7 Kasım 2009 Cumartesi

Elimi Kalbime Koydum, Dinledim, Duadaydı !



Sevgili Muhâfızım! Beni, ilgilendirmeyen işe karışmaktan… Değiştirmeye güç yetiremeyeceğim meseleye kafa yormaktan… Kendi kapım pisken, başkalarının kapısının pisliğine takılmaktan…“Sadece işittiği” hususlar için “biliyorum” demekten… Sağdan soldan duydukları ile fetvâ vermekten… İlmi ve hilmi israf etmekten… Boyumu aşan mevzûlarda, gevezelik yapmaktan beni koru… Edebe yol olmayan yaşmaktan… Nefsim dururken, başka bir düşmanla savaşmaktan… Ve şerlilerin şer tuzağına düşmekten Sana sığınırım… Dışı içine kaçmaktan, içi dışına çıkmaktan, haktan sapıp hataya koşmaktan koru beni…
Sevgili Yaratıcım! Beni, var ettiğin o ezel yurduna, tertemiz geri döndür… Bu dünyaya gelişim pek mâceralı, büyümem pek meşakkatli olmuş… Anamı ve babamı cennet bahçende gezdir… Gidişimi kolay eyle… Akıl yaşta değil, başta diyorlar, başıma akıl nasip eyle… Hakikatte aklın ne yaşta, ne de başta olmadığını… Fakat aklın ille de yanışta olduğunu fark ettir “Aklını yaşında sanan büyüyememiş ihtiyar” olmaktan Sana sığınırım Hakkımda her ne murâd etmişsen, beni ondan râzı kıl da, şikâyet edip duran bedbahtlardan olmayayım…

Sevgili Dostum! O herkesin bırakıp gittiği ve sadece Sen’inle baş başa kaldığım zamanlarda, “Sen’inle olmak” duygusunu bana öyle derinden hissettir ki… Ömr-ü billah, yalnızlık nedir, unutayım… Dostlarına dost olmayı, dostlarının hizmetinde bulunmayı ve dostlara yaraşır bir sevgiyle sevmeyi nasip et…

Sevgili Lûtfedicim! Karşıma, beni onlar olmadan da sevebilecek, takıntısız, yüce ruhlu insanlar çıkar… Kabuğa değil, öze âşık güzel kullarının arkadaşlığıyla, lutuflarına lutuf ekle… İkram ettiğin iki dişimle ilgili istediklerimi, yardımınla üstesinden geleceğim, herhangi iki işim için de istiyorum, lutfet…

Sevgili Sınayıcım! Karşıma çıkardığın imtihanlar hakkında, hüsn-i zan beslemeyi ve onların her birini, sadece benim hayrıma yarattığını düşünmeyi… Çirkin bakarak güzellikleri karalayanlardan değil, güzel bakarak pislikleri paklayanlardan olabilmeyi bana nasip et… Yoklukla, çoklukla, açlıkla ya da toklukla sınadığında, kanaat lutfet… Dedikodusunu yapanlardan olmaktansa, Züleyha olmak yeğdir… Lâkin o vakit, bana öyle bir el ver ki, gömleğe uzanmasın! Öyle bir göz ver ki, fesat bakmasın! Öyle bir dil ver ki, zora sokmasın! Öyle bir kalp ver ki, fitne dolmasın! Öyle bir ayak ver ki, icabında kendine ayak diresin! Öyle bir irade ver ki, Sen’in hükmünde erisin! Öyle bir sabır ver ki, sabrından bir zerre olsun! Öyle bir güç ver ki, içi kaynar, içi yanık, içi bitik ise de… Dışı pek serin, pek sakin ve ille kavî olsun!

Sevgili Vefâkârım! Sen, ne uğruna çekilen zerrece sıkıntıyı, ne de uğruna yapılmış zerre miktarı fedâkârlığı unutursun… Senin bu ahlâkından nasip almayı bana da bahşet… Nankör ve hayırsızlardan değil, vefâlı ve şükrân dolu olanlardan et beni… Verdiklerin içinde “kötü” olmadığını fark ettir Şer içinde gizlediğin güzellikleri görebilecek göz lutfet Hayırlar içinde sakladığın şerleri sezebilecek kabiliyet lutfet Kalemde gizlediğin âlemi Âlemde gizlediğin kendini Kendinde gizlediğin huzuru lutfet

Sevgili Mahmûdum! Verdiğin nimetleri sahiplenmekten, emânetçi olduğumu unutmaktan, haddimi bilmemekten koru beni Haddi aşanlardan olacaksam, aşk ile kendimden geçtiğim ve aklım çatladığı için olsun Haddimi bileceksem Bu had bilmenin içi, riyâ ile kirlenmesin “Bilmesi câhillik” olmaktan İlmiyle cehâlet batağına saplanmışlar arasında bulunmaktan İlmi sebebiyle hakka itiraza düşmekten İlmi, put edinmekten koru… Cehli içinde ilm-i hakikî gizlenen İcâbında hakikati çekinmeden dile getirebilen Sen’den uzak kalmaktan başka korku taşımayan Gerektiğinde gözünü dahî kırpmadan, rızân yolunda canını ortaya koyanlardan eyle beni…

Sevgili Kudretlim! Sadece “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır…” diyerek gürleyenlerden değil, lâkin, çektiği bir “of!” ile, kendi içinde, güneşi görmeye maâni dağ ve tepe nâmına her ne varsa yıkılan, samimi ve ihlaslı kullarından olmayı nasip et… “Of!” nidasının içinde, tevbe, inilti, naz, duâ, yakarış ve selâm saklanan içlilerden et beni… Ayın ve güneşin ışığını yansıttığı nûra hayran, o nûra ermek adına, nâra da giryân, her derde de, her çileye de mest kullarından… Cefâ içre bin bir derman gösterdiğin nasiplilerden et beni…

Sevgili İkram Edicim! Sonu yok ki, iyiliğime iyilik kat… Gözlerimi aç da, iyiliği kendi engin deryası içinde görür olayım Hâdiseleri daracık, küçücük aklımla değil, akıl ötesi hikmetleriyle değerlendirme gücü ver… Sadrımı genişlet… İyiliği, sadece dil ile tavsiye edenlerden değil, fedâkârlık ederek ve çilelere katlanarak, iyiliğe bizzat vesîle olanlardan et beni… Taif’lerde taşlansa da, nefsi için zerrece öfke duymayacak yürek lutfet! Genişlemişlere, darları sarma ve kollama aşkı ver… Dar kalmışlara, o genişlerin eteğine sığınma ve onlara teslim olma nimetini bağışla… Baş gözümü de kalp gözümü de körlükten muhafaza buyur… Sonra da o göz açıklığının, her dâim şükrünü nasip et… Arayıp da bulamayan Bulduğundan gâfil, aranıp duran Arayışlarını beyhûde zannedip ümitsizliğe kapılanlardan etme beni… Kalabalıklar içinde bir tenhâ lutfet de, o tenhâda gizli gizli, Sen’inle buluşayım… Biricik sevgili olan “kendinle” oyala ve sevindir beni…

Sevgili Esrârengizim! Başkalarının hatalarını ve zaaflarını seçip çıkarmaya ayarlı bir bakıştan Sana sığınırım Beni, sırdaş olabilen, sırdaş kalabilen, güvenilen ve peygamberinin «emîn»lik sıfatıyla boyanmış olan biri et Bana nasip ettiklerini hor, hakir ve çirkin görmekten gözlerimi kurtar… Nefis perdesi yüzünden baktıklarını göremeyen, görüşü yanıltıcı ve aldatıcı olan, isabetsiz, sığ ve bön bakan biri olmaktan koru beni… Gözlerimden perdeleri dilediğince kaldır Esirgeme ne olur, beni huzuruna aldır… Öyle bir aldır ki, her an huzurunda huzur, her dem huzurunda sürûr duyayım… Her ne çıksa karşıma Sen’den bilip, hürmet ile baş üstüne koyayım…

Sevgili Setredicim! Sen, öylesine şefkatli bir dostsun ki, kusurlarımı örtersin Eğer böylesine setretmeseydin, hiç bakılacak hâlim kalır mıydı? Bana, o setredişinden nasip ikram et de, ben de insanların hatalarını örtebileyim Birilerinin yanlışını dilime dolamaktan, birilerinin eksiğiyle mutluluk duymaktan, bencil ve kaba olup, nezâketten mahrum kalmaktan, Sana sığınırım… Hem, sadece beni başkalarına karşı örtmekle kalmaz, kendinle arama da perde çekersin… Bunu yapmakla, yine sadece beni korumayı murad ettiğini biliyorum… Lâkin… Perdeleri kalın etme de, hiç değilse, ardında gizlenen cemâlini seyretmeye yol bulayım…

Sevgili Rezzâkım! Şu içtiğim çay tadında bir ömürle bereketlendir beni… Açken de, tokken de gülümseyebilmekle rızıklandır Sıcak ekmeğe dokunduğumda duyduğum hazzın aynısını, bayat ekmeğe dokunduğumda da duymayı nasip eyle… Soframdaki lokmadan şikâyet etmekten koru da, o lokmayı kimlerle bölüşebileceğimin düşüncesine sal beni… Sadece kendi karnı doyduğunda rahatlayanlardan olmaktan, yalnızca kendi keyfini düşünenler arasına girmekten koru… Sen beni, gönül tokluğuyla nasiplendir… Başkasının hakkına göz dikmekten, hakkı olmayanın peşine düşmekten muhafaza eyle… Hani hiç olmadı ya, gün gelir de, karnım sırtıma yapışacak kadar aç kalacak olursam, o gün, bir sünneti yaşıyor olmanın mutluluğuyla güldür yüzümü…

Sevgili Biriciğim! “De ki, Allah birdir!” âyetini, hayatımın her ânında dolu dolu hissettir bana… Samed oluşun karşısında, Sana alabildiğine muhtaç oluşumu hissettir… Kapında bir fakir ve bir dilenci olmaktan ayırma beni… Vesîleye takılıp kalarak Sen’i unutmaktan, vesîleye teşekkürü ihmal sûretiyle, Sana şükürde kusur etmekten koru… Kul hakkıyla ve nicelerinde hakkım olduğu iddiasıyla huzuruna gelmek ihtimalinden azâd et beni…

Sevgili Merhametlim! Bana bir “ben” lutfet ki, kendine hayrı olsun… Ve o “ben”e lutfet de ömrünce hayra koşsun… Nicedir vefâya dönüşemeyen tavrım için… Nicedir sevdâna karşılık vermeye güç yetirememiş gönlüm için… Ve nicedir, öyle veya böyle, biricik oluşundan gaflete düşmüş bakışım için, beni affet… İşlediği sevapları kendinden, günahları ise uydurduğu nice kılıftanmış farz edip, varlık iddia etmekten geçemeyen nefsim için beni affet…

İsteyenin yüzü kara, lâkin… Yüzü-özü aklar hürmetine, de hadi, Sen kabul buyur şu duâyı, ben de “Âmin!” diyeyim… Âmin… Âmin… Âmin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder