4 Kasım 2009 Çarşamba

Nefs Hastalıklarının Tedavisi

Nefis çok kötü bir arkadaştır. Ona karşı çok uyanık olmak lazımdır. Nefsin kusurlarını küçük görmemek ve bu kusurları tedavi etmenin yollarını aramak lazımdır. Tabi nefsin kusurlarını tedavi edebilmenin yolu da, o kusurları bilmektir.


Nefsin kusurlarını bilmenin dört yolu vardır;
1-Nefsin kusurlarını bilen ve bu kusurları tedavi edebilecek bir doktor bulup, onun verdiği ilaçları kullanmak şarttır. Bunun başka yolu yoktur. Nasıl ki zahiri bir hastalığa yakalandığımız zaman doktora gidip onun vereceği ilaçları kullanmadan iyileşemiyorsak, bu da öyledir.


2-İyi kimselerle arkadaşlık yapmak lazımdır. Çünkü iyi kimselerle arkadaşlık yapıldığı zaman şayet bir hata yaparsak, bizi uyaracaklardır. Ama kötü kimselerle arkadaşlık yaptığımız zaman, daima bizi hata ve günaha götürürler. Onun için Davudu Tai (Kudduse sırruhu )'ye; “Niçin insanlarla arkadaşlık yapmıyorsun” diye sorduklarında şöyle demiştir; “Benim ayıbımı benden saklayan insanların arkadaşlığını ne yapayım.”


3-Nefsin ayıplarını düşmanlardan öğrenmeye çalışmak lazımdır. Çünkü düşman daima insanın ayıplarını açığa çıkarmaya çalışır.


4-Başka insanların hallerine bakıp onlarda gördüğümüz ayıp-ları kendimiz yapmamaya çalışmamız lazımdır.


İbrahim bin Ethem (Kudduse sırruhu)'e; “Bu edebi kimden öğrendin?” diye sormuşlar; oda şöyle cevap vermiş; “Ben bu edebi, başkalarında gördüğüm çirkin hallerden kaçınmakla elde ettim.” Netice olarak, insan henüz elinde fırsat varken nefsini hesaba çeker, onu ayıp ve kusurlardan temizlemek suretiyle ıslah ederse, cennet yolu üzerinde mesafe katedebilir. Nefsi daima hesaba çekmek lazımdır.



Şah-ı Nakşibend (Kudduse sırruhu) demiştir ki; “Nefsi hiç olmazsa bir, iki veya üç saatte bir hesaba çekmek lazımdır.” Nefsini hesaba çeken kimse, mutlaka onu kusurlu bulur ve tedavi etmek için mücadele eder. Nefsiyle mücadele etmeye başlayan kimselere de müjdeler olsun! Allah-u Zülcelal böyle kimseleri nasıl mükafatlandıracağını Kur'an-ı Azimüşşan'da bize açık olarak beyan etmiştir.


Şimdi, her kim Allah-u Zülcelal'in vaadetmiş olduğu bu mükafatlara kavuşmak istiyorsa, elindeki fırsatı çok iyi değerlendirmeye çalışıp, nefsinin hesabını daha bu dünyada iken, görerek cennet yolunun üzerinde yürümeye gayret sarfetmelidir.


Nasıl ki ticaret yapan ortaklar, yapacakları ortaklık için prog-ram yapıyorlar, mallarının hesabını tutup bu ticaretten kâr mı, yoksa zarar mı ettiklerini devamlı olarak kontrol ediyorlarsa, insan da ahiretinin selameti için, bir tüccar gibi nefsini hesaba çekmelidir. Dünyada yaptıklarının hesabını gören kimselerin, ahirette hesap vermeleri kolay olur. Ama dünyada hesaplarını görmeyenlerin, ahiretteki hesapları çetin olur.


Mümin şuurlu ve baki olan ahiret hayatı için uyanık ve meraklı olmalıdır. Niçin tüccarlar ellerinde kalmayacak geçici ve adi olan dünya malının hesabını tutuyorlar, birbirleri ile çetin bir hesap görüyorlar?



Ortaklardan biri diğerine ihanet etmesin diye, daima uyanık davranıyorlar da; biz niçin daima bize ihanet etmek için fırsat kollayan nefsimizle hiç bitmeyecek ahiret nimetleri için hesap görmüyoruz? Oysa Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede;
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve her nefis yarına (kıyamet günü) ne hazırladığına baksın” (Haşr; 18) buyurmuştur.


Onun için henüz fırsatımız varken, Allah-u Zülcelal bizi hesaba çekmeden önce, biz kendimizi hesaba çekip, Allah-u Zülcelal'in rızasına giden cennet yolu üzerinden bizi ayırmaya çalışan nefsimizi ıslah etmenin ve kötü sıfatlardan kurtarmanın çarelerine bakmamız lazımdır.


Hz. Ömer (RadiyAllahu Anh)'in;
“Ey Müminlerin emiri Ömer bin Hattab! VAllahi ya Allah'tan korkar, gerçek bir mümin olursun, yada Allah'ın azabında yanarsın” diyerek, kendisini hesaba çekmesi hepimize ders olmalıdır.


Seyda Muhammed Konyevi Hz. (Kudduse sırruhu)

1 yorum:

  1. çok güzel bir yazı.inşallah ALLAH hepimize nefsimizden temizlenmeyi nasip eder.Allah bizleri nefsine uymayanlardan olmayı nasip etsin.amin

    YanıtlaSil