Kişiyi Marifetullah Sırrına Erdirecek Yedi Basamak
Sırasıyla Şunlardır:
1.Sabır 2.Şükür 3.Tevekkül 4.Rıza 5.Teslimiyet 6.Muhabbet
7.Marifetullah
"Bana şükredin, nankörlük etmeyin."(Bakara 152)
İmanı iki bölüm, iki yarım olarak düşünürsek; yarısı sabırdır yarısı da şükürdür.
"Resulullah (sav) namaz kıldığı zaman bazen ayakları şişinceye kadar ayakta dururdu. Aişe Radıyallahu anha:
"Ey Allah'ın Resulü! Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını sana bağışladığı halde yine bunu mu yapıyorsun?" dedi. Bunun üzerine:
"Ey Aişe! Şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu.(Müslim)
Rabbimiz Teâlâ, Hz. Musa (a.s)’ a vermiş olduğu bazı nimetleri kendisine hatırlatması üzerine; Musa’nın (a.s) aklına birden Âdem (a.s) geldi. Dedi ki: “Ya Rabbi! Âdem’ i (a.s) ilk insan olarak yarattın. Kendi ruhundan ruh üfledin. İlk insan olarak cennete yerleştirdin, sonra Havva’yı yanına ihsan buyurdun ve pek çok nimetlerle donattın. Dünyaya indi, tövbesini kabul eyledin. Peki, bu kadar çok nimete karşı Âdem (a.s) nasıl olacak da şükrünü eda edecek, şükrünü nasıl ifa edecek?” bu sorunun cevabı bütün insanlar için, müminler için çok büyük bir müjde olarak ortaya çıktı. Rabbimiz buyurdu ki Âdem derse ki; “ Elhamdülillahi rabbil alemin“ ona yeterli gelir. Musa (a.s) pek sevindi, memnun oldu. Çünkü gerek peygamberler, gerek salih müminler ve gerekse bütün insanlar üzerinde Rabbimizin o kadar çok nimeti var ki; o nimete karşı şükran borcunu ödeme hissiyatı, insaf sahibi her insanda kendisini gösterir. Özellikle Allah’ını bilen, kitabını bilen, peygamberini bilen bir mümin, Rabbine karşı şükredenlerden olmak için üzerine ne düşüyorsa yapma derdine düşer. Bu kullar ne büyük müjde... Bir kul “Elhamdülillahi Rabbil âlemin” dediği zaman, Rabbimizin vermiş olduğu nimetlerin hepsine kâfi gelmesi ne büyük nimet. Çünkü biz, Fatiha-yı Şerifeyi -Elhamdülillah- günde en az kırk defa okuyoruz. Başlarken Fatihaya “Elhamdülillahi Rabbil âlemin” diye başlıyoruz. Bu da bizim için ayrıca büyük bir şükürdür. O kadar çok nimetin içerisindeyiz ki; mutlaka şükreden kullardan olmamız, kendi yaratılışımızdan bize verilen icadî ve Rabbimizin bizi yarattıktan sonra hayatımızı devam ettirecek imdâdi nimetleri bize şunu söylüyor: “Rabbine hamdet, şükret, Rabbine yönel, Rabbini an, Rabbine karşı nankör olma.”
Öyle nimetler içerisindeyiz ki bir kısmı maddi nimetler, bir kısmı manevi nimetler, bir kısmı zahiri -gözle görünür nimetler-, bir kısım bâtıni -gözle görülmeyen- nimetler. Bir kısım nimetler de var ki; içerisinde olduğumuz halde bilemediğimiz nimetler.
Öyleyse “Halbuki Allah'ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. “ (Nahl 18)
“Sizde nimet namına ne varsa hep Allah dandır. Sonra size sıkıntı dokununca Allah’ a feryad edersiniz. “ (Nahl 53)
Resulü Kibriya öyle buyuruyor: “Allah (cc) bir kula nimet verir o kul da Elhamdülillah derse, Elhamdülillah demiş olduğu hamd-ü sena verilen nimetten daha büyüktür.“
Yine Allah’ın Resulü öyle buyuruyor: “Her kim ki belaya kalmış, hastalık içinde olmuş bir kimse görür de “Elhamdülilehillezi afeni min mebteleke bihi ve feddaleni aleke kesiri minmen halağa tafdile.” derse Allah; o kimseye o bela ve hastalığı vermez, onu afiyetle kılar.”
İmam Katade (r.a) Rabbimizin şu ayetini şöyle tefsir ediyor: “inne rabbene la gafurun şekur” “Şüphesiz ki Rabbimiz pek bağışlayıcı ve şükredenlere karşılığını vericidir.” Burada ‘çok affeden” derken çok büyük günahları affeden, “Şekur” derken de çok az şükre pek büyük nimet, pek büyük karşılık veren yani; çok büyük günahları bağışlayan, çok az olan mükâfat, amel, şükür, hamde büyük mükâfat veren Allah (cc), demek, büyüğe yakışan da odur. Aza çok karşılık veriyor, çok olanı da bir anda görmezden geliyor. Onu da affediyor.
Şeddat bin Evs öyle buyurdu: “Şu söyleyeceklerimi iyi dinleyiniz, ezberleyiniz. Çünkü ben Allah’ın Resul’ü söylerken işittim.” Nedir, o işittiğin Ey Evs? “İnsanlar altın biriktirme, gümüş biriktirme derdinde olduğu zaman siz şu kelimeleri, şu kıymetli cümleleri ezberlemek suretiyle, siz bunu biriktiriniz. Yani; bir insanın altın toplamasından, gümüş toplamasından, altın ve gümüşlere sahip olmasından şu duayı bilmesi, ezberlemesi kendisi için daha hayırlıdır:
“Ey Allah’ım! Senden dinde sebat istiyorum. “Ey Allah’ım! Şüphesiz ki ben, doğruluk üzerine de azmetmeyi istiyorum senin vermiş olduğun nimetlere şükretmeyi istiyorum...
Malum olduğu üzere sabır denince, şükür denince Eyyub (a.s) akla gelir. Eyyub (a.s) O haldeyken, hastalığında o kadar çok sabretmişti ki, dediler: “Ya Eyyub! Elini aç da Rabbine yalvar.” O da: “Ben üzerimde bulunan şu andaki halime şükredenlerdenim. Rabbime şükrediyorum.”dedi.
Davut (a.s) Rabbine bir gün şu şekilde hamdetti: “Allah’ a hamdolsun zatına yakışır bir şekilde hamdolsun. Rabbimiz vahyetti: “Ya Davut! Bu hamdini yazmak için görevli melekler gönderdim…“Yani hali hazırda ki yazıcı melekler yetişemez buna. Ya Davut daha ziyade görevli melekler gönderdim.
Yine aynı lafızla alakalı, Allah’ın Resulü de şöyle buyuruyor: Allah’ın kullarından bir kul elini açtı: “Ya Rab! Lekel hamdü keme yenbegı li celeli vechike ve azimi sultanik.” Bu duayı hâsseten zaman zaman fırsat buldukça mutlaka okumak gerek. Allah’ın kullarından bir kul böyle söyledi. Melekler yazmayı yetiştiremedi. Bilemediler ki buna ne yazalım? Semaya çıktılar. Rabbül Âleminin huzuruna vardılar: “Ya Rab! Kulunun biri: “Ya Rab! Lekel Hamdü keme yenbegı li celeli vechike ve azimü sultanik.” böyle dedi. Biz de bilemedik buna ne yazalım. Rabbimiz buyurdu ki: “O ne dediyse aynen söylediğini yazınız. Bana kavuşunca o sözün, o hamdın mükâfatını ben vereceğim.” Yani sizin kalemleriniz onun sevabını yazmaya yetmez.
Allah’ın Resulü anlatıyor: “Cibril-i Emin geldi. Ey Allah’ın Resulü! Sana öyle kelimeler öğreteceğim ki Musa (a.s) elinde asası, firavun ordusuyla birlikte yaklaşmış, müminlerden bir kısmı telaşa düşmüş: “Ya Musa işte geldi, yetişti firavun. Biz, deniz ile düşman arasında kaldık.” Allah’ın Peygamberi Musa (a.s) çok sakin, vakur: “Allah bizimle beraber, telaş etmeyin. Mutlaka bir yol gösterecek.” Cibril-i Emin Musa (a.s)’ a geldi. Musa (a.s)’dan şu cümleleri söyleyerek asasını denize vurmasını istedi. O duayı Musa (a.s) denize vurunca toz toprak olan denizin ortasında yol açıldı. Bunu sana öğreteyim mi? Musa (a.s) asasını denize vururken okuduğu duayı sana öğreteyim mi ya Muhammed? Allah’ın Resulü buyuruyor ki: “Anam babam feda olsun! Öğret ey Cibril. “ Biz de şimdi Allah’ın Resulü’ Anam, babam, canım feda olsun Ya Resulallah! Sen de bize öğret. Allah’ın Resul’ ü Cebrail (a.s) dan şu duayı öğrendi ve ümmeti Muhammed’e öğretti : “Allahümme lekel hamdü ve ileykel müşteke ve entel müsteğas velahavle vela kuvvete illa billâh.” İşte Musa (a.s) bu dualarla birlikte asasını denize vurdu, deniz yarıldı.
Allah’ın Resulü şöyle buyuruyor; darda kalmış, zorda kalmış, sıkıntıda kalmış, düşman tasallutunda kalmış, her kim de bu duayı okur ise Rabbim onu o sıkıntısından kurtarır. Bu hadis-i şerifi rivayet eden Hz. Abdullah diyor ki: Allah’ın Resulünden bunu duyduğum günden itibaren hiç terk etmedim. Hz. Abdullah’tan bunu öğrenen Ebu Vail- diyor ki; Abdullah’ tan bunu duyduğum andan itibaren hiç terk etmedim. Ebu Vail den duyan Ağmeş, o da diyor ki; Ebu Vail’ den duyduğum günden itibaren bu duayı hiç terk etmedim.
İbret verici olması hasebiyle şöyle bir kıssa anlatılır: Mecid bin Abdulaziz bin Ebi Ravad anlatıyor: Annemden duydum. Merv’de kadının birisi vardı, Allah ona 9 tane kız çocuğu nasip eylemişti. Hamile oluyor, kız çocukları sayısı arttıkça bir sonrasının erkek çocuğu olması duygusu içerisinde oluyordu. 4, 5, 6, 7, 8, 9 tamamı kız çocuğu oldu. Bir yandan da “Acaba niye erkek çocuğu olmuyor?” diye kendi kendisine yakınıyordu. Onuncuya hamile olmuştu. Biz kadınlarla birlikte yanındaydık. “Ya yine kız çocuğu olursa?” dedi. Biz de dedik ki: “Ne güzel. Rabbim ne takdir etmişse o olur. Onuncusu kız çocuğu da olsa hamdedeceksin, şükredeceksin.” O da dedi ki: “Erkek çocuğu olursa hamdederim, kız çocuğu olursa niye hamdedeceğim ki!” Biz de dedik ki: “Tövbe! Sen ne diyorsun hatun. Rabb’ ül Alemin kız çocuğu nasib ettiyse; kız çocuğu olur. Sen gel şu dokuz tane kız çocuğuna şükret, hamdet yine kız çocuğu olursa: “Ya Rab! Sana yine şükredeceğim, hamdedeceğim.” de. “Yok” dedi. “Kız çocuğu olursa şükretmem.” Doğum yaklaştı bir de ne görelim. Dünyaya gelen ne erkek çocuğu ne de kız çocuğu. Hınzır suretinde bir mahlûk dünya ya geldi. Onun için, Rabbül Alemine hamdetmek, şükretmek, Rabbül Aleminin vermiş olduğu nimetlere hamdetmek, onun nimet olarak devamını sağlar. Ne olurdu onuncusu da yine eli yüzü tertemiz bir kız çocuğu olmuş olsaydı? Tabi feryad-ı figan ettiler. Anlaşıldı Allah’ a hamdetmeden, şükretmeden böyle bir musibetin başa geldiği.
Allah’ın Resulü herhangi bir tepeye, bir yüksek yere, bir yokuşa çıktığı zaman dinlenir, şöyle dua ederdi:” Allah’ım! Her üstünlük üzerinde üstünlük ve şeref senindir, sana aittir Her halde hamd-ü sena sana aittir.” Yani sana hamdolsun! Yokuşsa çıkartan sensin, yokuşsa düzlüğe vardıran sensin. Yükseklikse senin şerefin her şeyden daha yüce Ya Rab! Onun için makam, mevki hasep, nesep, şeref sahibi olan kimselerin dilinde bu olmalıdır: “Allah’ım! Senin şerefin, şanın her şeref ve şanın üzerindedir, ondan üstedir.”
Allah’ın Resulü bir adama uğradı. Yanından geçerken dilinden adamın şu ifadeler dökülüyor idi : “Bana İslam yolunu gösteren, beni İslam’ a yönelten Allah’ a hamdolsun. Beni ümmet-i Muhammed’ den kıldığı için de ona hamdolsun.” Allah’ın Resulü adama yöneldi: “Ne kadar güzel şükrettin, ne kadar büyük hamdettin.” Allah’ın Resulü bu şekilde onu tebrik etti.
Ebu’d-Derda Hazretleri anlatıyor: Allah’ın Resulünden işittim. Allah’ın Resulü buyurdu ki: “Rabbimiz Teâlâ Hz. İsa (a.s)’ a hitaben: “Ya İsa! Ben senden sonra bir ümmet göndereceğim. O ümmet ki; hoşuna giden, sevdikleri bir şey başlarına gelirse hamdederler, şükrederler. Hoşlanmadıkları bir şey; kaza, bela, musibet, sıkıntı gelirse sevabını Allah’ tan beklerler ve sabrederler. Hilimleri de ilimleri de olmasa böyle yaparlar.” Allah’ın Resulü buyuruyor ki: “Ya Rab! Nasıl olur da ilimleri yok, hilimleri yok yine de onlar bu fazilete erişirler?” Rabbimiz öyle buyuruyor: İsa (a.s) soruyor tabi. “Ya İsa! Ben onlara kendi katımdan, ilmimden de hilmimden de vereceğim. Onlar sabır etmesini de bilecek şükretmesini de bilecek.”
Öyleyse ümmet-i Muhammed’ in diğer ümmetlerden ayrıldığı en yüksek özelliklerinden, meziyetlerinden birisi de bu ümmetin sabır ümmeti ve şükür ümmeti olmasıdır.
Peygamber Efendimiz (sav) buyurdular ki “Müferridun” öncü olarak geçti gitti. Dediler ki: “Ya Resulallah! “müferridundan” maksat nedir?” Zikir ehli ve şükür ehlidir. Bir kimse Allah’ ı zikretmeden şükredenlerden olamaz. Allah’ ı zikredenler, Allah’a şükredenlerdir. Musa (a.s) Rabbimize sordu: “Ya Rab! Senin katında en sevdiğin kullar kimdir?” Musa (a.s)’ “Beni en çok zikredenlerdir, zikri çoğaltanlardır.” buyurdu. Çünkü bir kimseyi ilahi azaptan kurtaracak en güçlü kurtarıcı Allah’ı zikirdir. Rabbül Âlemini kul zikrettikçe Rabb’ül Âlemin de ona şükrü nasip eyler.
Fudayl bin İyaz- buyuruyor ki:” Bir kul can-ı gönülden “elhamdülillah” derse; konforlu yataklarda, en güzel hanımlarıyla birlikte olsa bile o kimse Allah’ a şükretmiş olur. Yeter ki; can-ı gönülden “elhamdülillah” demeyi bilsin. O “elhamdülillah” ifadesi Rabbimizin vermiş olduğu tüm nimetlere hamd olarak kaydedilir.”
Hz. Abbas buyuruyor ki: “Kıyamet günü ilk hesabı görülüp cennete girdirilecek zümre, hatta bir ifade de hesap olmadan hesapsız kıyamet günü cennete girdirilecek ilk zümre, Allah’ a varlıkta, darlıkta, zorlukta, kolaylıkta şükreden, hamdeden zümredir.
Muhammed bin Kaab el-Gurazi (r.a) bir takım insanlar: “Bize nasihat eyle, bize sohbet eyle Ey Allah’ın Sevgili Kulu!” dediği zaman o da şöyle nasihat etti: “Ey insanlar! Benden iki şey ezberleyiniz, iki şeye devam ediniz. Allah’ın nimetine şükretmek ve imanda ihlâslı olmak. Şükür ve ihlâs ehli olursanız; dünya ve ahiret hayatınızı kurtarmak için size kâfidir, yeterlidir.”
Allah’ın Resulü buyuruyor: “Her hangi bir kula nimet ulaşır da o kul “elhamdülillah” diye dili ile şükretmese bile bu nimet Allah’tandır diye bilse, o nimete şükür olarak yeter. Bu da ayrı bir müjde. Hani taaccüb eden olmuştur belki. Bir kul diyecek ki “Elhamdülillah”, verilen nimetlerin hepsine kâfi gelecek. Bu ise daha ötesi. “Siz de her ne nimet varsa hepsi Allah’ tandır.” Kul sadece bunu bilse, diliyle “Elhamdülillah diye şükretmemiş olsa bile” nimetin varlığını, verenin Allah olduğunu bilmesi o kimsenin nimetine şükür olarak yeter.
Şükreden kimsenin faziletini ifade için herhalde şu Hadis-i Şerif bile yeterlidir. “Yiyen ama yediğine şükreden bir kimseye Allah gece namaz kılan, gündüz oruç tutan sevabını, mükâfatını verir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder