1 Ocak 2012 Pazar

Allah'a kul köle olmak !..



Günümüze kadar yaşamış İslam büyükleri Allaha (cc) kul olmakta zirvelere çıkmışlar. Adeta köle olmuşlar. Geceleri gündüzleri hep ibadet ile, zikir ve tefekkür ile geçmiş.

Dünya işlerinde de hep
Allah rızası gözetilerek hareket edilmiş.

Bizler ise her geçen gün artan gerekli gereksiz meşgaleler ile neredeyse farz ibadetleri bile aksatacak durumlara düşebiliyoruz. Buna rağmen kendimizi en makbul kullar arasında görmekteyiz. Konuşmaya başladık mı bizi dinleyenler veli bir insan olduğumuzu düşünebiliyor. Halbuki yaşantımıza bakılsa pek te öyle olmadığı anlaşılır.


Allah
a (cc) kul köle olma noktasında ibretli birkaç hikaye..

Abdülkadir Geylani Hazretlerine birisi bir köle hediye ediyor ve şöyle diyor:


-"Efendi hazretleri, bu köleyi alınız, zatınıza hizmetçi olsun."


Abdülkadir Geylani Hazretleri köleyi alıyor, evine getiriyor ve köleye şunları söylüyor:


-"Evladım, bak, şu odalar yatma yeridir, şu elbiseler de giyilebilir. Yemek istiyorsan işte şurası kiler, şurası mutfak."


Bu tanıtımdan sonra tekrar soruyor:


-"Evlâdım, şimdi gördün bunları, söyle bakalım nerede yatmak istersin?"


Kölenin cevabı:


-"Siz nereyi münasip görürseniz efendim."


-"Peki hangi elbiseyi giymek istersin?"


-"Siz hangisini uygun görürseniz efendim."


-"Hangi yemeği seversin oğlum?"


-"Siz hangisini müsaade ederseniz efendim."


Köle böyle cevaplar verince, Abdülkadir Geylani Hazretleri çok duygulanır. Arkasını dönerek ve köleden biraz uzaklaşarak, bir köşede ağlamaya başlar.


Köle bu manzara karşısında tereddüt eder, üzülür, ne yapacağını şaşırır. Acaba hatalı bir cevap mı verdim? diye düşünmeye başlar.


akta olan Geylani Hazretlerinin yanına yaklaşır ve kısık bir sesle ve edep dolu bir edâ ile sorar:


-"Efendi Hazretleri, kusur ettiysem, çok özür dilerim, bir hata mı yaptım acaba?"

-"Yok evladım yok, sen hiç hata etmedin, tam isabet ettin."
-"O halde niçin ağlıyorsunuz efendim?" deyince:
-"Söylediklerini dinledim ve çok etkilendim"
-"Ben, yanlış bir şey mi söyledim yoksa?"

-"Yok yavrum yok, sen çok doğru söyledin. Keşke senin bana bu yaptığın itâat gibi, ben de Rabbime böyle bir itaatte, kullukta bulunsam da, ömrümde bir defa olsun Ya Rabbi, Senden hiçbir şey istemiyorum. Nereyi uygun bulursan orada yatarım, hangi elbiseyi münasip görürsen onu giyerim, hangi rızkı verirsen onu yerim ve kanaat ederim. Başka bir talebim yok Senden� diyebilseydim. Oysa ben O�nun kulu ve kölesi olduğum halde, Ondan c.c. her gün bir şeyler istiyorum. Bağışladığı bunca nimetlerle yetinmiyorum. Hep daha fazlasını istiyorum. Onun için ağlıyorum"


İşte sizlere kul olmanın, köle olmanın gerçek bir örneği.


Bizler de Yüce Rabbimizin kulu (kölesi) değil miyiz?

Bizim, O yüce Kudrete karşı davranışlarımız nasıl acaba?

Bizlere bağışladığı milyonlara nimetlere mukabil, Yâ Rabbi, senden daha başka bir şey istemiyorum. Keşke bu bağışladıklarının şükürlerini edâ edebilsem!... diyebiliyor muyuz?


Yavuz Sultan Selimi hatırlayalım. Mısır seferinden sonra, oradaki insanlar arasında, kulaklarına halkalar geçirilmiş kişileri göstererek:


-�..Bunların kulaklarında niçin halkalar var? diye sorar.


Kendisine rehberlik eden yerli zevât:


-�Yüce Padişahımız, onlar kölelerdir. Diğer halktan ayırt edilmesi için, burada kölelerin kulaklarına halka takılır.�


-Kim takıyor bunları? Tiz (derhal) onu bana çağırın!

Emir yerine getirilir. Bu işin uzmanı huzura çağırılır. Yavuz Selim emreder:

-O küpelerden benim kulağıma da takınız! Yerli zevâttan itirazlar başlar:

-Nasıl olur hünkârımız? Onlar köle, siz ise bizim sultanımızsınız!
Yavuz âdeta kükrer:

-Bre nâdanlar, ben de Sultanlar Sultanını olan Yüce
Allahın kölesiyim. Bunun böyle olduğu herkes tarafından biline! Derhal o halkayı takınız!

..Ve köle halkası Yavuzun kulağına da takılır.

Yavuz Sultan Selim�in resimlerinde gördüğünüz o küpe zannettiğimiz nesnenin hikâyesi işte böyledir..
İşte; �..hakiki zevk, elemsiz lezzet, imandadır ve iman hakikatlerinde bulunur. (Bediüzzaman.)� sözünün tecellilerinden birkaç örnek.

Allah
a kul köle olmanın zirvelerine ulaşan İbrahim Ethem Hz. nin dualarıyla konumuzu taçlandıralım:
İlahî! Sen fazl-u kerem ve izzet-ü ikram sahibisin; benim ise tek sermayem hatalarım ve günahlarım; ne olur bu kulunu affet!...

İsyankâr isem de, affına olan ümidim hiç sarsılmadı; diliyor ve dileniyorum; kapıkulunu umduklarına nâil et!...


İşte huzurundayım ve suçlarımı itiraf ediyorum; merhametinle muamelede bulun ve bu âciz bendenizi azaba dûçar kılma!...


Halk hep sâlih bir insan olduğumu düşünüyor; halbuki ben onların en kötüsüyüm; merhametine iltica ediyorum; beni bana bırakma!...


İlâhî! Asî kulun yine kapına geldi; dağlar azametindeki günahlarını ikrar edip, ellerini Sana açıyor ve sadece Sana açar. Şâyet, Sen mağfiret edersen, hiç şüphesiz o Senin şânındandır; eğer kovarsan dergâhından, beni Sen den başka kim affedebilir?!


İlâhî! Gönlümde nedâmet hisleri, bütün masiyetlerime (günahlarıma) tevbe! ediyor ve kurtuluş fermanımı bekliyorum


Hesabın pek ince olduğu o şedîd (çok şiddetli ve dehşetli olan) günde, ey yardım talebinde bulunanların biricik yardımcısı, nâçârım. (çaresizim.) Senin yardımını istiyorum

Yüce Rabbim bizleri bu Allah (c.c.) dostlarının şefaatlerine nâil eylesin. Âmin

A. Raif ÖZTÜRK

2 yorum:

  1. Merhabalar Nurgül Kardeşim,

    Bir ara yazmaya ara vermiştim. Tekrar geldim. Bu arada eski arkadaşlarımla tam sağlıklı bir şekilde blog üzerinden görüşemedim. Tabi bunlardan biri de sizdiniz.

    Formlarda yazmaya hala devam ediyor musunuz? Buraya da pek eskisi gibi gelip gitmediğiniz en yazdığınız blogdan anlaşılıyor.

    Görüşmek üzere, selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Recep bey.Hoşgeldiniz evet maalesef zamanım fazla olamıyor.

    http://www.selamyurdu.com/.

    http://www.kevserforum.com/

    isimli bu forumumuz var

    forumlarla ilgilenmeye çalışıyorum Hayırlı günler.Rabbime emanet olunuz

    YanıtlaSil