Ey gönül, hayat süprizlerle doludur. Kimi zaman saadeti kaybetmenin hasretiyle kavrulurken, kimi zaman da ummadığın bir saadetin tebessümüyle sürur bulursun. Çektiğin ıstıraplar, elemler ve tarifsiz kederlere sabretmenin ateşiyle pişer, bir zaman sonra o ateşte lezzet bulursunun.
Bu yüzden ey gönül, ateşten korkma! Sabrın sineleri yakan o lahuti ateşinde piş ki, lezzet bulasın. İşte ey gönül, çoğu bela ve musibetlerin değişmez kaderimiz olması, bütün çabalarımıza rağmen korku ve endişenin o muziç çemberi içinde sabra mahkûm edilişimiz, bu diyarda hep böyle mahzun kalışımız hep bundan: Güneş yakacak, meyveler sabırla olgunlaşacak...
Tohum toprağın derinliklerinde sabra mahkûm; sen dünya denen şu çileler, elemler, ayrılıklar, hasretler yurdunda... Tohum, bir müddet toprağın karanlıklarında kalmaya tahammül edecek. Çürüyecek; çürürken, canını toprağa katarken sabredecek, sabrın acısına katlanacak, sonra filiz verecek, hasretini çektiği gün ışığına kavuşacak, bir ağaç olacak, gökyüzünü kucaklayacak.
Sen de öylesin ey gönül!
Sen de korkunun, endişelerin, elemlerin zindanında kalmaya tahammül et. Acılara katlanmanın, nice nimetlere hasret yaşamanın ateşinde piş
ecek, lezzet bulacaksın. Hayat bulmak, hayat vermek için...
Ey gönül, acılara sabret. Çünkü onlar seni kahretmek için değil; sınamak, terbiye etmek, kemale erdirmek için gelirler; Hem de geçicidirler, ebediyen kalmayacaklar. İmana ve ümide sarıl. Bil ki hiçbir gece ebedi değil; her karanlığın sonunda bir fecir saklı.
Âlemlerin Rabbi'ne(Celle Celalehu) ,kalbin sahibine kulak ver ey gönül. Sabrı öğren, gayesini anla. Ne olur, gözlerin yaşarsa da, dilin ancak Rabbi'nin razı olduğu söz söylesin. Bu yaşlara katlanmayı bil ey gönül, varacağın menzil hatırına. Düşün ey gönlüm, onları sana yönelteni düşün... Bu kutsi çileleri Tanrı misafirleri olarak ağırla. Müminlerin o sözüne bütün ruhunla katıl. Bunu diline vird et, aradığın her teselli onda saklı: ' Onlar ki... Onlara bir musibet isabet ettiği zaman şöyle derler: Biz Allah'a aidiz ve elbette sonunda O'na döneceğiz. ' (Bakara süresi 156)
Ve Peygamberini, Peygamberleri düşün. Sabır onların ahlakı. Bak, Yusuf'undan ayrı düşen gözü yaşlı Yakup Peygamber nasıl sabretmiş. Hz. Eyyub (Aleyhisselam) sabır ateşinde nasıl yanmış. Ve o sevgililer sevgilisi ve O'nun mübarek sahabileri... Hüzün yıllarında, Şibi muhasarasında, Taif’te, Tebük’te, Bedir'de, Uhud'da, Hendek savaşında sabır şerbetini nasıl yudum yudum içtiler. Bir adım sapmadan, kalplerini sahibinden bir an ayırmadan nasıl ışıdılar, nasıl ışık verdiler... Sakın sende yolundan şaşma ey gönül; itaat et. İtaatında sabır ve sebat et. Zira bu yol sabırdan ibaret.
Sabrın zıddı aceledir. Acelenin meyvesi ise pişmanlıktır, üzüntüdür ey gönül. Öyleyse çabalarının, amellerinin mükaatını beklerken ne olur acele etme. Sabrın özündeki tevekkülü gör, her şeyin sahibine dayanmayı öğren. Beklediğin ilahi yardım yalnızca sabrın sonunda gelecek ey gönlüm. Ama sakın tuzağa düşme; tedbirsiz sabır, çalışmadan yapılan tevekküle benzer. Önce tedbirine, tedavine sarıl, sonra sabret. Hiçbir müsibete ağır ve çekilmez gözüyle bakma.
Evet, sabır acıdır ey gönlüm. Bunu en iyi sen bilirsin. Gelecekten ümidi, beklentisi olmayan bir yürek bu acıya tahammül edemez, bunu da bilirsin. Hangi ümit diye sorma bana, bütün ümitler imanında saklı. İmanın var, demek ki ümidin var. Gideceğin yer, göreceğin cemal var. Senin menzilin var. Seni hasretle bekleyen cennet ehli var. Sana kucak açmış ebediyyet var.
Şimdi sus gönlüm. Sus ve teslim ol. Fani umutlarla tükenmekten vazgeç. Dünya buna değmeyecek kadar kısa. Sabır zamanı kısa. Bir şimşek ışığının parıltısı kadar kısa.
Unutma ey gönül, burası dünya.. Sefası da fani, cefası da... Fakat ebediyyet var, ebedi vatan. Orada nankörler için hazırlanmış bir ateş mahzeni var ki, orada sabah olmayacak, horozlar da ötmeyecek. Orada sabretmek imkânsız.
Öyleyse nankör olmaktan kork ve ey gönlüm, geçici elemlere ve imtihanlara sabret. Bilirim bu dünya bir imtihan yurdu, bir zindan. Ama duvarlarında daima ümide, kurtuluşa, selamete açık iman ve ümit pencereleri var. Bu pencerelerden mesut geleceğini gör. Sen ki narin kanatlı bir kelebeksin. İlahi takdirin imtihanını minicik gövden de bulmuşsun. İlahi mukadderatın göklerinden gelen kaza oklarına hedefsin. Göklerin ve yerin yüklenmekten sakındığı ' emanet' omuzlarında. Bazen belin bükülecek, dizlerin dermansız kalacak. Ama sakın sabrın tükenmesin ey gönlüm, ruhunu ebediyete taşıyorsun.
Sabret gönül, şurada karşı kıyıya ne kaldı? Bu dünya zindanına muvakkaten mahkûmsun, şükret ki müebbeden değil! ...
Sabret gönlüm yol çok uzun değil, az kaldı...
alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder