17 Kasım 2009 Salı

Sabır

Sabır; emirleri yapmakta, yasaklardan sakınmakta, başa gelen belâ ve musîbetlere tahammül etmek, katlanmak demektir.

Sabır; yüzü ekşitmeden başa gelen dert ve musîbeti, yudum yudum içine sindirebilmektir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; “Sabır, yüzü ekşitmeden, acıyı yudum yudum içine sindirmektir”
buyurmuştur.

Es-Sabûr; ALLAHü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından yani güzel isimlerindendir. Her şeyi vakti gelince yaratan, bu hususta acele etmeyen, kendisine şirk, ortak koşan ve başka günâhları işleyerek isyân edenleri, cezâlandırmaya kâdir iken, cezâ vermekte acele etmeyen anlamındadır.

Yûsuf Nebhânî hazretleri;
“Güneş doğduktan sonra yüz kere es-Sabûr ism-i şerîfini söyleyen kimse, belâlardan kurtulur”
buyurmuştur.

Başa gelene sabretmek...

Başa gelen sıkıntılara, sebeplere yapıştıktan sonra, sabretmelidir. Bağırıp çağırarak isyan etmek, belâyı, sıkıntıyı gidermez hatta günah olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben;
“İnsanların üzmelerine dayanmak lâzımdır. Akrabânın incitmelerine sabretmekten başka yapılacak şey yoktur. ALLAHü teâlâ, sevgili Peygamberine emir olarak, Ahkâf sûresinde; (Peygamberlerden Ulül’azm olanların sabrettikleri gibi Sen de sabret! Onlara azâb verilmesi için duâ etmekte acele eyleme!) meâlindeki âyet-i kerîmeyi gönderdi”

buyurmuştur.
Abdülkâdir Geylânî hazretleri de bir sevdiğine hitaben buyuruyor ki:
“Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryad etmeyin. Doğruluk üzere devâm edin ve ümitli olun. ALLAHü teâlâya, rızâsı için yapılan sabırlar, aslâ karşılıksız kalmaz. Onun için sabrediniz, mutlaka bu sabrın mükâfâtını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhûr olan bir kimse, bu lakabı, bir ânlık cesâreti netîcesinde kazanmıştır. ALLAHü tealâ Kur’ân-ı kerîmde Bekara sûresinin 153. âyet-i kerimesinde meâlen; (Şüphesiz ki ALLAH, sabredenlerle berâberdir)''

buyuruyor.

Sabır, insanı neticeye götüren çok kıymetli bir vasıtadır.
Abdullah Mürteiş hazretleri;

”Bütün işlerin netîcesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için iki şart vardır: Sabır ve ihlâs''

buyurmuştur.

Sabır, sadece gelen belâlara, sıkıntılara katlanmak değil, ALLAHü teâlânın takdirine itirâz etmemek demektir.



Ahmed-i Bedevî hazretleri;

“Sabır, ALLAHü teâlânın hükmüne rızâ göstermektir. O’nun hükmüne rızâ göstermek ve emrine teslim olmak demek, nîmete kavuştuğunda sevinip ferahlık duyduğu gibi, musîbet ve sıkıntı geldiğinde de aynı sevinç ve ferahlığı duyabilmek demektir”

buyuruyor.

Bir insandan gelen zararı önlemeyip buna sabretmek, tevekküldür ve iyidir.

Sûre-i Ahzâbda;
(Kâfirlerin ve münâfıkların zararlarına, işkencelerine karşılıkta bulunma! Ben onların cezâsını veririm. Onlardan korunmak, kurtulmak için ALLAHü teâlâya tevekkül et!) meâlindeki âyet-i kerîme bunu bildirmektedir.

Eyyûb aleyhisselâm, Şam civârında yaşayan İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Onları ALLAHü teâlâya îmân etmeye ve ibâdete çağırdı. Kendisine yedi kişi îmân etti. Malı ve serveti çok olan Eyyûb aleyhisselâm, ALLAHü teâlâya çok şükrederdi. ALLAHü teâlâ onu imtihân etmeyi diledi. Mallarını, çeşitli vesîlelerle elinden aldı. Çocukları bir zelzelede vefât etti. Şeytanın vesvesesine karşılık, şükür, sabır ve metânetinden hiçbir şey eksilmedi. Daha çok sabır ve şükretmeye başladı. ALLAHü teâlâ onun bedenine hastalık vererek imtihân etti. Eyyûb aleyhisselâmın hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi. Bütün yakınları ve dostları onu terk etti. Hanımı onu şehrin dışına çıkararak hizmetine devâm etti. Eyyûb aleyhisselâm, hastalığına rağmen, gelip geçen insanlara ALLAHü teâlâyı hatırlatarak sabır ve şükrü tavsiye etti. Yedi yıl dert ve belâ içinde kaldığı hâlde, hâlinden hiç şikâyet etmedi. Sabrı, darb-ı mesel oldu. ALLAHü teâlâ onu tekrar sağlığına kavuşturdu. Hastalıktan kurtulduğu gecenin seherinde âh edip ağladığında, sebebi soruldu;

“Ey hastamız, nasılsınız?”



“Her gece seher vaktinde; ‘Ey bizim hastamız, nasılsınız?’ diyen sesi artık duymaz oldum. Onun için ağlıyorum” buyurdu. Malları kendisine yeniden ihsân edildi. Vefât eden çocukları kadar çocuğu oldu. Resûlullah efendimize Eyyûb aleyhisselâmla ilgili suâl edildiğinde ağladılar ve buyurdular ki:
(ALLAHü teâlâya yemîn ederim ki, Eyyûb aleyhisselâm belâdan inlemedi, sızlanmadı. Ayakta namaz kılmak istedi. Duramadı düştü. Hizmette kusur görünce; “Bana gerçekten hastalık isâbet etti.)” dedi



Netice olarak ALLAHü teâlânın, bir hadis-i kudside buyurduğu gibi:

(Ey insanoğlu, sabret, alçak gönüllü ol ki, seni yükselteyim. Af dile ki, seni affedeyim! Benden iste, sana vereyim. Sadaka ver malını, yakınlarınla ilgilen, ömrünü bereketlendireyim. Benden sıhhat ve âfiyet iste ki seni sıhhatli kılayım.)
alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder