"Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra
onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?
Muhakkak ki biz, günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz."
(Secde, 32/22)
Bu âyet–i kerimeyi duyup da duymamış gibi
davrananların vay hâline.
Bu âyetleri duyup da yan gelip
yatanlar zalimlerin ta kendileridir.
Bu konuda bir başka âyet–i kerimede de
şöyle buyrulmaktadır:
"Kendine Rabbinin âyetleri hatırlatıp da ona
sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını
unutandan daha zalim kim vardır?
Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel
olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.
Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir." (Kehf, 18/57)
Bu âyetleri duyduktan sonra yan gelip
yatanlardan olmayalım, tevbe, istiğfar edip,
Rabbimizin rızasına koşalım.
Şeriat ve tarikat vadilerinde yürüyelim.
Gelecek neslimizi doğru dürüst yetiştirelim,
yarın bir de elimizde yetişenlerden dolayı ebedî hayatımızı mahvetmeyelim.
Kardeşlerim! Evlat yetiştirelim, akrep değil.
bunu okuyanlar diyecek ki:
"Bizim çocuklarımıza akrep diyorsunuz, bu nasıl olur?"
"Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü,
düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir." (Enfal, 8/22)
Bu âyet kerime üzerine de şunu diyenleriniz olacak:
"Tamam, bizim kulaklarımız var, aklımız var.
Sabah evden çıkıyor, çalışıp didindikten sonra
akşama evimize gidiyoruz, başkalarının evine gitmiyoruz.
Gözlerimiz de görüyor, dilimiz de dönüyor.
" Bunu diyenlere derim ki; siz varın öyle düşünün.
Bizim bahsettiğimiz göz, başka gözdür,
kulak başka kulaktır.
Sizin anladığınız göz ve kulaklardan bütün hayvanatta var.
Mü'min kardeşlerim!
Her insanda dört tane göz var,
dört tane de kulak vardır.
Bu göz ve kulakların eşleri kalbimizdedir.
Âyet–i kerimenin anlatmak istediği de zaten budur,
insanın kalbindeki kulağının işitmesi,
kalbindeki gözünün görmesidir.
Âyet–i kerimenin uyarısı, kalp gözü ve
kalp kulağı kapalı olanlaradır.
Bu açıklama ile şöyle bir düşünün bakalım,
bu âyet–i kerime bizi içine aldı mı, almadı mı?
Aldıysa vay hâlimize! Allah bizi kurtarsın,
Allah bizi kalp gözü, kulağı açık olanlardan eylesin.
KALPLERİNİZİN KAPI VE PENCERELERİNİ AÇIN
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için
üzerinize rahmetini gönderen O'dur.
Melekleri de size istiğfar eder. Allah, mü'minlere karşı çok merhametlidir." (Ahzab, 33/43)
İçinizde güneşi bilmeyen var mı? Yok.
Güneş doğduğu zaman,
aydınlatmadığı bir tek nokta kalır mı?
Velev ki bir iğne ucu kadar olsun.
Güneş bütün karanlıkları aydınlığa çıkarır.
Güneş bizim evimizdeki lâmba gibi değildir.
Güneşin aydınlığından istifade etmek isteyen evler ne yapacaklar? Perdelerini açacaklar.
Sen evinin perdelerini sıkı sıkıya kapalı tutacaksın,
hatta ışık girmesin diye kalın perdeler kullanacaksın,
sonra da şikâyet edeceksin ki,
güneş benim evimin içini aydınlatmıyor.
Demezler mi adama ki, kardeşim sen evinin
perdelerini açtın da güneşin ışığı evine girmem mi dedi?
Burada kabahat güneşte mi yoksa ev sahibinde mi?
Elbetteki ev sahibinde.
Aç evinin perdelerini, güneş de içeriyi aydınlatsın.
İşte insanın kalbi de böyledir.
İnsanın kalbi bir ev gibidir. Beytullah'tır, Allah'ın evidir.
Kalp evinin de kapısı, penceresi var.
Mevlâ Teâlâ'nın nuru kalp evinin kapısına,
penceresine gelip dayanıyor, dışarıda nur parlıyor,
ama ne yazık ki ne kapıyı açan var,
ne de pencereyi. Ne oluyor?
Kapıya kadar gelen nimetten istifade edilemiyor.
Burada şu soru sorulur:
Kalbin kapısı ve penceresi nasıl açılır?
Kalbin kapısını açacak olan zikirdir.
Kul zikrettikçe,
kalbin kapısı ve penceresi yavaş yavaş açılmaya başlar.
Açılan kapı ve pencerelerden Mevlâ Teâlâ'nın nuru içeri girer.
Mevlâ Teâlâ'nın nuru kalbe girmeye başladı mı,
kalp aydınlanmaya başlar,
kalpteki zülumat nura dönüşür.
Kalp, Mevlâ Teâlâ'nın nuru ile dolunca,
kalp evi tamamen aydınlanmış oluyor.
Kalp evinin sürekli aydınlık kalması için kapı ve pencerenin hiç kapanmaması gerekiyor.
Eğer kapı ve pencere kapanırsa, sonuç yine karanlık olur.
Bu mânayı dikkate alarak âyet–i kerimenin
bize anlatmak istediği şudur:
"Ey kullarım! Her vakit kalbinizin penceresi açık olsun,
benim nurum her zaman kalplerinize
girip orayı aydınlatsın."
Daha açık bir ifade ile;
"Beni çok anın, beni her an zikredin,
ben nerede zikrediliyorsam benim nurum oradadır." deniyor.
Güneşi düşünelim,
şimdi bizi aydınlatan şu gördüğünüz güneş,
bundan on saat evvel dünyanın öbür ucundakileri aydınlatıyordu. Mevlâ'mız tarafından yaratılmış bir varlık
olan güneş böyle.
Ya Rabbimiz?
O, nasıl olduğunu şöyle haber veriyor:
"Ben her zaman hazırım,
bir an bile gafil olmam mümkün değildir. Ne arkadayım,
ne de öndeyim. Sizler benden habersiz,
gafil bir hâldesiniz.
Benim nurumun parlamadığı zaman yoktur.
Sizler kalplerinizin kapılarını,
pencerelerini kapalı tutuyorsunuz,
sonra da benim nurumdan nasip alamıyorsunuz,
benden habersiz oluyorsunuz."
Mahmud Efendi Hazretleri k.s. hazretleri....
onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?
Muhakkak ki biz, günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz."
(Secde, 32/22)
Bu âyet–i kerimeyi duyup da duymamış gibi
davrananların vay hâline.
Bu âyetleri duyup da yan gelip
yatanlar zalimlerin ta kendileridir.
Bu konuda bir başka âyet–i kerimede de
şöyle buyrulmaktadır:
"Kendine Rabbinin âyetleri hatırlatıp da ona
sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını
unutandan daha zalim kim vardır?
Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel
olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.
Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir." (Kehf, 18/57)
Bu âyetleri duyduktan sonra yan gelip
yatanlardan olmayalım, tevbe, istiğfar edip,
Rabbimizin rızasına koşalım.
Şeriat ve tarikat vadilerinde yürüyelim.
Gelecek neslimizi doğru dürüst yetiştirelim,
yarın bir de elimizde yetişenlerden dolayı ebedî hayatımızı mahvetmeyelim.
Kardeşlerim! Evlat yetiştirelim, akrep değil.
bunu okuyanlar diyecek ki:
"Bizim çocuklarımıza akrep diyorsunuz, bu nasıl olur?"
"Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü,
düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir." (Enfal, 8/22)
Bu âyet kerime üzerine de şunu diyenleriniz olacak:
"Tamam, bizim kulaklarımız var, aklımız var.
Sabah evden çıkıyor, çalışıp didindikten sonra
akşama evimize gidiyoruz, başkalarının evine gitmiyoruz.
Gözlerimiz de görüyor, dilimiz de dönüyor.
" Bunu diyenlere derim ki; siz varın öyle düşünün.
Bizim bahsettiğimiz göz, başka gözdür,
kulak başka kulaktır.
Sizin anladığınız göz ve kulaklardan bütün hayvanatta var.
Mü'min kardeşlerim!
Her insanda dört tane göz var,
dört tane de kulak vardır.
Bu göz ve kulakların eşleri kalbimizdedir.
Âyet–i kerimenin anlatmak istediği de zaten budur,
insanın kalbindeki kulağının işitmesi,
kalbindeki gözünün görmesidir.
Âyet–i kerimenin uyarısı, kalp gözü ve
kalp kulağı kapalı olanlaradır.
Bu açıklama ile şöyle bir düşünün bakalım,
bu âyet–i kerime bizi içine aldı mı, almadı mı?
Aldıysa vay hâlimize! Allah bizi kurtarsın,
Allah bizi kalp gözü, kulağı açık olanlardan eylesin.
KALPLERİNİZİN KAPI VE PENCERELERİNİ AÇIN
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için
üzerinize rahmetini gönderen O'dur.
Melekleri de size istiğfar eder. Allah, mü'minlere karşı çok merhametlidir." (Ahzab, 33/43)
İçinizde güneşi bilmeyen var mı? Yok.
Güneş doğduğu zaman,
aydınlatmadığı bir tek nokta kalır mı?
Velev ki bir iğne ucu kadar olsun.
Güneş bütün karanlıkları aydınlığa çıkarır.
Güneş bizim evimizdeki lâmba gibi değildir.
Güneşin aydınlığından istifade etmek isteyen evler ne yapacaklar? Perdelerini açacaklar.
Sen evinin perdelerini sıkı sıkıya kapalı tutacaksın,
hatta ışık girmesin diye kalın perdeler kullanacaksın,
sonra da şikâyet edeceksin ki,
güneş benim evimin içini aydınlatmıyor.
Demezler mi adama ki, kardeşim sen evinin
perdelerini açtın da güneşin ışığı evine girmem mi dedi?
Burada kabahat güneşte mi yoksa ev sahibinde mi?
Elbetteki ev sahibinde.
Aç evinin perdelerini, güneş de içeriyi aydınlatsın.
İşte insanın kalbi de böyledir.
İnsanın kalbi bir ev gibidir. Beytullah'tır, Allah'ın evidir.
Kalp evinin de kapısı, penceresi var.
Mevlâ Teâlâ'nın nuru kalp evinin kapısına,
penceresine gelip dayanıyor, dışarıda nur parlıyor,
ama ne yazık ki ne kapıyı açan var,
ne de pencereyi. Ne oluyor?
Kapıya kadar gelen nimetten istifade edilemiyor.
Burada şu soru sorulur:
Kalbin kapısı ve penceresi nasıl açılır?
Kalbin kapısını açacak olan zikirdir.
Kul zikrettikçe,
kalbin kapısı ve penceresi yavaş yavaş açılmaya başlar.
Açılan kapı ve pencerelerden Mevlâ Teâlâ'nın nuru içeri girer.
Mevlâ Teâlâ'nın nuru kalbe girmeye başladı mı,
kalp aydınlanmaya başlar,
kalpteki zülumat nura dönüşür.
Kalp, Mevlâ Teâlâ'nın nuru ile dolunca,
kalp evi tamamen aydınlanmış oluyor.
Kalp evinin sürekli aydınlık kalması için kapı ve pencerenin hiç kapanmaması gerekiyor.
Eğer kapı ve pencere kapanırsa, sonuç yine karanlık olur.
Bu mânayı dikkate alarak âyet–i kerimenin
bize anlatmak istediği şudur:
"Ey kullarım! Her vakit kalbinizin penceresi açık olsun,
benim nurum her zaman kalplerinize
girip orayı aydınlatsın."
Daha açık bir ifade ile;
"Beni çok anın, beni her an zikredin,
ben nerede zikrediliyorsam benim nurum oradadır." deniyor.
Güneşi düşünelim,
şimdi bizi aydınlatan şu gördüğünüz güneş,
bundan on saat evvel dünyanın öbür ucundakileri aydınlatıyordu. Mevlâ'mız tarafından yaratılmış bir varlık
olan güneş böyle.
Ya Rabbimiz?
O, nasıl olduğunu şöyle haber veriyor:
"Ben her zaman hazırım,
bir an bile gafil olmam mümkün değildir. Ne arkadayım,
ne de öndeyim. Sizler benden habersiz,
gafil bir hâldesiniz.
Benim nurumun parlamadığı zaman yoktur.
Sizler kalplerinizin kapılarını,
pencerelerini kapalı tutuyorsunuz,
sonra da benim nurumdan nasip alamıyorsunuz,
benden habersiz oluyorsunuz."
Mahmud Efendi Hazretleri k.s. hazretleri....
Kalplerinizin kapı ve pencerelerin açın konulu yazınızı okudum. Hem de ibretle okudum. Bu konular öyle derin, öyle hassas ve öyle etkileyici ki, bunu ancak kalbiyle okuyan bilir.
YanıtlaSilBakara suresinin 7. Ayeti mealen:" Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de perde vardır ve büyük azap onlar içindir."
Secde Suresinin 22. Ayeti sizin yazınızda bahsettiğiniz gibi;"Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra
onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki biz, günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz."
İşte hatırlatıldığı halde, ondan kimler yüz çeviriyor; kalpleri ve kulakları mühürlü olan ve gözlerine de perde çekilenler yüz çevirirler ve can yakıcı azap ta onlaradır tabi.
Burada sizin de değindiğiniz gibi önce bu mühürlerin sökülmesi için gayret sarfedeceğiz, kalbimizdeki ve kulaklarımızdaki mühürleri söküp, gözümüze de çekilen perdenin indirilmesini sağlayacağız. Yani gerçekleri görüp onları hissedeceğiz.
Efendim, kaleminize, emeğinize, yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim. Çok güzel bir paylaşımdı. Selam ve dua ile kalın. Allah'a emanet olun ve sağlıcakla kalın.
S.A.Evet kalbimizdeki,kulağımızdaki mühürleri Allahın izni ile sökmemiz,söküp atmamız lazım.Ne ile söküp atacağız?Allahu Teala ne buyuruyor,benim nurum benim zikredildiğim yerdedir.Tabi ki kalbimizi Allahın Nur'una açacağız.Nasılmı? Allahu Tealayı çok zikrederek.Ziyaret ve yorumunuza teşekkür ederim. Hayırlı günler A.E.O
YanıtlaSil