İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Hergün insanın karşılaştığı her şey, ALLAHü teâlânın dilemesi ve yaratması ile olmaktadır. Bunun için, irâdelerimizi O’nun irâdesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız herşeyi aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur.
Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak kulluğu kabûl etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. ALLAHü teâlâ, hadis-i kudside buyuruyor ki: “Kaza ve kaderime râzı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belâlara sabretmeyen, benden başka Rab arasın! Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!”,
Dünya ve âhiret hayatında rahat etmek isteyenin, karşılaştığı sıkıntılara, insanların kötülemesine ve çeşitli musîbetlere sabretmesi lâzımdır. Kim Allahtan korkarak sabrederse, sıkıntılardan kurtulur, huzur bulur. Sabreden murâdına erer.
Eyyüb aleyhisselâmın sabrı, dillere destan olmuş ve ALLAHü teâlâ onu sabrından dolayı övmüştür. ALLAHü teâlâ sabredenleri sevdiğini ve ecirlerinin hesapsız ödeneceğini bildirmiştir. Sabır, erişmek istenen şeylerin anahtarıdır. Her hayra sabırla ulaşılır.
Ne mutlu sabredenlere!..
Mukadder olan şey başa gelir. Eğer sabredilirse ecri görülür. Sabredilmez, bağırılırsa, günaha girilir ve huzursuz olunur. ALLAHü teâlâ, sevdiklerini sıkıntılara mâruz bırakır. Nitekim hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Dünyada en çok musîbete mâruz kalanlar Peygamberler, âlimler, velîler, şehitlerdir.”
Mâruz kalınan felâketler, insanın ibâdet etmesini engelleyebilir. Bir hastalık, bir belâ gelince, bağırıp çağırmak fayda vermez. Aksine zararlı olur. Bunun tek çâresi, ALLAHın takdîrine râzı olmaktır. Mâruz kalınan musîbetlerin ve çekilen zahmetlerin getireceği perişanlıktan kurtulmanın tek çâresi sabretmektir. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz.
“Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezâlanır ve o, kendisine Allahtan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamaz” meâlindeki kelâmı nâzil olduğu zaman, Hz. Ebû Bekir, Peygamberimize sordu: “Yâ ResûlAllah, bu âyetten sonra nasıl ferahlanılır?”
Resûl aleyhisselâm ona cevaben buyurdular ki: “Yâ Ebâ Bekir! Sen hiç hasta olmuyor musun? Senin başına hiç musîbet gelmiyor mu? Sen hiç ezâlara, cefâlara mâruz kalmıyor musun? Hiç kederlenmiyor musun? İşte bütün bunlar senin kusûrların, senin hatâların için birer kefâret olur, kusûrlarının bağışlanmasını sağlar.”
Mehmet Oruç
Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak kulluğu kabûl etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. ALLAHü teâlâ, hadis-i kudside buyuruyor ki: “Kaza ve kaderime râzı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belâlara sabretmeyen, benden başka Rab arasın! Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!”,
Dünya ve âhiret hayatında rahat etmek isteyenin, karşılaştığı sıkıntılara, insanların kötülemesine ve çeşitli musîbetlere sabretmesi lâzımdır. Kim Allahtan korkarak sabrederse, sıkıntılardan kurtulur, huzur bulur. Sabreden murâdına erer.
Eyyüb aleyhisselâmın sabrı, dillere destan olmuş ve ALLAHü teâlâ onu sabrından dolayı övmüştür. ALLAHü teâlâ sabredenleri sevdiğini ve ecirlerinin hesapsız ödeneceğini bildirmiştir. Sabır, erişmek istenen şeylerin anahtarıdır. Her hayra sabırla ulaşılır.
Ne mutlu sabredenlere!..
Mukadder olan şey başa gelir. Eğer sabredilirse ecri görülür. Sabredilmez, bağırılırsa, günaha girilir ve huzursuz olunur. ALLAHü teâlâ, sevdiklerini sıkıntılara mâruz bırakır. Nitekim hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Dünyada en çok musîbete mâruz kalanlar Peygamberler, âlimler, velîler, şehitlerdir.”
Mâruz kalınan felâketler, insanın ibâdet etmesini engelleyebilir. Bir hastalık, bir belâ gelince, bağırıp çağırmak fayda vermez. Aksine zararlı olur. Bunun tek çâresi, ALLAHın takdîrine râzı olmaktır. Mâruz kalınan musîbetlerin ve çekilen zahmetlerin getireceği perişanlıktan kurtulmanın tek çâresi sabretmektir. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz.
“Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezâlanır ve o, kendisine Allahtan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamaz” meâlindeki kelâmı nâzil olduğu zaman, Hz. Ebû Bekir, Peygamberimize sordu: “Yâ ResûlAllah, bu âyetten sonra nasıl ferahlanılır?”
Resûl aleyhisselâm ona cevaben buyurdular ki: “Yâ Ebâ Bekir! Sen hiç hasta olmuyor musun? Senin başına hiç musîbet gelmiyor mu? Sen hiç ezâlara, cefâlara mâruz kalmıyor musun? Hiç kederlenmiyor musun? İşte bütün bunlar senin kusûrların, senin hatâların için birer kefâret olur, kusûrlarının bağışlanmasını sağlar.”
Mehmet Oruç
Merhaba.
YanıtlaSilBu değerli paylaşımın için teşekkürler.
Arkadaşım Allah razı olsun çok güzel yazmışsın. Baştaki Dua ile ilgili yazınada mest oldum ...
YanıtlaSilNo Engel ben teşekkür ederim ziyaretiniz için
YanıtlaSilMelek öncelikle hoşgeldiniz diyorum.Allah hepimizden Razı olsun.Beğendiğinize sevindim her zaman beklerim.
YanıtlaSilMerhaba, efendim. "Kul İsek Böyle Olmalıyız" konulu yazınızı okumama sebep olan son gelen yorumunuz. Alıştınız ya, bu gün beni göremeyince yorum yazmak zorunda kaldınız. Ben de diyorum ki, bu Nurgül'ün dosyası da kimmiş, takip edince baktım ve anladım nereye geldiğimi. Bu bloğunuzu da önce görmüştüm, ama daha sonra neden bu bloğunuza hiç gelemedim, belki de izlemeye almadığım için olabilir. Efendim ne yapalım, ben şu anda 55 yaşındayım daha ömrü hayatımda yılbaşı kutladığımı hiç hatırlamam. Sadece her zaman ki yine evim de ve bilgisayarımın başında inceleme ve araştırma yapmaya devam.
YanıtlaSilMehmet Oruç'ub İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Kullukla ilgili deyişi ile birlikte kaleme aldığı yazısını okudum. Kalemine ve yüreğine sağlıklar dilerim. Sizin de bu bloğu bizimle paylaştığınız için emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Hayırlı seneler dilerim.
Recep bey öncelikle bu bloğuma hoş geldiniz diyorum.Evet ziyaret ve yorumlarınıza alışmıştım,ama ben daha öncede kamanla ilgili yazınıza da bir yorum yazmıştım.Allah Hayırlı uzun ömürler versin.Bizde yıl başı kutlamıyoruz.Saygılarımla
YanıtlaSil