgi, istikamet üzere bir hayat yakalamamız mümkün değildir. Ortadan olan kuru bir iddiadan ve hesabı ağır bir ameliyeden başka bir şey değildir.

Rasûlullah (s.a.s.)’in arzu ve isteklerinde Allah’ın rızası ve dinin ihyası varken, bunun aksine kendi arzu ve isteklerimizle hareket etmemizde nefsimizin ihyası vardır. Allah (c.c.), Habîbi’ne tabi olarak ve kendi yüce rızasını gözeterek yapılan işlere rahmet nazarıyla tecelli eder. Onlarda bereket halk eder ki, ancak menşei, itaatı Rasûlullah ve ihyâ-ı sünnet olan işlerin dünya ve ahiret bereketi olacaktır.

Dinimizi aldığımız kişilere dikkat etmemiz gerekir. Dini istikamet üzere olmayan bir kalpten din öğrenilmez. Allah ve Rasûlü’nün yolundan gitmeyenden din öğrenilmez. Hikmet sözünü kendisine kılıf, örtü yapmış, haramlarla iştigal edenden kişilerden din öğrenilmez. Dünya ve ahretinizi mahvedecek değil, mamur edecek insanlarla oturup kalkmamız gerekir.

Gönlü peygamber aşkıyla dolu olan bir gönülden ancak peygamberî ahlâkın güzellikleri talim edilir. Bu güzellik, o irfan ve ihlâs sahibi gönüldeki sevginin itaat olarak dışa yansımasıdır.

Rasûlullah’ın sünnetlerini hayatında canlı tutanlar, Sevgili Peygamberimizin sevgisini gönüllerinde canlı tutanlardır. Rasûlullah’ın sünnetinden uzak bir hayat yaşayanlar, O’nun sevgisinden de uzaktırlar. Dilleri ne söylerse söylesin, gönüllere bu sözleri tesir etmez.

Doğduğu günden itibaren ümmeti için göz yaşı döken Peygamber Efendimiz (s.a.s.) için, O’nun sevgisinden iki damla gözyaşı akıtabildik mi? Dilimizdeki samimiyet sözlerini acaba göz yaşlarımız doğruluyor mu? ‘Yâ Rabbi! Habîbin’i bizlere nasip ettiğin için sana sonsuz hamdolsun’ diyerek dua edip kirpiklerimizi ıslatabildik mi? Bu sevgilerle ıslatılan gözlerin cehenneme haram kılındığını hiç düşündük mü? Gelin bunları şu gönlerinde hâlimizi yeniden gözden geçirelim, eksiklerimizi düşünelim ve onların telafisi için gayrette bulunalım.

Sanır ki benim sevdam dağlar kadar yücedir.

Hani sevgiliye uyan haller sen de nerdedir?

Uymadan Rasûl’e, sevgi iddia etmek bî edeptir.

Sahabe-yi Kiram, bizim için en güzel örnektir.

Gönlü sevgi ile dolan insanların pınarlarından sevgi akar. O gönle mûtî olanlar, kana kana bu sevgiden tadar. Sevmeyen sevdiremez, bilmeyen bildiremez, yanmayan yandıramaz sözü, böylece hakikat olarak ortaya çıkar.

Allah’ım! Gönüllerimizi, Sen’i ve Rasûlün’ü seven gönüllerle ünsiyet ettir. Taklîdî olarak değil, tahkîkî olarak Sana ve Rasûlün’e uymayı nasip et bizlere.

Mehmet YALÇIN

AMİN .

8 Ocak 2011 Cumartesi

Abdulkadir Geylani Hz. (ks) İnciler





Abdulkadir Geylani Hz. (ks) İnciler

İmanın eksikliği oranında rızık peşine düşer, fazlalığı nispetinde bu sevdadan vazgeçersin Duayı bırakmak bir azamet, dua ile meşgul olmak ruhsattır İnsanların büyük çoğunluğunun helak sebebi küçük günahları iken, zahit zatların felaketi şehvetleridir Sen ‘’La ilahe illallah’’ dediğinde bir iddiada bulunuyorsun; bu nedenle sana şöyle denilir: ‘’Ey iddia sahibi böyle diyorsun ama belgen var mı?Belgen nedir?’’ Kötülerle dostluğun iyi kişiler hakkında su-i zanda bulunmana sebebiyet verir Bir bedel karşılığı yaptığın her amel senin, Allah rızasını amaçlayarak işlediğin her amel de O’nun içindir.Açalım:Bir iş yaptığında bunun bedelini beklersen sana bunun karşılığı yaratık olarak verilir.Ama yaptığın işi Allah için gerçekleştirirsen, mükafatında O’na yaklaşmak olur Tasavvuf yolunda konuşmak son merhaledir başlangıçta değil Toprak başına, Allah Teala dünyalık payını takdir edip işini bitirmişken, payının eline geçeceği zamanları belirlemiş Allah, sen hala kalbini dünyalık meselelere takarak ziyan ediyorsun.Bu süreç kendisince bilinmekte, sen ister iste ister isteme her gün rızkın yenilenerek sana gelecek.Gösterdiğin hırs sadece seni Allah katında rezil eder, mahlukat gözünde küçük düşürür Cemaat!Aziz ve Celil Allah’a ve mahlukata karşı büyüklük taslamayı bırak, seviyenizi biliniz, benliğinizde alçak gönüllü olunuz.Öyle ya ilk haliniz bayağı bir sudan ibaret olan pis bir meni, sonunuz da atılmış bir leştir.Tamahkarlığın yedip hevesinin ağına düşen, hevesinin kendisinin hükümdarların kapılarına sürükleyerek ezeli taksimde payına düşmemiş şeyleri ısrarla isteyen ve ezelde payına düşeni zillet ve horlukla isteyen kişilerden olmayınız.Peygamber - sallahu aleyhi ve sellem – şöyle buyurmuştur:’’Aziz ve Celil Allah’ın kuluna en ağır cezası, ezelde payına düşmemiş şeyi istetmesidir –İmanın eksik zayıf biri isen bu halin sürdüğü sürece geçimini düzeltmeğe, maişetini yoluna koymaya bak, insanlara muhtaç olmamak için gerekli önlemleri al, aksi takdirde dinini onlar için ayaklar altına alır, dinini istismar ederek onların malını yersin.Ama imanın güçlenip olgunlaştığında Allah’a tevekkül et, sebeplerden sıyrıl, Allah dışıdaki tanrılarla alakanı kes, kalbinle tüm varlıklardan uzaklaş.Bu halinle kalbini bedenden, ailenden, dükkanından, tanıdıklarından uzaklaştırır, elindekileri ailene, kardeşlerine ve akranlarına teslim edersin.Adeta ölüm meleği ruhunu almış, ölüm tarafından kapılmış, toprak tarafından yutulmuş gibi olursun, bir bakıma kader dalgaları, ezelde sebkat etmiş kudret seni ilim deryasına götürür ve burada boğar.Bu makama ulaşana sebepler zarar vermez; çünkü sebepler kişinin dış dünyasında etkili olur iç dünyasında değil, sebepler başkaları için geçerlidir böyle bir makamda bulunan için değil. -Nebi – sallahu aleyhi ve selem- de şöyle buyurur: ‘’Kul, kapıları kapatıp perdeleri sarkıttığı, insanların kendisini görmediği bir ortamda, Aziz ve Celil Allah’a isyana yöneldiğinde Aziz ve Celil Allah şöyle buyurur: ‘’Ademoğlu, beni seni görenlerin en değersizi mi kabul ettin? - Fethur Rabbani de geçer, bu hadis hakkında dipnot düşülmemiştir.