11 Kasım 2009 Çarşamba

ALLAHIM



halimizi takrire hicab ediyoruz.
Yolunu kaybetmiş serserileriz.
Bitabız, duaya başlamadan yoruluyoruz…

Duyarsızlığın cenderesinde, mutsuzluğun mahfilinde sallanıyoruz.
Çiçek açmayı, meyveye durmayı, kelebeğe yanmayı unuttuk.
Cürufatımızda çürüyoruz.


Zincirlerimizi topladık, yaralarımızı yamadık kapına geldik.
Üç ayları eskittik, kandilleri devirdik.
Düştüğümüz yerden kalkmayı umuyoruz.
Kaosun içinde kendimizi bulmayı umuyoruz.

Bir kaldırım taşıyız. Boz bulanık bir çayız.
Boynumuz bükük, kalbimiz kırık, aklımız karışık.
İçimizdeki boşluğu daüssıla ile doldur ya rabbi.…

Allah’ım

bizi namazını devre arası kılan, orucunu asabiyet silahıyla delik deşik eden, bayramını iki kısa mesaj arasında çift kaşarlı tosta çeviren, kısıntılı zamanların kasıntılı adamları eyleme.

Bizi her nefeste, her koşul ve durumda sana kul olarak kalabilme şerefi ile taçlandır.
Bizim karmakarışık tali yollarımızı çöz…
Bizim plastik kartlara kazınmış dünyamızı israfın karnından çıkar.

Bizi bir putun elinden alırken başka putların kuryesi haline getirme.
Bizi incelt, bizi bük, bizim yönümüzü 12 taksitten, mayt, küf ve bakterilerden, dört çeker ciplerden, lcd ekranlardan çevir.
Bizi alt belleğine hazlar yerleştirilen, 25. karelerle şekillendirilen araz bir güruh eyleme.

Kametimiz ile kıymetimiz arasındaki fark uçurumlar kadar olmasın.
Takvamız ile karizmamız yer değiştirip durmasın İçimizi ve afakımızı pir u pak eyle.
Allah’ım

bizi bir fare gibi labirentlerde peynir arayanlardan değil, kozmosun incilerini sana ilticada basamak bilenlerden eyle.
Allah’ım kiracısını süründüren istediğini istediği anda almak isteyen arsız bir ev sahibi gibiyiz; dualarımız kabul olunmuyor diye ettiğimiz tafraları sen Rahman ismi celilin ile affeyle.

Bizi duasına anında cevap gelse bile “acaba ahrete bir şey bırakmadım mı” diye kılı kırk yaran tefekkür ehli kullarından eyle.
Bütün âlemleri bir denge üzerine sabit kılan Allah’ım,
şuursuzca her anı kemirmeye “yaşamak” diyenlere değil, senin adını ruhlara ulaştırabildiği anlarda yaşadığını hisseden hasbi kullarına yoldaş eyle bizi.

Jakobenleri ıslah et, angutlara köşelerinden çemkirme fırsatı verme…
Mavra yapan, geyik çeviren, palavra atan bir “sosyal” olmaktan sana sığınırız.
Sürekli hoş görülmeyi bekleyen, insanlardan anlayış ve af dilenen becerikli bir hodbin olarak değil hoşgörü ve tolerans kapılarını ardına kadar açmış beceriksiz bir hüdabin olarak ölmeyi bizlere nasip et.

Devrim lideri-öncü savaşçı- kanaat önderi ‘olmuş’ gibi ortada geziniyoruz. “alkışlarınızla varım” formatından bizi çıkar.
Varlığım size armağan olsun triplerinden bizi kurtar.
Kırık bir gönül ve gözyaşları ile dolu bir servetle huzuruna varmayı nasip et.

Kâinattaki zerreler hürmetine,
gündoğusundan esen rüzgâr hürmetine,
tespih şıkırtıları hürmetine,
yaprakları eprimiş Mushaflar hürmetine,
kimsesiz mezarlıklar,
terk edilmiş tekkeler,
ıssız yollar hürmetine
bizi yalnız ve sensiz bırakma Allah’ım.

Peygamber efendimize, enbiya-ı izama, melaike-i kirama, ehl-i beyte ve veli kullarına siyanür dokunmamış toprak zerreleri, egzoz dokunmamış hava tanecikleri, petrol dokunmamış su katreleri adedince selatü selam olsun.
Gönüldür bir dem gelir şadi olur/ bir dem gelir giryan olur.
Gönlümüze itidal gerek Allah’ım.

Gönlümüze feraset gerek,
gönlümüze gönül gerek.
Sinemizde kalp diye cıvalı zarlar taşıyoruz.
Ne yana atsak “hep nefs” geliyor.

Sen kalbimizi lütfunla aşkında sabit kıl.
Din-i mübin-i İslama hizmet etme istikametinden bizleri ayırma.
Karanlığı fırsat, yalnızlığı kılıf bilen fitneleri yanımıza yaklaştırma.
Bizi hayra yor, gafletimizi meşru gösterme.

Kültür kodlarımızı, kimlik bilincimizi karanlık zevatın zerzevatı haline getirme.
Her halimizi ıslah buyur Allah’ım.
Bizi göz açıp kapayıncaya kadar nefsimizle baş başa bırakma.
Ey kullarına her zaman hilmle muamele eden, onların günahlarını setr eyleyen, tövbe etmeleri için fırsat üzerine fırsat veren rabbimiz!

Bizler beyhude yaşadık, dilimizi sivrilttik, burnumuz türksata dokundu, atalarımızın hibe ettiği memleketi bizler heba ettik, çok hatalar ettik, günahlara bulandık.
Oysa biliyoruz ki biz kendimizde oldukça dünyadaki hiçbir düşünce ruhumuzu ablukaya alamaz, hiçbir akıllı füze kalbimizi vuramaz, hiçbir süper güç geleceğimiz üzerinde hükümranlık kuramaz.

Ayaklarımız sırat-ı müstakim üzerinde sabit kaldıkça hiçbir propaganda hiçbir darbe bizim çekirdek yapımızı, atomumuzu bozamaz.
Biliyoruz.
Bu bilgiyi amellerimizle süsle Allah’ım.
Şimdi “tövbe” ediyor, yüce huzurunda boyun büküyoruz.
Bize adaletinle değil merhametinle muamele et.
Biliyorum kapında boyun bükmek yetmez, diz çökmek yetmez.
Eski bir gemi gibi yanmak, bir çığ gibi yuvarlanmak, bir yol gibi sürünüp toza toprağa bulanmak gerekir.

Ey rahmeti gazabının önünde bulunan, tevbeleri kabul eden, duaya icabet eden rabbimiz bizi kapından çevirme, eksikliklerimizi kapat, duamıza icabet buyur.
Bizi hüsrana uğramışlardan eyleme.
Bizi aşkınla ağlayan kuyu siyahı gözlere Yusuf eyle.
Bizi gönül evini onarmaya çalışanların kalbine İbrahim eyle.

Bizi düşünce saraylarında boğulanların aklına Musa eyle.
Gözleri İslam’a kör olanların gözlerine İsa eyle Allah’ım.
Bizi merhamet diye dilenenlerin gönlüne şifa eyle.
Bizi korku ile ümit arasında Hacer gibi koştur.
Firavunlaşmış arzularımıza Asiyeler doldur.

Bu fitne ateşinde bizi İbrahim gibi dimdik durdur Allah’ım.
Bizi çaresizlere ilaç, yalnızlara yoldaş, âlimlerine hizmetçi kıl.
Senin adını duyurmak ile dertlendir. Derdimizle devalandır. Devamızla bizi haşr eyle ya rabbi.

Âmin.

Eddâî

http://www.blogcu.com/kullanici/rusenzamir/arkl/10

5 yorum: